Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ekim '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

İdeal eşi ararken

İdeal eşi ararken
 

Hangimiz hayattaki o en mutlu imzayı atarken kendini beyazlar içinde hayal etmemiştir ki? Öyle değil mi hanımlar? Ya da belki damat tıraşı olurken; ne diyorsunuz beyler? En azından nasıl bir evlilik teklifi almak istediğimizi mutlaka düşünmüşüzdür. Şimdi lafım özellikle bayanlara Haydi, diyelim ki yüz yıllardır beklediğimiz beyaz atlı prensimiz üşenmedi, kalktı, geldi. Görebilecek miyiz biz onu peki? Belki de kurbağa prens çıktı bize piyangodan. Hayırlı işleriniz olsun. Ara da bul bakalım şimdi kurbağanın yanağını. Kondur öpücüğü de, gerekli forma kavuşsun. Çoğu zaman en dayanılmaz anlarımızda bütün yaşananlar yetmiyormuş gibi, bir de sevgili dostlarımız tavsiyelerde bulunmaz mı: "Yeter artık senin bu halin. Aç gözlerini. Etrafına bak biraz. Bak; gül gibi kızsın." Bakmalı şüphesiz, ama nasıl bakmalı? İşte, işin sırrı burada gizli biraz galiba.

Bana kalırsa, kendimizi ne kadar iyi tanırsak, "İdeal Eşimizi" sağlıklı şekilde seçme şansımız da elbette o kadar artacaktır. Mesela, düşünelim: İyimser miyiz? Romantik mi? Yalnızlardan mıyız? Popüler mi yoksa Artistik miyiz? Belki de Hayalperest ya da Neşeli tiplerdeniz. Bu soruya "yüzde yüz şu" diyerek cevap vermek herhalde çok da doğru olmasa gerek. Aslında bizi birçok özellik belli oranlardaki bir karışım vesilesiyle oluşturuyor. İçimizde her duygudan eser miktar bulunur kısacası. Önemli olan neyin bizim için "ne kadar öncelikli" olduğunu bilmemiz. Olmazsa olmazlarımız yani.

Ay, keşke birileri bir hayır işleyip "Doğru adamı buldunuz. Tebrikler" diyen bir makine icat etmiş olsaydı. Değil mi? Ne güzel işte. Aradığımız kriterlerin verilerini cihaza girer, sonra bir düğmeye basıp, gelen cevapla bütün stresimizden kurtulur, ölesiye rahatlardık. Hayatımızın sonuna kadar ona "evet" demiş olmanın dayanılmaz mutluluğunu tadabilirdik belki de böylelikle. Şüphesiz. Hem de gelecekte işlerin bozulmasından hiç endişe duymadan. Ne de olsa reçetemizin ideal ilacı elimizdedir artık. Ama maalesef bu iş öyle sanıldığı gibi arama, tarama, hesap, kitap, matematik de pek değil ne yazık ki. Biraz ön görüye, epeyce de şansa bağlı bana kalırsa. Üstüne birkaç damla da kimya lazım. Suyundan.

Nitekim ince iş istiyor ilişkileri sağlıkla sürdürmek. Hem kendimize karşı, hem de müstakbel eşimize oldukça anlayışlı olmamız gerekiyor. Önce kendimizi anlamak lazım bu durumda pek tabi. Monologlardan kurtulup karşılıklı diyalog haline geldiğinde ilişkimiz, bu birlikteliğin bize hissettirdiği gerçek anlamları çözümlemekten ibaret çoğu zaman mutluluk. Sağlıklı diyalogların, kaliteli bir iletişimin maalesef kendine yer bulamadığı çoğu ilişki, sabır ve saygı olmadığı için yürümüyor da, daha çok sürünüyor adeta. Aslında burada sorulması gereken çok önemli bir soru var: Acaba anlamak yeterli mi? Anlamak kırılmaya engel mi? Bu konuya ayrıca zaman ayırıp adam akıllı düşünmek gerekiyor. Boş geçmemeli.

İnsanlar günbegün değişiyor. Ben değişiyorum. Siz de… Önemli olan eşimizle birlikte değişebilmeyi başarmak. Müstakbel eşle birlikte geçirilen vakitlerin değeri de burada ortaya çıkıyor hani. "Sen daha önce böyle değildin!" Eyvah! Ne olacak şimdi. Hemen karşı taarruza mı geçelim? "Sen de bana şunu, bunu yapmıştın!" Eğer pürüzü gidermek, sorunu çözmek değil ama durumu daha da bozmak istiyorsak neden olmasın. Ama yok, özde zor olan çözüm yolunu seçmek taraftarıysak diyalogları daha sağlam kurmamız şart. Unutmamak lazım ki hiçbir şey tek taraflı değildir. Sebep, en basitinden bir yanlış anlama, ufacık bir kapris ya da kelam-ı naz dahi olsa, mutlaka en azından bir tane vardır. Bunu görebilmek tahmin edebileceğimizden daha önemli bir unsur kanımca. Sözlü iletişim kurmak herkesin tarzı değil şüphesiz. Bazen tek bir hareket saatlerce anlatmak isteyip de anlatamadığımız sevgiyi vermiyor mu?

Geçenlerde kocamın doğum günüydü. Ben de ondan 4 gün sonra doğduğum için ikisini birleştirip dostlarla kutlarız bir şekilde diye düşünüyoruz her sene. Ama gel gör ki; o günü ona özel hissettirmek de lazım. Hediye almadım. Öyle bir beklentisi yoktur, bilirim. Duygusal adamdır ama. Dünyaları satın alsan da, bir iki ince dokunuşu tercih edecektir. Düşünmeliyim.

O akşam restoranımıza işten samimi arkadaşlarıyla geldi. İftardı, tatlılardı, çaylardı derken sıra pastasına gelmişti. Pasta da özel bir şey değil ki artık. Anlamı bize özel bir atraksiyon bulmalı. Ben onu "meleğim" diye seviyorum. Saçlarını uzatıyor da şimdilerde. İri iri bukleleri oldu. Tam bir "Cupid"e benzedi yani Romalıların "Aşk tanrısı". Bir oku eksik. Eşim de benim gibi en çok "City of Angels"ı severmiş filmlerden. "Angels" şarkısına da bayılır. Tamam işte. Buldum. Pastayı getirirken garsonlar, ben de bu şarkıyı çalayım. Arşivimizi tarıyorum. Şarkı yok. Zamanım daralıyor. En iyi fikirler hep son anı bekler ya. Netteki öz bir arkadaşımdan rica ediyorum. Üç beş dakikada ulaştırıyor şarkıyı. Sağ olasın teknoloji. Işıkları kapatıyoruz. Alkışlar başlıyor. Sevinçli kocam. Yanında duruyor, onu izliyorum. Mahcubum. Ellerim cebimde. Ona yazdığım notu sıkı sıkı tutuyorum. "Bu yıl da tüm hediyeler sana yetersiz kaldı kocam. Üzgünüm. Benimle idare ediver bari. Seni seviyorum." Şarkıyı sonra fark ediyor. Şaşırıyor. İçgüdüsel sevinç tonlarından birini fırlatıyor. "Aaahaaa" Yüzü bir başka gülümsedi. Gözleri bende. Sarılıyor. Dansa başlıyoruz. Bir iki adım açılıyoruz masadan. Başını boynumda. Ben şarkıyı mırıldanıyorum kulağına. "In the arms of the angel…" Mutluyuz.

Peki, sevgi yeter mi? Keşke yetseydi. Yetmez. "Ben sana ne yaptıysam yaranamadım!" "Yaranmak için yaptıysan zaten hiç yapma" Haydi yine başladık. Düşünsenize, şu dünyada sadece sevgi, kusursuz ilişkiye yetseydi eğer herhalde en mükemmel ilişki anne ile çocuğu arasında olurdu. Belki de bu yüzden erkekler çoğu zaman annelerine benzeyen kadınlarla daha mutlu olduklarını iddia eder. Tarzı ters bir erkeğiniz varsa şayet, bu durumun da aynen tersi söz konusu olacaktır elbette. Böylesi erkekler eğer annelerine benziyorsanız, bunu hissettiği anda ustalıkla kaçacaktır. Kovalamayın. Bazılarına göre ise "seni seven erkek" le evlenmek, sevdiğin adamla evlenmekten daha akıl kârıdır. Tartışılır. Herhalde bir gün giderse acısı az olsun diyedir. Orasını bilemem ama evlilikte öyle incelikler var ki, sevmeden yerine getirmesi çok zor. Gerektiğinde susmak gibi. Ya da arada yalnız bırakabilmek erkeğimi… Örnekler çoğaltılabilir.

Diyelim ki gördük, sevdik ve o iki kelimeyi duyduktan sonra da o yıllar yılı hayalini kurduğumuz meşhur "Evet" imizi dedik. Evliliğe giden yollar doğal yapıları gereği daha bir dikkatli olmamızı gerektiriyor elbette. İlişkilerde kurduğumuz çoğu denge evlilik yolunda bozulmaya ve her iki cambazın üzerinde yürüdükleri bu tek ip için sallanmaya fena halde müsait bir hal alıyor. Bir ipte iki cambaz… Uyumlu bir ritimle, düşmeden ve düşürmeden, birlikte yürüyebilmek gerekiyor özetle.

Özellikle evlenme arifelerinde belki her iki taraf da fazla özeniyor. Belki de taraflardan biri yeterince önemsemiyor durumu ve gözün üstündeki kaş misali batmaya başlıyor en ufak bir pürüz. Malum artık iki kişi değil iki "taraf" olunuyor. Tarafların yakınlık ve nicelik katsayılarına göre karşılıklı gösterilmesi gereken anlayış ve sabırda sık sık ayarlamalar yapmak bu dönemi en sorunsuz geçirebilmenin tek çaresi bana kalırsa.

Kimilerine göre cesaret ister evlilik. Kimilerine göre aşk ister. Ne tarafından bakarsanız bakın evlilik kararı söz konusu olduğunda unutulmaması gereken en önemli gerçek; her iki taraf için de, olmazsa olmaz tek kural “özveri” kanımca. Hem özverili olacaksınız hem de cesaretle aşkınızın arkasında duracaksınız. İşte ancak o zaman dışarıdaki herkes, diğer tüm dünya gerçekten de sizin dışınızda kalacaktır. Yuvanıza girdiğinizde kapının arkasında kalabiliyorsa şayet dış dünyanızın tatsız tuzsuz gerçekliği, içerideki mutluluğunuzu koruyabilirsiniz demektir.

Aklımızda olsun. İyi bir kocayı belki siz seçersiniz ama iyi bir eş olabilmeniz büyük ölçüde kocanızın size davranışlarına bağlıdır. Eğer aşağıdaki maddelerin çoğuna samimiyetinizle "evet" diyebiliyorsanız teknik olarak mutlu bir evliliğiniz olacaktır. Ya da ben hayal kuruyorum.

1. Size olan sevgisini ve ilgisini evliliğiniz boyunca sürdürecektir.

2. Sizin sadece keyifli vakit geçireceği bir oyuncak, ihtiyaçlarını karşılama aracı ya da süs bebeği olduğunuz düşüncesi ona ait olamaz. O daha çok sizi, yaşamın keyifli ve tabi zor yanlarını, eşitlik çerçevesinde, birlikte geçireceği gerçek bir hayat arkadaşı olarak görecektir. Paylaşımcıdır.

3. O sizin size özel birçok huyunuzu pozitif yaklaşımla değerlendir ve her fırsatta bu özelliklerinizi takdir eder.

4. Sizin ani çıkışlarınızı, asabi davranışlarınızı, bağımsız kararlarınızı çoğu zaman gerçek sevgisi ve ilgisi sayesinde ustalıkla çözümleyecektir.

5. Yemek pişirme sanatınıza hayranlık duyacak, giyiminize ve çekiciliğinize uygun fırsatlarda iltifatlarda bulunacak kadar incedir.

6.Onun için sizin sağlık durumunuz ve mutluluğunuz her şeyden önemli olacaktır.

7. Sizi anlık hediyelerle, küçük sürprizlerle şaşırtacaktır. Doğum gününüz ve evlilik yıldönümünüzde hediyesiz kalmayacaksınız.

8. Başkalarının önünde sizi eleştirmekten kaçınacaktır.

9. Evin masrafları için daima gerekli parayı ayıracaktır. Ve tabi bir miktar da sizin dilediğinizce harcamanız için…

10. Özel günlerinizde değişen ruhsal hassaslıklarınızı anlayacak ve size yorgun, gergin sinirli ve mutsuz olduğunuz dönemlerde yardımcı olacaktır.

11. Boş zamanlarının en az yarısını sizinle geçirmek isteyecek ve bundan mutlu olacaktır.

12. Sizin avantajınıza olmadığı sürece yemeklerinizi ve ev hanımlığınızı başkalarının eşleriyle mukayese etmekten kaçınacaktır. Özellikle annesiyle mukayese etmeyecektir.

13. Kesinlikle sizin entelektüel hayatınızla ilgili olacaktır. Kulübünüzle, sosyal çevrenizle… Okuduğunuz kitaplara ve dergilere kayıtsız kalmayacak ve problemlere karşı yaklaşım tarzınız onun için önemli olacaktır.

14. Onun için yaptığınız küçücük işlere teşekkür edecektir. Mesela bir düğmesini diktiğinizde, çoraplarını katladığınızda ya da onun için takım elbisesini kuru temizlemeciye götürdüğünüzde.

 
Toplam blog
: 86
: 3134
Kayıt tarihi
: 09.10.06
 
 

Marmara İng. İşletme mezunuyum. Pazarlama bölümünde uzmanlaştım. Reklamcı olmak istiyordum. Olmad..