Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '07

 
Kategori
Turizm
 

İnnsbruck

İnnsbruck
 

Yılbaşı ve bayram, bir haftalığına İnnsbruck'daydık. Yok tatilde değildim. Baracuda tour'un düzenlediği 40 kişilik bir kayak grubunun başında görevliydim. Malum İnnsbruck dört tarafı güneydoğu Alp'lerle çevrilmiş bir dağ kenti. Kentte bir sürü Türk yaşıyor. Ben şaşırdım, bilmiyordum. Özellikle taksici çok vardı. Akşamları yemek yediğimiz büyükçe bir otelde resepsiyonda çalışan genç hanım da buraya 4 yaşında gelmiş " a siz türçeyi çok iyi konuşuyorsunuz, şiveniz hiç bozulmamış " dediğimde "Ben Türkiye'liyim " cevabını aldım. Bu güneydoğu illerimizden gelen genç hanım her ne hikmetse bir hayli eğitimli ve kendinden emin görünürken, kaldığımız üç yıldızlı şirin otelin odalarını temizleyen Uşak'lı hanımın sanırım hali vakti pek yerinde değildi. Tabii fabrikalarda çalışan pek çok Türk de var. İnssbruck'a 15 km uzakta meşhur Swarowski kristallerinin fabrikası, show roomu ve müzesi var. Fabrikasını gezdirmiyorlar ama orada da çalışan Türklerin çok olduğunu duyduk.

Biz gittiğimizde henüz dağlarda pek kar yoktu. Bu yüzden ilk gün gruba ideal bir kayak merkezi bulmakta zorlandım. Sizi bu kayak merkezlerine taşıyan özel otobüsleri var. Bir kez ski-pass ödeyip kartınızı aldıktan sonra bedava. Sabah bu otobüslerin terminaline gitmek için otelin önünden geçene zor yetiştik. Yine o otobüste bir Türk çıkıp da bizi kurtarmasaydı eminim 25 kişiyi o kadar kayak teşkilatıyla hiçbir şöför almazdı. Allahtan hem Kurban hem 31 Aralık. Belediye otobüsleri bedavaymış. Yarım saatte gittik Patczhel Krofell diye bir yere. Kayak merkezlerinin adları hep çift kelime, telaffuzları zor. Valla bu kayak sporu da zor iş. Saatlerce hammal gibi yükünü taşıyacaksın, yorulacaksın, buz tipi demeden dağlara, en iyi bölgeleri bulmak için ta tepelere, bilmem ne zirvesine çıkacaksın, sonra da 10-15 bilemedin 20 dakika kayacaksın. Pist bitecek . Hadi yeniden tırman. Valla Sisyphus Efsanesi gibi. Üstelik düşüp ayağını kırma riskin de var. Yok çok iyi bir kayakçısın yine de her an düşebilirsin. Nereye ? Tabii ki soğuk bir yere ! Düştün mü eh kar buz içine dolacak. Elin ayağın buz kesip donacak. Yok ayağını patenden çıkar, yok paten fırlayıp gider. Ben ne anladım bunun zevkinden ?

Neyse gruptakiler daha sonraki günlerde kendilerine uygun zirveler bulup konuya aşina olmaya başlayınca ben de kenti gezmeye başladım. İki günde bitti tabii. İnnsbruck ufak 200.000 kişilik bir şehir ama tarihi eski. Kaymayınca vakit geçmiyor. İki kitap bitti iki günde. Sonunda ufacık hayvanat bahçesini bile gezdim biraz sıkıntıdan.. biraz hayvanat sevdiğimden. Gezdim de bizim Bayramoğlu'na minnet ve hayranlık duydum. Koskoca İstanbul'un bir tanecik ama kapsamlı ve oldukça geniş bir hayvanat bahçesi var. Uzak ta maalesef, ama bu bahçeye yardım etmek lazım. Tek başına Faruk bey elinden geleni yıllardır ardına koymuyor ama oradaki hayvan sayısı da yani. Bunca zahmete bunca para. Hazıra dağ dayanmaz. Biraz kollamak desteklemek gerek. Hayvan sever zenginlerimize duyurulur.

Bisiklet İnnsbruck' da olmazsa olmazlardan Amsterdam gibi biraz. Zaten nehir kenarındaki evler de öyle. En şık hanımlar, kürklü olanlar bile bisiklet kullanıyor. Tabii hiç trafik sorunu olmayan bir kent. Hatta akşam 6 dan sonra sokaklarda kimseler kalmıyor. Bunun yanında kafe, barlar tıklım tıklım. Arabalar siz yaya geçidinden geçerken bırakın yavaşlamayı önünüzde saygıyla durup bekliyorlar. Nasıl olsa arkasından gelip acı fren yapacak sonra da kafa uzatıp ana avrat dümdüz gidecek kimse yok. Valla gözlerim yaşarıyordu. Bir hafta orada zevkten dört köşe olduktan sonra gel bir de burada dene yaya geçidinden koşmadan geçmeyi tabii ki ezilmene ramak kalsın.

Şehir güzel temiz ve şık ama birşey dikkatimi çekti. Herkes sigara içiyor. Hem de sokakta ve fosur fosur. Çöpleri bile şık. Çöp rengarenk ve tertemiz kocaman kapakları her zaman kapalı duran kalın plastikten yapılmış dev kutularda toplanıyor, her semtte toplu halde 20-30 tane yanyana görmek mümkün bunlardan. Sanki çöp konteynerları için her mahalllede ufak bir köşe-meydan ayrılmış gibi. Tüm ufaklı büyüklü medeni batı kentlerinde de ayni ya. Ancak bizim otel Altpradler'in etrafında sokak biraz pisti. Şehir merkezinden biraz uzaktaydık biz. Uzak dediysem Taksim merkezse bizim ki Pangaltı'da. Oteller çok ufak, ama temiz ve şirin, dağ kasabası otelleri işte. Grubun 15 kişilik diğer bölümü merkezi bir başka otelde kaldılar. Odalarının cephesi de Maria Theresian Strasse'ye bakıyor. Bizim Nişantaşı gibi. Nitekim yılbaşı akşamı caddeyi trafiğe kapatıp orada konser biraz ilerdeki nehrin üstünde de havaii fişek gösterisi yaptılar.

İstanbul'daki yeşil ışığa kaç dakika kaldığını gösteren o son derece faydalı trafik lambalarından yok ama otobüs sistemleri bir harika. Duraklarda hangi otobüsün kaç dakika sonra geleceğini bildiren ışıklar var. Sayı 0 a geldiği anda otobüs köşeyi dönüp durağa yanaşıyor.

Tabii İnnsbruck'dan çabuk sıkıldık. Eh küçük yer, görülecek şey de çabucak bitiyor. Bir gün de Mozart'ın şehrine Salzburg'a gittik. Vaktim olursa bir ara size Salzburg'u da anlatırım biraz.

 
Toplam blog
: 103
: 2248
Kayıt tarihi
: 26.07.06
 
 

 Hacettepe Üniversitesi'nde Psikoloji okudu. İ.Ü. Gazetecilik mezunudur. Öğrencilik yıllarında İn..