Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ağustos '14

 
Kategori
Üniversitelinin Sesi
 

İnşaat Mühendisliğinin Türkiye'deki Hali

İnşaat Mühendisliğinin Türkiye'deki Hali
 

İnşaat Mühendisliği


Uzun süredir düşünüyorum bu yazıyı yazıp yazmamamk konusunda tereddüt ediyorum. Gerçekleri göz önüne sürmek bu mesleğe çok hevesle başlayacak arkadaşları karamsarlığa itebilir ya da bu bölümü yazacak kimseleri tercihinden alıkoyabilir. Ama yine de doğruların ve zorlukların bilinmesi doğru kararlar alınması açısından iyi olur diye düşündüm ve yazmaya başladım.

Büyük bir azimle üniveriste sınavına hazırlanıyorsunuz. Yıllarca dershaneler ardı arkası gelmeyen sınavlar,denemeler… Ve sonunda bir bakıyorsunuz ki kazanmışsınız.İdealinizdeki mesleği. İnşaat mühendisliği…

Türkiye’nin en prestijli okullarından birinde okuyorsunuz. Sırtınız yere gelmez artık. Bir de mezun olsanız. Dışarıda bir sürü iş var tabi. Maaşı düzgün, gelecek vaat eden bir iş bulacak , güzel bir kariyer yolculuğuna çıkacaksınız. Zamanla yükselecek güzel paralar kazanacaksınız. Bir de yurt dışına çıkarsanız gelsin paralar gitsin paralar. Hayat da var orada. Ne güzel, ne güzel…

Şimdi gerçekleri konuşmaya başlayalım. Öncelikle şunu söyleyeyim anlatacaklarım bu meslekte şantiyecilik düşünen ve ona göre bir kariyer hedefleyen arkadaşlar içindir.

Üniversiteye girdiğiniz anda hedefiniz ya bir köprü ya da büyük bir gökdelen yapmaktır. Çevrenizdeki insanlara, akrabalarınıza, arkadaşlarınıza hep bunlardan bahsedersiniz. National geographic’teki mega yapılar belgesellerini izler durursunuz. Sürekli dergiler alır yüksek binaların posterlerini odanızın duvarlarına yapıştırırsınız ve hep şunu dersiniz kendi kendinize: ” Bir gün ben de bu binaları yapacağım.”

Üniversitede kimya, Türkçe, fizik, lineer cebir gibi mühendislikle alakası olmayan derslerle ilk 2 yılınızı çöpe attıktan sonra hevesiniz bayağı bir azalır. Ama umudunuz vardır hala çünkü 3.sınıf mühendislik derslerinin gösterildiği yıldır.

3.sınıfa geldiğinizde bir anda kendinizi yapı statiği,betonarme gibi ağır derslerin ortasında bulursunuz. Kafanızda anlamlandıramadığınız bir sürü formülle problemleri çözmeyi ve dersleri geçmeye çalışırsınız. Neyi neden yaptığınızı bilmeden bu sene de böyle geçer ve yaz gelir. Şimdi staj zamanıdır.

Staj yeri bulmak açık söylüyorum bir tanıdığınız yoksa imkansızdır. Ne not ortalamasının önemi vardır ne de başka şeylerin. Herkes staj yaptığın yer çok önemlidir dediği için siz de gözünüzü büyük firmaların şantiyelerine dikersiniz fakat şunu söyleyeyim eğer o şantiyede çalışan herhangi birini tanımıyorsanız başvuru yapmanız için güvenlik sizi içeri bile almaz.

Sonunda mezun olursunuz. Elinizde güzel bir diploma iş aramaya başlarsınız. İnternetten, ilanlardan… Akrabalarınıza, arkadaşlarınıza herkese sorarsınız bir iş var mı diye…Tanıdığı olanlar ya da akrabaları inşaat işiyle uğraşanlar hemencecik iş bulur çünkü onların işleri hazırdır. Sen beklersin…

Ve sonunda bir gün bir telefon çalar ve iş görüşmesine davet edilirsin. İş görüşmesini yaptığın kişi firmanın patronudur genelde. Bu patronların en iyisi ortaokul mezunudur. Söylediklerini yazıya dökmesini istesen beceremez bir kısmı emin ol. Ama işverendir bir şekilde oralara gelmiş çarkını çevirmiştir şimdi ise üç kuruşa işi üstüne yıkacak bir mühendis aramaktadır.

Anlatır durursun okulu şu dereceyle bitirdim stajlarımı şurada yaptım diye. Hepsine güler geçer ve sonunda sana şu soruyu sorar: ”Tecrüben var mı?”

Elbette ki yoktur çünkü yeni mezun olmuşsundur ve bu başvurun ilk işinedir. Bu soru karşısında yok demekten başka hiçbir çaren yoktur. Eline koz geçen patron bunu mükemmel bir şekilde kullanır ve sana bilindik taktikleri uygulamaya başlar ve görüşme sonunda yapacağın 2 şey vardır. Ya Allahından bul diyerek orayı terk etmek ya da sana verdiği o komik rakamla işe başlamak…

Allahından bul diyemezsin çünkü iş bulamazsın. Mecbur o komik rakamla işe başlarsın. Bütün şantiyeyi üzerine yıkarlar. Hele bir de taşeronda çalışıyorsan vay haline. 15 günde bir izin yaparsın. İzin günlerinde dahi telefonun susmaz. Rahat uyku uyuyamazsın. Şantiyedeki kalfalar patronun en az 10 yıllık arkadaşıdır. Patron hiçbir zaman seni tutmaz çünkü sen iş bilmezsin. Okulda çözdüğün sorularla hiçbir alakası yoktur şantiyenin. Çünkü mühendislikle alakası yoktur şantiyenin. Bu yüzden ezilirsin, hata yaparsın, azar işitirsin…

Gece geç vakitlere kadar beton beklersin, iş için yaşamayı öğrenirsin. Geçmişte kız arkadaşınla sahilde yürüdüğün günleri özlersin, istediğin vakitte uyandığın günleri özlersin, spora gittiğin günleri özlersin, aileni özlersin, artık görüşemediğin arkadaşlarını özlersin, telefonda seni arayanların sadece sevdiğin insanlar olduğu günleri özlersin…

Artık geri dönüşü yoktur arkadaşım.İleride bir yuva kursan da o yuva hep 2. planda kalacaktır. İşin için yaşayacak, olur da gece eve 10 dan erken gelirsen eşinle ve çocuklarınla vakit geçirebileceksindir.

Bazıları şimdi düşünüyordur en fazla 8-10 sene böyle devam eder sonra bir şantiye şefi, proje müdürü olur rahat ederim diye. Maalesef bunun için de güçlü torpilin olması lazım arkadaşım. Şansın veya arkan yoksa bu tarz şeylerin olması çok zordur.

Öyle böyle geçen bir hayat işte… Şu anda hem okuyor hem de çalışıyorum. Bu senaryolara okurken şahit oldum. Buradaki yazdıklarımın genç arkadaşlarıma faydalı olacağını ve bu mesleği seçerken bunları göz önünde bulunduracaklarını umuyorum. Herkesin doğru mesleği seçmesi dileğiyle…

 

 
Toplam blog
: 60
: 7239
Kayıt tarihi
: 31.07.14
 
 

Mühendisim.  Kendimi geliştirmeyi ve hobilerimle uğraşmayı çok severim. Sürekli seyahat eden, bol..