Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '11

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

İletişimin temelleri

İletişimin temelleri
 

iletişim


1970 yılında Pensilvanya Üniversitesinde iletişim üzerine yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre insanlar arasında geçen konuşmalarda içeriğin öneminin sadece yüzde yedi civarında olduğu saptanmış. Böyle bir iletişimde sözcüklerin nasıl söylendiğinin (ses tonu, temposu..vs) önemi, yüzde otuz sekiz iken, yüzde elli beş oranındaki ağırlık insanların duruşlarına, ruh hallerine, cilt renklerine, nefes alışverişlerine ve çevresel etkenlere göre olduğu ortaya konmuş.(*)
Bu araştırmanın sonuçlarını doğru değerlendirmenin ne kadar önemli olduğuna bakalım şimdi kısaca. 

Karşımızdakiler bizim sözlerimizin içeriğiyle yüzde yedi civarında ilgileniyorlar demek ne anlama gelir? Örneğin eşimizin
“Bugün işyerinde bütün gün koşuşturdum!”
dediğini varsayalım. Önce, hepimiz bu ifadeyi “aynı” anladığımızı düşünüyoruz, değil mi? Peki böyle bir cümleden neler anlayabiliriz inceleyelim öyleyse. 

Eğer eşimiz kendi işinde çalışan birisiyse, bu ifade sevindirici bir haber niteliği taşıyabilir. Çünkü “Bütün gün boş boş oturdum.” diyen bir esnaf, bu ifadeyi genellikle, o gün para kazanamadığı anlamında kullandığından, “Bugün işyerinde bütün gün koşuşturdum.” tam tersi anlamda karşılanacak ve bizi bir eş olarak en azından olumlu yönde uyaracaktır. Biz bu ifadeyi eşimizin hangi ruh haliyle söylediğini de bilmek zorundayızdır. Boşu boşuna mı koşuşturmuş yoksa çok para kazanma anlamında mı koşuşturmuş? Bunu ancak ses tonuna, ruh haline bakarak anlayabiliriz. Bu arada bütün bu olup bitenlerin bilinçdışı düzeyde gerçekleştiğini de hemen belirtmem gerek. Hiçbirimiz bilinçli olarak karşı tarafın bu ifadesini duyduktan sonra durup, şimdi sıra ruh haline bakmakta demeyiz. Sonra oturup ses tonu nasıldı diye düşünmeyiz. Bunların hepsi bir anda kendiliğinden gerçekleşir. Usta iletişimci iletişimdeki becerilerini bilinçli olarak kullanmaz. Tıpkı usta bir sürücünün araba kullanması gibi, usta bir iletişimci için de bu süreç bilinçdışı alanda gerçekleşir. Gerçekte biz bütün usta olduğumuz işleri bilinçdışı; ancak acemi ve yeni olduğumuz şeyleri bilinçli dikkatimizle yaparız. 

Eğer eşimiz kendi işinde değil de, bir şirkette ya da bir devlet dairesinde çalışıyorsa, yukarıdaki ifade bir olumsuzluk haberi olarak karşılanabilir. Bu bile yine koşullara bağlıdır. Örneğin eşimiz yeni işe girmiş ise, “İyi! demek ki bir işe yarıyor, işten çıkarılmayacak!” anlamında yine olumlu bir haber olarak karşılayabiliriz.
Şimdi şu diyaloglara bir göz atalım: 

- Bugün işyerinde bütün gün koşuşturdum! 

- Yok öğle yağma hemen banyoya girip elini ayağını yıkıyorsun!
- Söz vermiştin bak bu akşam çocukları alıp parka götüreceksin!
- Of hiç söyleme, benim de canım çıktı valla!
- Gel otur biraz masaj yapayım omuzlarına!
- Söylemiştim sana değil mi bırakma o işi diye, daha çok koşturursun sen bu akılla!
- Bütün işi senin omzuna yıkıyorlar safsın diye!....
- Ne yani ben boş mu durdum, sabahtan beri canım çıktı... 

Bu liste uzayabilir rahatlıkla. Gördüğümüz gibi, bir insanın ne dediğini, sadece kullandığı sözcüklerin içeriğine bakarak anlamak, neden iletişimin yüzde yedi gibi küçük bir bölümünü oluşturuyor sanırım şimdi çok daha anlaşılır hale gelmiştir. 

NLP de iletişimin başarısı, karşıdan aldığımız tepkinin ne derece hedeflendiğiyle orantılı olarak ölçülür. İstenilen, beklenilen tepki alınıncaya kadar, ne dediğimizi ve nasıl dediğimizi değiştirmek zorundayızdır. Bu nedenle bir NLP uzmanı asla, psikolojideki o ünlü, “henüz hazır değil”, “direnç gösteriyor” gibi ifadeleri kullanmaz. 

İletişimi tanımlama şekli önemlidir: İletişim karşıdan istenen tepkileri alma işlemidir

Eğer bu tanıma bakacak olursak, eğitim-öğretimde, öğrenciler hakkında “öğrenme güçlüğü” içinde olan ya da “çabuk öğrenen” gibi boş sınıflandırmalar yapmaktan da vazgeçebiliriz. Bunun daha doğru ifadesi olarak Richard Bandler öğretmenlere “öğretme güçlüğü” kavramını öneriyor: “Öğrenme güçlüğü içinde olan öğrenci yoktur, öğretme güçlüğü içinde olan öğretmen vardır!“ 

İnsanın öğrenme güçlüğü içinde olması iddiası tamamıyla bilgisizliğe dayalıdır. Öncelikle bütün canlılar öğrenir, virüsler bile! Bu canlılara özgü evrensel bir beceridir. Ancak “öğretme güçlüğü”nden anlamlı olarak söz edilebilir ve bu, eğitim/öğretimde son derece sık karşılaşılan bir olgudur. Bu yaklaşımla, öğrenme/öğretme sorunu tamamıyla iletişim becerisiyle ilişkilendirilir. Böylece de sorun, açık bir şekilde anlaşılır ve çözülür hale getirilir. 

İletişim konusunda temel bilgilerin, iş hayatında kullanılması sorunu da güncel bir ekonomik önem taşımaktadır. Çalışandan istenilenin, çalışana göre, tam olarak netleştirilip, açıklığa kavuşturulması, bir yöneticinin ya da işverenin sahip olması beklenen, temel iletişim becerilerine bağlıdır. Aksi halde, iş ortamında, “beceriksiz”, “tembel”, “kafası çalışmayan” çalışanların türemesi kaçınılmaz hale gelir. Böyle bir iş ortamından kurtulmanın tek yolu, yöneticinin kendisini iletişim konusunda eğitmesidir. O zaman yönetici için, iletişimdeki ustalık derecesine bağlı olarak, dünyanın en tembel insanını bile saatlerce, canla başla çalışabilir hale getirme olasılığı doğar. Başarılı iletişimle geçen bir gün diliyorum hepinize! 

izzetbalci@ziprotek.com 

(*)"Kinesics and Communication, " R. Birdwhistle, University of Pennsylvania, 1970. 

 
Toplam blog
: 75
: 1163
Kayıt tarihi
: 06.06.11
 
 

Zihinsel Programlama Teknikleri(NLP, Hipnoz, Meditasyon..vs.) alanında, uzun yıllardır araştırma ..