Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Aralık '14

 
Kategori
İlişkiler
 

İhanetin anatomisi

İhanetin anatomisi
 

Evet aldatmıştım.  

Ben de aldanmış ve aldatılmıştım.

Çünkü…

‘Kendimi çok yalnız hissediyordum, üstelik aramızda hiç bir paylaşım kalmamıştı. Bana eskisi gibi bakmıyor, dokunmuyor;  beni eskisi gibi sevmiyordu’

‘Bizimkisi sadece fiziksel bir yakınlaşmaydı. Her şey birdenbire olup bitmişti, anlayamadım. Sanırım biraz da sarhoştum. Hiç bir şey hissetmemiştim. Oysa ben hep onu sevmiştim’

‘Eğer beni bu derece sıkıp baskı altında tutmasaydı, bugün bunları konuşuyor olmazdık. Sanırım bunlar onun aşırı kıskançlıklarının sonuçlarıydı.’

‘Ona güvenemiyordum. Ya o beni daha önce aldatsaydı? Beni hiç ummadığım bir anda terk edip yalnız bıraksaydı? Hayır hayır!  Sadece bir kişiye bağlanarak kendimi güvende hissedemezdim’

Evet aldatmıştı!

Aldatmak için kendince haklı sebepleri de vardı…

Peki ama ihanetin anatomisini bir dizi psikolojik analizlerle yorumlamaya kalkışmak, şu sözde kontrol edilemeyen hormonların dürtüleri altına sokuşturmak, ne kadar vicdaniydi? Belki de ihaneti bu şekilde meşru hale getirme çabası; insanın özüne yapılan en büyük hakaretti? Çünkü her insan hayatının başrolünde senaryolaşırken,  ihanetten sadece bir soluk önce bile seçimlerinde özgürdü. Bu yüzden aldatmanın kabul edilebilir bir gerekçesi de olamazdı.

Aslında adatmanın daha derinlere indiğimizde, hani o korkuların sinsice saklandığı bilinçaltı çöplüğüne, aldatanın; ‘yetersizlik, güvensizlik ve değersizlik’ duyguları ile yüzleşmekten kaçan bir korkak olduğunu kolayca görebiliriz. Çünkü aldatan özgürce kendi yolunda yürümek yerine, sinsice aldatmayı tercih ediyordu. Yüzleşmek yerine kaçmayı seçiyordu.

Evet, ‘Aldatma’ eşe yapılan ihanetten çok, hayata duyulan güvensizliğin; korkakça ve alçakça dışa kusumudur. Kişinin kendisine olan ‘inançsızlığının, değersizliğinin ve kaybetme korkusunun’  haykırışlarıdır. Kendine ve hayata karşı minnettar olamamanın nankörlüğüdür. İşte bu yüzden en çok aldatılanlar aldatırlar; aldatılmaktan en çok korkanlar. ‘Sadakatin, dürüstlüğün ve vicdanın’ ne olduğunu unutanlar. Aldatılmış olmanın ağırlığını yüreklerinde onurla taşıyamayanlar. Zira aldatmak onlar için kabul edemedikleri geçmişleriyle hesaplaşmaktır. Fark edemedikleriyse bu hesaplaşmanın sonu gelmeyen kısır bir döngü olduğudur.

Aldatan adeta bir güven avcısıdır. Her yeni ihanetinde kendini daha çok güvende hissetmek ister. Çünkü o güvensizlik ve değersizlik girdaplarında yüzerken, tek bir kişiye bağlanmaktan korkan kişidir. Belki de sevgilisinden önce onu aldatarak öne geçmek istemiştir.  İlk hamleyi o indirmiştir. Bir zamanlar yarı yolda bırakılıp İhanete uğramış olmanın acısını artık bir daha yaşamayacaktır.  Çünkü aldatmayı üzerine bir zırh ve silah gibi giyinmiştir.

İşte bu yüzden aldatmanın yozlaşmış ve kokuşmuş iki yüzü mevcuttur.

Birincisi,  disipline edilememiş bir nefsin her arzusu karşısında köle gibi hareket etme serkeşliği. O adeta her gördüğü ilgi karşısında iradesini kaybetmiştir. Kendisine sığındığı her yeni bedenin kollarında morfinlenirken,  daha çok nefes alabilmektedir. Öyle ki, ona doğru adım atan herkes; onun için bir kurtuluş ve yeni bir fırsat haline gelmiştir.

İkincisi, hayatına kendi isteğiyle soktuğu eşine karşı sorumluluk taşıyamayacak kadar ahlaki ve vicdani değerlerden nasibini alamamış olmasıdır.  Daha çok sevilme ve ilgi görme arzularıyla yanıp tutuşurken;  ihanetlerini özgürce sergileyen ve hiçbir zaman bundan rahatsızlık duymayan hastalıklı bir zihne sahiptir!  Çünkü hayatta haksızlığa uğrayan hep o’dur.  Hep o aldatılmıştır. Hep o haklıdır. Hem madem bir zamanlar kendisi de ihanete uğramıştır; o zaman bunu en sevdiğine de yaşatmalıdır. Böylece onunla aynı acıları yaşayan sevgilisi; o’nu daha iyi anlayacaktır. İşte böylesine anksiyetik cinnetler içerisinde kıvranırken,  aldattığı kişi tarafından sevildiğine daha çok inanacaktır. Çünkü kendini kullarına ceza kesen bir tanrı gibi görmektedir. Belki de vicdanını kaybettiği ihanetlerinde,  o da aynı Tanrı gibi yaptıklarından mesul değildir.

İşte her iki veçheden de baktığımızda, aldatan kişi; kendine inanmayan ve güvenmeyen bir profil olarak karşımıza çıkar. Bir yandan eşini hayatında tutmak isterken, diğer yandan yeni güven alanları oluşturmaya çalışır. Bu yüzden aldattıkça yeni alternatifler yaratır ve kendini daha çok güvende hisseder. Ancak hiç bir zaman o elde etmeye çalıştığı güven ve değer duygusunu;  dışarıdan o’na verebilecek birilerinin olmadığını fark edemez. Çünkü aldatan da aldatılan da kendisidir.

Aldatma metotlarına gelince, son on yılda sanal dünya bu konuda oldukça etkili bir rol oynamaya başlamıştır. Özellikle ‘Facebook’  gibi portalların sunduğu kolay iletişim imkânları aldatmaya yeni alternatifler getirmiştir.  Aldatan gerçek hayatta hiç yakalayamadığı ‘beğenilme ve değerli olma’ duygusunu; arkasına saklandığı ekranların kirli klavyeleri önünde tatmin etmeye çalışmaktadır.  O bilinmeyene duyduğu merak ve heyecan monotonlaşan hayatına renk katmaktadır.  

Diğer yandan sanal âlemde sahneye her gün yeni oyuncuların çıkması ona daha çok cesaret verir. Adeta bir tanrı gibi;  dilediğini silebilme, dilediğini ekleyebilme, dilediğinle tanışabilme hakkında da sahiptir.  İşte bu yüzden onun için her tanışma aldatmak için yeni bir fırsat ve yeni bir oyundur.

Konuya kadın ve erkek açısından baktığımızda, her biri farklı savunma hikâyeleri üretir. Ama hemen çoğu eksikliği kendilerinde aramak yerine eşlerini suçlar. Mesela; ‘bana bunu yapmasaydı; onu aldatmazdım, beni aşırı kıskanmasaydı; ona yalan söylemek zorunda kalmazdım’  Yapmasaydı, davranmasaydı, olmasaydı… Görüldüğü gibi bu yargıların hiç birinde kişinin kendi içine yönelmiş bir hesaplaşma bulunmaz. Okları hep karşısındakine yöneltmiştir. Üstelik bu savunmaların hiç biri hakikatinde eşle doğrudan alakalı da değildir. Tamamen aldatanın bilinçaltı çöplüğünden çıkmaktadır.  Çünkü aldatmayı seçen için her zaman daha önce kendi yoluna yürüme şansı olmuştur. Oysa o bu cesareti gösteremeyecek kadar korkaktır. İşte bu yüzden sinsice ve kalleşçe aldatmayı tercih etmiştir.

Özellikle kadınlar duygusal tatminsizlikten ve ilgisizlikten dolayı aldattıklarını savunurken; erkekler bunu daha çok ‘erkek adam çapkın olur’ mottosuna mahkûm etmişlerdir.  Çünkü spermlerini olabildiğince fazla dişiye yaymak ve her seferinde daha büyük skorlar elde etmek, erkekler için bir güç göstergesidir. Oysa her iki savunmanın altında da disipline olamamış; ‘yetersiz, güvensiz, fırsatçı ve ahlaksız’ bir ego yatar. İşte bu yüzden aldatma bir başkasını değil insanın kendisini kandırmasıdır.  Hatta aldatma insanın kendisine yaptığı en büyük ihanettir.  

 
Toplam blog
: 35
: 4626
Kayıt tarihi
: 15.01.13
 
 

İzmir doğumluyum, İstanbul'da yaşıyorum. Şirketlere, ' insan kaynakları ve bilişim teknolojileri'..