Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ekim '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İlk gece hapı!...

İlk gece hapı!...
 

Şimdi efendim, sıkı bir itiraf.com okuyucusuyumdur… Orada konusu geçmişti, yanlışım olmasın, Hollandalı sanıyorum bir tıp adamı “ilk gece” hapı yapmış!

Gerekçesi çok basit: Türkiye gibi ülkelerden geç kızlar kızlık zarı dikimi için öyle çok başvuruyorlar ki, ve onlar için ölümcül bir durum olduğundan söz ediyorlar ki, amacım yalnızca bu kızları ölüm ya da şiddetten korumaktır…

Evet… Buyurun bakalım!...

Neden bizler net insanlar değiliz diye hiç de fazla kafa yormayalım…

İnsan doğasını hiçe sayarız, var olanı yok sayarız! Adı da namustur!... Adaptır!... Ananedir!...

Var olan hiç yok olabilir mi? Olamaz elbet! Yokmuş gibi algılanabilir sadece, yokmuş gibi davranılır, sadece…

Kendimizi kandırıyoruz, öncelikle!...

Kendini kandıran başkalarını da kandırmaz mı?

Zaten başkaları da onları kandırıyor!...

Döngü de zaten buradan başlıyor!...

Cinsellik yokmuş gibi davranıldığında, yok olmuyor, yalnızca yorgan altlarına saklanılıyor ve maalesef, herkes birbirini kandırıyor…

Herkes de bunu biliyor!

Gülmenin ayıp, ağlamanın ayıp sayıldığı bir toplumda, kahkahalar tutuluyor, gözyaşları yutuluyor…

Yine kandırmaca…

Hangi safta yer alacağını bilemeyen insanlar dansöz gibidirler!

Genele göre oynarlar…

Aslında korkaktırlar!..

Kendilerini bile kandırmaktadırlar, özgüveni bu şartlarda nasıl sağlasınlar?

Hata da kabul edemeyiz, biz!

Hatayı üstlenmeyen, nasıl özrünü diler?

“Özür dilerim” de diyemeyiz işte biz, bu yüzden!...

Kendimizi de çok tanımadığımızdan ve elbette ki pek de alışmadığımızdan, “ben” dilini de kullanamayız, “sen” dili ise iletişim değil, suçlama, yargılamaya eşdeğerdir ki, zaten de olumsuz en ufak bir görüşün bildirilmesi bile katlanılmaz tartışmalara rahatlıkla yol açabilir, ki gazetelerin üçüncü sayfaları hep de bunlar yüzünden var olmuştur!

Ve yine bu yüzden patronumuza yalakalık yaparız, oysa işimizin erbabıyızdır belki ama, yine de patron patrondur mantığı vardır ve yalakalıklar devam ettikçe de gerçekten de olacaktır!

Dilimiz de buna pek uygundur!

Sondan eklemeli bir dil olarak, yüklem sona gelmektedir ve…

Diyeceğimiz başka bir şey iken… Karşımızdakinin yüzünden lafımızın gelişine verdiği tepkiyi gözlemlememizden yüklemimiz aniden de değişebilir!

Karşımızdaki ama anadır, ama baba… Patron… Sevgili… Arkadaş…

İşte!... Herkes zaman zaman bu dansözlüğü yapmışlığından, kimse de kimsenin lafına pek de güvenmez!

Önden eklemeli dillerde yüklem başa gelir: Sana kırgınım, çünkü…. Senden hoşlandım, çünkü…

Pat diye söylenir konuşmanın amacı, arkasından gelenler, açıklamalarıdır.

Ben sana… Kaşları çatılmıştır, aslında kırgınlığı, kızgınlığı belki anlamamıştır daha, ama, hele ki tırstığımız biriyse konum olarak, kırgınım yerine aniden “bir şey söylemek istiyorum…” diyerek lafı çevirebiliriz, rahatlıkla!

Ne rahatlık ama!

Peki, rahatladık mı biz şimdi?

Hayır!...

Peki nasıl rahatlarız?

Hah, işte! Gücümüz kime yeterse, ondan çıkararak hıncımızı…

Off… Döngü ki ne döngü!...

Şimdi… Kabul etsek insanlığımızı, yani kırıldığımız… Kızdığımız… Sevindiğimiz… Sevişmek istediğimiz…

Ağladığımız, yalnız kalmak istediğimiz olacaktır diye…

Her insanın insanca dürtülerini kaygısızca; ayıp olacak, babam kızacak, dedikodusu yapılacak diye korkmadan yaşamasının bir lüks değil, insani bir hak olduğunu… İnsani hakların hiçbir insan tarafından tekele alınamayacağını…

Alınmaya kalkışıldığında kişilere… Ailelere… Ve de elbette ki topluma zarar vereceğini… Bilsek… Ahh… Bir bilsek!...

Kafamızdan boşalan bu yerleri yararlı buluşlar yapmada kullansak mesela… Kanserin aşısını bulur muyuz diye kafa yorsak… Daha dayanıklı, daha ucuz yapı malzemeleri üretmeyi denesek, ne bileyim, insanlığa, ulusal ekonomimize katkılarda bulunsak diyorum…

Daha iyi olmaz mı sizce de?


Gülgün Karaoğlu

Ekim, 17/07

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..