- Kategori
- Güncel
İmren Sıradağlı: "Oysa gülmeler bırakmalıydın bende." diyor.
İmren sıradağlı İzmir'de Şiir Kütüphanesi'nde sizlere gülümsüyor.
İmren Sıradağlı
“ OYSA GÜLMELER BIRAKMALIYDIN BENDE ” diyor.
Oğuz TÜMBAŞ
İzmir kavurucu Temmuz sıcağına teslim… O güzelim İzmir imbatı bir ara yol bulup koca apartmanların arasından sıyrılıp gelemiyor yanımıza. Ben böylesine sıcak bir günde kapısını çalıyorum şiir kütüphanesi’nin.
Kapıyı açan daha 22’inde şirin mi şirin, sıcak mı saıcak, gülücülkleri yüzünde çiçek açan bir genç kız: İmren Sıradağlı. Gözlerinin uçsuz bucaksız bir sevgi denizi var sanki. Teninin beyaz atlasında sevmeler tarihi yaratır gibi. Kara kaleminin ucuna sözcükleri diziyor, dizeler geriyor yaşamın gergefine.
Sen içime davetsiz girdiğinde
Yaz en sıcağını vuruyordu yüzümüze
Güneş tenimizi yakarken
Ben sende yanıyordum
Ah bilsen tenimin kavrukluğunda
Hep sen vardın
Ve ben seni yaşıyordum
Günde kaç bin kez…
“Sevmelerin Sonu” şiirinde böyle sesleniyor İmren. Ama şiirini bitirirken şu dizeleri ekleme gereği de duyuyor:
Oysa ki gülmeler bırakmalıydın bende
Şimdi gezmeler çaresiz
Girdiğim her kalp çıkmaz sokak
Sevmeler tuzak…
Bir tek uçurum var
O da kaçış
Sensin…
Sen…
İmren Sıradağlı şiirin büyüsüne kendini kaptırırken, müziği de yanı başından ayırmıyor. Üstelik besteler de yapıyor kendince. Bilgisayarına kayıtlı hem sözlü hem sözsüz yüzlerce parça var. “Müzik, şiir ve sevgi… Yaşamımı donatan, bana yaşama sevinci veren üç anlamlı şey. Onlarsız yaşamam olanaksız” diyor. Ben de bu düşüncelerine katıldığımı söylüyorum. Şiiri, müziği ve sevgiyi içinde duyanlarla, kavrayanlarla paylaşmak neden güzel olmasın. Üçünün de kimseye zararı yok, üçü de insandan, insanlıktan yana. Anlayabilene elbette.
Beyin ve Sinir Cerrahı Doktor Hanifi Bay’ın kurduğu Şiir Kütüphanesi’nde asistan olarak görev yapıyor İmren Sıradağlı. Şiirin ve şiir kitaplarının arasında olmaktan çok mutlu. Gözlerinin içi gülüyor, yüzü mutluluğunu vurguluyor sanki. Hemen Nazım ustanın şu dizeleri usuma geliyor
“sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin?
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolaşan kırmızı balığınkini
sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin?
1961 yazı ortalarındaki küba''nın resmini yapabilir misin?
çok şükür çok şükür bugünü de gördüm
ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstad?”
Ben mutluluğun resmini yapamam elbette. Ama mutlu bir yüzün resmini çektim. O güzelim ortamda mutluluğun görüntüsünü yakalamak ister gibi, kameramın düğmesine bastım. Bakışı, rengi ve güzelliği ile fotoğraf makinemin karelerine yazımlandı İmren Sıradağlı… Sanki şu dizeler de yansıdı ben fotoğrafını çekerken:
“Kendimi buldum / Güzelliklerin yolunda / Sevgilerden geçtim / Korkuların üzerine basarak.”
İmren çok duyarlı, bilinçli, tutkulu bir Atatürk sevdalısı ayrıca. Onun ilkelerini, devrimlerini, düşüncelerini içtenlikle savunuyor. Atatürk’ün her geçen gün daha çok özlediğini, aradığını, önemini anladığını, eksikliğini duyduğunu vurguluyor. Onun düşüncelerine, devrimlerine sahip çıkmalıyız gençler, genç düşünenler olarak, diyor. Bu düşünceler, duygular üzerine kurduğu “Özgürce” adlı şiirini de paylaşıyor benimle. Ben de Milliyet Blog okurlarıyla paylaşmak istiyorum bu şiirin bir bölümünü:
Ne savaşlardan geçtik / Ne sevdalardan
Diz boyu çamurdan arındık / Dik durmayı başardık.
Göğün armağanı / Ay ve yıldız
Seve seve bağrımıza basarız / Biz umudun ta kendisiyiz.
…
Biz seni düşünür / Senin yolunda yürürüz
O… çoğalırız / Ellere emanet değil toprağımız
Kırmızı beyaz umudumuz / Dalgalanıyor şafakta
Ay yıldızlı bayrağımız
İmren Karadağlı’nın şiir, müzik, sevgi dolu yerinden ayrılırken, duygularımın genç odasına giriyorum. Yaşama daha bir sevgiyle, umutla, coşkuyla bakıyorum. Konak meydanı insanlarla kıpır kıpır. Güvercinler Saat Kulesi’nin çevresinde tur atıyorlar, atılan yemlere koşup duruyorlar. Körfez vapurları düdüklerini çalıyor Karşıyaka’ya, Bostanlı’ya, Göztepe ve Bayraklı’ya yolcularını taşırken… Güneş turuncu bir bahaneyle terk etmeye hazırlanıyor denizi, gündüzü, tepeleri, insanları… Ama ertesi güne de hazırlıyor umudunu, özlemini, eylemini…