Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Temmuz '09

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

İktisadi darbe ve cambaz

İktisadi darbe ve cambaz
 

Dikkatleri saptırabilecekmi?


Darbe sözü şiddetle vurma, sarsma, hasar verme gibi anlamlara gelir. Ülkemizde ciddi bir darbe vardır, ancak askeri değil, iktisadi darbe vardır. Bu reel darbedir. Birde “cambaza bak ” türünden dikkatleri reel darbeden uzaklaştırmak için yaratılan sanal askeri darbe sakızı.

Anayasal temel yapıyı, ilkeleri dönüştürmek çabaları sonucu toplumun ve kurumların kutuplaşması zirveye çıkartılmıştır. Ancak buradaki konumuz, bunlar birbiriyle ilişkili olmakla birlikte, sadece iktisadi darbedir. Elbette zihinler, zaman, enerjiler ve kaynakların önemli bir kısmı, ekonomik problemlere çözüm yerine, bu sivil dönüşümleri hızlandırmak, önündeki engelleri tasfiye etmek, seçmen oy tabanını genişletmek için harcanmış iktisadi darbeyi derinleştirmiştir.

Türkiye, tarihinin en şiddetli küçülmesini görmüştür. Türkiye’deki gerçek işsizlik %23 in üzerine çıkmıştır. Çalışan nüfusun toplam nüfusa oranı Avrupa Birliği ortalamasının yarısı civarındadır. Bunların da büyük çoğunluğu yoksulluk sınırları içinde çalışmaktadır. Bir çoğu kayıt dışı siğortasız çalışmaktadır. İşçi emeklilerinin emekli aylıkları yoksulluk sınırı altındadır.

İşcilerin ve emeklilerin fedakarlıkları ile üretim maliyetleri düşürülerek dış rekabet gücü korunmaya çalışıldı. Halbuki teknolojik üstünlükler, tasarım üstünlükleri, enerji ucuzluğu ile verimlilik artırılarak rekabet üstünlüğü sağlanması gerekirdi, işçiyi-emekliyi süründürerek değil. Yerli yeşil enerji ile cari açık, dış borç belaları azaltılabilirdi. Bu anlamda yenilenebilir, yeşil enerji üretimi ihmal edilmiş, teşvik proğramının dışında tutulmuştur.

Sonsuz enerji kaynağımız güneş ve rüzgar zengini bir ülke olduğumuz halde her yıl 40 milyar dolar enerji ithaline ödemekteyiz. Teşvik proğramı yanlıştır. Teşviğe ayrılan tüm kaynakların yeşil enerji üretimi teşviğine yöneltilmesi gerekirken teşvik proğramına dahil bile edilmemiştir. Yıllardır güneş enerjisinden elektrik üretimi teknolojisi gelişmiş olduğu halde, petrol şirketlerinin ve Türkiye’deki uzantılarının, rafinericiler ve petrol yakıtı dağıtım zincirlerinin çıkarları bozulmasın diye rüzgar ve güneş enerjisinden elektrik üretimine geçilmemektedir. Obama bu zinciri kıracağını söylemiş ve proğramını ortaya koymuştur. Bizde ise bir şekilde Meclise ulaşabilen yeşil enerji teşvik paketi beklenmedik bir şekilde Ekonomi Bakanı tarafından durdurulmuş ve geri çekilmiştir. Petrolümüz yok diye ağlaşırlar, başarısızlıkları petrol rezervi yokluğuna yüklerler. Gelişmiş ülkelerin hiçbirinin petrolu yok. Petrol yerin dibinden çıkar ve batının sondaj ve kuyu işletme makine- teçhizatcılarını, petrol şirketlerini zengin eder. Halbuki güneş ve rüzgar yerin üstünde ve sonsuz, tükenmez bir enerji rezervi.

Krize tedbirler diye aynı hatalara tekrar devam edilmektedir. Krizin ve özellikle bizim ekonominin çökmesinin kök nedeni tükettiğimizden az üretmektir. Üretmeden tüketmektir. Ekonominin canlanması için ithal otomobil ve elektronik alımları ÖTV indirimi ile teşvik edildi ve halen edilmekte. Gerekçesi ise talep eksikliğini harcama yaparak gidermek. Harcamalar, harcama talepleri karşılığında üretim ve verimlilik yarattığı sürece bu doğrudur. Ama bizimkiler üretim ve verimlilik artırıcı harcamalar değil, ya ithalata ödenen ya da neredeyse sadaka türünden, gerekli olmadığı halde uydurma, üretim (gelir) yaratmayan türden kamu, devlet istihdamları. Üretim olmadan yapılan harcama gelir olmaz, geleceği tüketmek olur, seçmen ve oy avlama istihdamları olur.

Özelleştirip, satıp, borçlanıp döviz kurunu düşürüp, böylece ithalatı ucuzlaştırıp, bütün bunlarla ucuz ithalat tüketip kalkınıyor gibi göründük. Özelleştirme bedellerini ve borçlanmaları, (güneş, rüzgar ve nükleer enerji santrallari kurmak yerine) yabancıların mallarına, cari açığa harcayıp, tüketip boğazımıza geçirdik. Yerli sanayiyi de rekabet edemez hale getirip çökerttik. Rekabet için işçilerin düşük ücretle ve hatta sigortasız kayıt dışı çalıştırılması, sonucunda emeklilerin sürünmesi yetmedi. Neden bu harcamalar ve istihdamlar sözünü ettiğimiz üretken enerji ve diğer alt yapı yatırım ve dönüşüm projelerine harcanmıyor. Petrolcüler, rafineciler, ithalatcılar kızar diyemi? Onlara ortak değilsek neden? Öyle olsaydı talep, harcama yaratılır, ancak boğazımıza geçirmek yerine, karşılığında yatırım, üretim ve değerde yaratılır ve ekonominin rekabet gücü artırılırdı. Her yıl 40 milyar dolarlık değil, daha az, 10 milyar dolarlık kirli, dumanlı enerji ithal edilirdi. Çoğunluğu temiz, dumansız enerjiden, güneşimizden ve rüzğarımızdan üretilebilir. Teknoloji yıllardır bunlara rantabıl bir şekilde gelişmiş ve müsaittir. Diğer üretken teknoloji yatırım örnekleri de verilebilir. Burada en önemlilerinden birisi örnek verilmiştir.

Türkiye’de bugün yaşadığımız darbe iktisadi ve sivil darbedir. Bu reel darbedir. Birde sanal darbe yaşıyoruz. O da “cambaza bak cambaza” türünden dikkatleri reel darbeden uzaklaştırmak için yaratılan sanal askeri darbe sakızı. Son yıllarda yandaş medyada ve yetkililerin ağzında Türkiye’nin gündemini bloke eden sündürülmüş ergenekon ve askeri darbe hikayeleri bu vahim durumu, reel darbe olan iktisadi ve sivil darbeyi örtülemekte, cambaza bak cambaza diyerek dikkatleri başka yöne kaydırmakta kullanılan hikayelerdir.

İktisadi darbe sürecinin gelişimini yaklaşık bir yıldan beri Dünya Gazetesinde, Bigpara portalında ve Milliyet Ekonomi Blog'undaki yazılarımda kök sebeblerini göstererek yazdım. İnternet Google aramada tıklayarak kolayca ulaşabileceğiniz bir kaç yazının başlığını aşağıda verdim. Onlardan detaylı olarak okunabilir, hemde çok önceden öngörülmüş biçimleriyle, bu günün ta o zamandan anlatımları olarak.

- Türkiye mi, ABD mi daha vahim durumda? 11.10.2008

- Türkiye' de kriz daha derin ve kronikdir. 26.09 2008

- İki paralı ülkem ve tahterevalli 13.09.2008

- Cari açığın sebebi yatırım değil tüketim idi. 20.8.2008

- O halde kamu finansmanı şöyle 29.05.2009

Ve aslında önceki bloglarımın hemen hemen tamamı bu konuları derinliğine göstermiştir.

Dr. Hamit Bozkurt

 
Toplam blog
: 54
: 1229
Kayıt tarihi
: 08.08.08
 
 

1950 yılında doğdum, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi 1974 mezunuyum. 1986 yılında Gazi Ün..