Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Kasım '10

 
Kategori
Güncel
 

İmam vur derse!

Çoğumuz için uzun bir tatile işaret eden Bayramın ilk günü, özellikle çocuklar için büyük bir heyecanla başlayıp bitti. Politikacıların namazından kurban kesimine kadar bayrama dair ne varsa ilk gün yaşandı. Bu ilklerden biri de çiçeği burnunda Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in restorasyonu tamamlanan “Büyük ve sakin Süleymaniye”de kıldırdığı Bayram Namazı oldu. “Keşke daha az hayvan öldürsek” diye iyi niyetli bir mesaj ileten Tarkan’a gönderme yapan Görmez, “kimse bize hayvan sevgisi, hayvan hakları dersi vermeye kalkmasın” dedikten kısa bir süre sonra hayat tarafından tekzip edildi.

Görmez’in, “bayram günlerinde(ki)… sevinç ve coşkunun evlerden, camilerden, sokaklara taşınması gerektiği”ne ilişkin sözlerinden herkes kendisine “pay” çıkardı. Bu “pay” sonucu başta İstanbul olmak üzere yurdun dört bir yanında, bir ritüelin yerine getirilme seremonisi, “sokaklara taştı” ve bir vahşete dönüşmüş oldu. Böylece bayram namazı vaazının hayvan haklarına vurgu yapanları eleştirmek üzerine değil de, bir ritüel yerine getirilirken temel hak ve özgürlüklere karşı gösterilmesi gereken duyarlılığa ayrılması gerektiği ortaya çıktı.

Vehhabiliğin vahşet görüntüleri

İnsanın manevi dünyası, kendisini, simge ve ritüellerle dışa vurur. Bu simge ve ritüeller yaşanırken coşkulu bir sevinç kaplar ortalığı. Bu coşkunun kapalı alanların dışına taşması da, sözcüğün tam anlamıyla hayatı, bayrama dönüştürür. Bütün bunlar, 21. Yüzyılın, insanın yeni simgeler edindiği, yeni ritüeller geliştirdiği bir tarihsel dönemeç olduğunu hatırlamamızı gerektirir. İnsanlığın tarihsel çizgisi de, geçmişte yaşatarak bugüne getirdiği simge ve ritüelleri, güncelliğiyle öne çıkan hassasiyetlerle uyumlu hale getirmesini öngörür. Bu öngörüş, toptan bir reddiyeyi kapsamadığı gibi, vehhabi bir dinsel alışkanlığı görmezden gelmeyi gerektirmez. Farklılığı zenginlik kabul eden bu tarihsel dönemeç, kurban kesmenin yanlış olduğu düşüncesinde olanlar kadar kurban gibi bir ritüeli sürdürmek isteyenlerin iç içe yaşamasının da zemini olabilmektedir. Bu da, hem insanların birbirine hem de doğada var olduğunu bildiğimiz her türlü canlının yaşam hakkına karşı saygılı olmayı bir mütemmim cüz gibi taşımayı gerektirir.

Eleştirilere konu olan davranış ise hala İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban ettiği resmin pratikte uygulanmaya kalkışmasına dönük olandır. Kamyonların arkasına bağlanıp sürüklenen mi dersiniz, kamyonetle yere yıkılmaya çalışılan mı; pompalı tüfekle ateş açılan mı dersiniz, koçbaşlarının çocukların eline tutuşturulması mı; her bir örnek, dini bir vecibenin yerine getirilişinin ortaya çıkardığı resmin bir vahşeti çağrıştırdığını gösteriyor. Bu resim, hepimizin “hayvan hakları dersi almaya” ihtiyacımız olduğuna işaret ediyor. Bu açıdan bakıldığında, Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in, popülaritesi yüksek bir sanatçının hassasiyetini küçümsemek yerine geçmiş yıllarda yaşananlardan çıkardığı dersle sözün çubuğunu herkesin hassasiyetlerine kulak vermeye yönelik bükmesini beklemek daha doğru olurdu.

Karıncayı incitmemek buysa!..

“Karıncayı incitmemiş bir medeniyetin çocukları”ndan beklenen dini bir ritüelin yerine getirilmesine aracı olan kurbanlığı da incitmemesidir. Bu mudur, “karıncayı incitmemek”? Görmez’in eleştirel bir tarzda işaret ettiği ''insanların güç tutkusu''nun, incittiği hayvanların çaresiz bakışlarının kızgınlığa dönüşerek yol açtığı dramatik sahnelerin sorumlusu kimdir acaba? Sizin de aklınıza, “karıncayı incitmemek buysa, varın incitilmişlerin halini düşünün” demek gelmiyor mu?

Kelebeklerin güzelliğine hayran kalan; onların bir sergi uğruna canlı canlı yakalanıp dondurulmasına üzülen, Allianoi’nin sular altında kalmasının bu ülkenin kaybı olduğunu ısrarla dile getiren bir sanatçıyı, politik iktidarın gücünü de arkasına almanın rahatlığı içinde, hedef tahtasına koymak işin en kolayı. Tarihin tozlu sayfalarında, bu tarz “yetkili pozisyonda” bulunan sayısız örneğe rastlayabilirsiniz. Zor olan, hoyratlığın alıp başını gittiği, elinde bulundurduğu gücü hak yerine kullanarak, farklılıkları susturmanın gelenek haline dönüştüğü bu tarihsel dönemeçte, akıntıya karşı durmanın nasıl erdemli bir davranış olduğunu; milyonları peşinde sürükleyen dinsel inanç ve ritüellerin de, esasen, böyle bir zeminde hayat bulduğunu anlatabilmekti. Görmez, çağına karşı sorumluluk duyarak hassasiyet gösteren Tarkan gibi sanatçılara cevap yetiştireceğine, beklentilere uygun görüntülerin yaşanmasına yol açanları “karıncayı incitmenin vebali”nden hareketle kurbanlıklara karşı saygı göstermek konusunda uyarması beklenirdi.

Beklenirdi ki, vaazında, çağına ve ülkesine karşı sorumluluk duyan, doğanın binbir canlısına karşı hassasiyetini her fırsatta gösteren Tarkan gibi sanatçılara sahip olduğumuz için övünmek ve bu sanatçıları gözümüz gibi korumak gerektiğine ilişkin cümleler kursun. Ama O, “salkım salkım tan yelleri”nin estiği İstanbul’da, “Süleymaniye’de güneş”li bir sabah verdiği vaaz ile olacağa değil; olmaması temennisinde bulunanlara yöneltti oklarını. İmam’ın vur dediğini öldürdüğümüz bir geleneğimiz olduğu gerçeğini göz ardı ederek!..

 
Toplam blog
: 102
: 682
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

8 Ocak 1961'de doğdu. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler..