Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Eylül '13

 
Kategori
Üniversiteler
 

İlahiyat Fakülteleri selefileşiyor mu?

İlahiyat Fakülteleri selefileşiyor mu?
 

Aslında bu makalenin yerine  “entelektüel, entelektüel duruş ve Türkiye’de entelektüeller ”le ilgili düşüncelerimi yazmak istiyordum. Başka bir ifadeyle hem ülkemizde entelektüel/aydın kısırlığının nedenlerini ortaya koyacak hem de âcizane şahsımın politik, ekonomik, dini vb konulardaki entelektüel duruşumu da bu vesileyle okurlarımla paylaşmaya çalışacaktım. Böylece bundan sonra nasip olursa kaleme alacağım makalelerde okuyucularım benim nasıl bir duruşa sahip olmaya çalıştığımı da öğrenmiş olacaklardı... Ancak Harun Anay hocanın da altını çizerek ifade ettiği gibi ilahiyat fakültelerindeki felsefe hocalarından başka kimsenin üzerinde pek durmadığı, bana göre Türkiye de düşünce kısırlığına sebep olacak, dini düşüncenin içe kapanmasını tetikleyecek, ilahiyatlardaki “felsefe, kelam ve din sosyolojisi”  derslerinin azaltılmasını ya da tamamen kaldırılmasını salık veren vahim YÖK kararı üzerinde durmayı tercih ettim. Bu YÖK kararı gerçekten çok vahim sonuçlar doğuracak ve Türkiye’yi körfez merkezli selefi düşünce ve yaşam tarzına doğru sürüklemeyi amaçlayan bir karar olarak Türk düşünce tarihine geçecektir. Şimdi konuya biraz daha yakından bakalım.

YÖK Genel Kurulu 15.08.2013 tarihli oturumunda oy çokluğuyla kabul ettiği bir kararla İlahiyat Fakültelerine yeni bir program dayatmasında bulundu. Dayatma diyorum zira YÖK İlahiyat Fakülteleri hariç hiçbir Fakültenin eğitim öğretim programına karışmıyor. Maalesef 28 Şubat’tan kalma alışkanlığı devam ettiren YÖK tepeden inme programını İlahiyat Fakülteleri dekanlarını Prof. Dr. İbrahim Hatipoğlu aracılığıyla toplayarak hemen uygulamaya koymaları için uyardı. Bu programın İlahiyat Fakültelerinin bireysel kimliklerini dışlayan tepeden inmeci bir tarzda yapılması yanında asıl büyük fecaat Türkiye’de dini düşünce adına yol açacağı büyük savrulmadır diye düşünüyorum.  

Çünkü YÖK’ün uygulamak istediği programda İlahiyat Fakültelerinde uygulanan Kelam derslerinde yaklaşık %60 azaltılma yapılmakta, Felsefe grubunda ise Felsefe Tarihi, genel Felsefe, Ahlak Felsefesi dersleri kaldırılmakta, Din Felsefesi, Din Sosyolojisi dersleri ise %50 azaltılmakta, buna karşılık Hadis, Tefsir, Fıkıh derslerinin kredileri artırılmaktadır. Bu programla YÖK Selçuklulardan Osmanlılara, Osmanlılardan da Cumhuriyete intikal eden din eğitimindeki geleneksel yapıyı kökten değiştirmiş olmaktadır. Zira Türkiye Cumhuriyetindeki İlahiyat eğitimi büyük oranda geleneksel Osmanlı eğitiminin bir devamı olarak inşa edilmiştir. İslam dünyasında medreseler Bağdat Nizamiye medresesi ile başlasa da, Türklerin Anadolu’da eğitim ve öğretim faaliyetlerine çok daha fazla önem verdiklerini biliyoruz. Danişmendliler’in inşa ettirdiği 552/1157-1158'de Tokat-Niksâr'da tesis edilen Nizâmuddîn Yağıbasan Medresesi, Kayseri Kölük Camii Medresesi ile daha sonra 589/1193'te yapılan Kayseri Hoca Hasan Medresesi bunların ilkleri arasında yer alır. Bu medreselerde yalnızca dini eğitime yer verilmemiş özellikle Matematik, Astronomi ve felsefe eğitimi de verilmiştir. Sözgelimi Anadolu’da Tokat-Niksar Nizâmiyye medresesinde bulunan ve burada Kayserîli Davud'un hocalığını yapan Merâğa matematik-astronomi okulunun bir üyesi Şemsuddîn Muhammed el-Merâğî’nin hocalık yapması oldukça önemlidir. Bu geleneği tevarüs alan Osmanlı ilim hayatının bir yönünde Merağa matematik-astronomi okulunun bulunduğu unutulmamalıdır.

Osmanlı İlim hayatının bir diğer yönünü de İbn Sinacı meşşaî ilahiyatla buluşmuş İşrakî metafiziği ve irfani geleneğin temsil edildiği Fahreddin Razi ve vahdet-i vücutçu tasavvuf oluşturur. Bu gelenek Molla Fenarî, Seyyid Şerif Cürcanî ve Sadreddin Konevî ile temsil edilmiştir. Osmanlı ilim geleneğinin bir diğer ayağı da, ahlak, toplum ve siyaset gibi üç alanı kuşatan amelî hikmettir. Bu gelenek de, Nasirüddin Tusî’den Celaleddin Devvanî'ye kadar gelen birçok ulema tarafından temsil edilmiştir. Burada kısaca izah ettiğimiz konularla ilgili olarak daha çok bilgiye sahip olmak isteyen okurlarım Prof. Dr. Mustafa Kara ve Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu’nun çalışmalarını okuyarak bilgilenebilirler. Osmanlı İlim geleneğinin bir diğer ayağı da, dini nasların anlaşılmasında Hanefi-Matüridi geleneğidir. Debusi, Alauddin es-Semerkandi, Sadruşşeria ve aynı çizgiyi paylaşan birçok ilim adamı ile temsil edilen bu gelenek, Osmanlı hukuk sisteminde şerî hukuk kanadının temellerini oluşturmuştur.  Sonuç olarak Osmanlı Medrese geleneği ve dini düşünce geleneğinin çok katmanlı bir sistem olarak inşa edildiğini bugün biliyoruz. Matematik, Felsefe, Kelam, Fıkıh ve Tasavvuf bu sistemin ana saç ayaklarıdır. Osmanlı düşünce geleneği, matematik, felsefe, kelâm ve tasavvufun bir terkibi niteliği taşımaktadır. Fatih Sultan Mehmed’in Molla Câmî’ye “hakikati arayan gruplar” diye nitelediği felsefeciler, kelâmcılar ve sûfîlerin görüşlerini birlikte değerlendiren bir risâle yazdırması, özellikle bu üç bilimin de Osmanlı düşüncesi içindeki varlığını göstermektedir. Molla Fenari, Kadızade-i Rûmî, Hocazade, Ali Kuşçu, Müeyyedzade, Kınalızade Ali Efendi gibi meşhur ilim adamlarını çıkaran bu gelenek felsefîleşmiş kelâm ve tasavvuf kültüründen oluşmaktadır. Osmanlı dönemi Tefsir eserlerine bakılırsa Ebu Said Muhammed Hadimi’den Alusi’ye kadar Tefsir geleneğinde felsefi, kelami ve tasavvufi geleneğin nasıl iç içe geçtiğini görebiliriz.

Osmanlı ilim geleneği ve düşünce dünyası yukarıda kısaca anlatmaya çalıştığımız gibi Matematik, felsefe, kelam, Tasavvuf ve Fıkıh ilimlerinde eser vermiş ulemanın bu ilimler arasında kurduğu dengeyle inşa edilmiştir ve Osmanlı devleti büyüklüğünü bu geleneğe dayanmasıyla elde etmiştir. 19. yy’dan itibaren Suud merkezli Vehhabi hareketi ise her zaman bu geleneği dinden uzaklaşma olarak görmüş, Osmanlı ilim dünyasını görmezden gelmiştir. Bu görmezden gelme işi daha sonraları Modern İslamcılığa da tevarüs etmiş, Osmanlı Medrese geleneği dini düşüncenin duraklama nedeni olarak karalanmış, tahkir edilmiştir. 60’larda Türkiye’ye giren Seyyid Kutup, Mevdudi ve Hasan el-Benna çizgisindeki İslamcılık Osmanlı geleneğinin bu yapısı ile özellikle ilgilenmiştir. Islahçı Selefilik denilen bu hareket dini düşünceyi salt hadis ve Kur’an metni merkezinde yeniden inşa ederken, aslında geleneği de tasfiye etmiştir. Buna karşılık Cumhuriyet Kurulurken Osmanlı’nın son dönemimde 1900’de kurulan Daru’l-Funun İlahiyat Fakültesi dikkate alınarak bu günkü İlahiyat Fakülteleri yeniden kurulmuştur. İlahiyat Fakültelerinin ders programları aslında kısmen de olsa bu geleneğin bir devamı olarak görülebilir. Ama maalesef toplumsal dini yapıdaki Selefi İslamcılık ile jakoben laikçi anlayışın din eğitimine bakışı arasındaki çatışma bu fakültelerin peşini bir türlü bırakmamıştır. İlahiyat Fakültelerinin Türkiye’de ki dini düşüncede neden istenilen başarıyı yakalayamadıklarını tartışmayı bir başka yazıya bırakarak bu gün bu program değişikliğinin ne anlama geldiğini konuşmak daha aydınlatıcı olacaktır kanaatindeyim.

28 Şubat sürecinde sayıları ve kontenjanları kısılan İlahiyat Fakülteleri tam rahata kavuşarak gelenekten gelen görev ve güçlerini kullanma imkânlarına kavuşurken şimdi de, YÖK’ün bu program değişikliği ile gelenekle olan tüm bağları koparılarak budanmıştır. Yeni programla Türkiye’nin Batı karşısında bir medeniyet inşasının imkânı ortadan kaldırılmakta İlahiyatlarda Suudi Arabistan din eğitimine benzer bir yapılanmaya geçilmektedir. Çünkü hiçbir düşünce metafiziksiz, felsefesiz, irfansız bir medeniyet inşa edemez. İlahiyat eğitimi artık felsefesiz, kelamsız, ahlak eğitimsiz bir hale getirilerek yalnızca hadis, tefsir ve fıkıh metinlerinin lafzi öğretimine hasredilmekte, Selefiliğin biçimsel dindarlık kalıplarına indirgenmektedir. Türkiye’deki dini düşüncenin felsefi, metafizik, tasavvufi, estetik boyutları ile kurduğu o muazzam çok renkli yapısı çölleştirilmekte ve bu tüm itirazlara rağmen ben yaparım olur edasıyla uygulamaya konmaktadır. Evet, bu kararı alan YÖK’teki Beyler, bu kurumda şimdilik iktidar biziz biz yaparsak olur der ve yaparsınız, ancak uygulamaya koymayı düşündüğünüz karar tarihi gelenek ve kültürümüzle tüm düşünsel bağlarımızı koparmakta, Türkiye’deki dini düşüncenin kıblesini Anadolu’dan körfez eksenli bir yapıya doğru çevirmektedir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Umarım bu kararı alan YÖK üyeleri arasından Anadolu’nun bu bin bir renkli coğrafyasını nasıl bir çöle çevireceklerini kısa zamanda fark edecek ilim ve irfan sahibi akıllı birileri çıkar da bu yanlış karardan dönmüş olurlar... 

 
Toplam blog
: 30
: 3349
Kayıt tarihi
: 09.08.08
 
 

Çorum doğumluyum, üniversite mezunuyum... tarih, felsefe, sosyal psikoloji, soyoloji,  din. ve si..