Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ağustos '14

 
Kategori
Sosyoloji
 

İnsan, Din ve Devlet gerçeği; Aydınlar Modern Papaz! Cumhuriyetler boş beşik midir (3)

İnsan, Din ve Devlet gerçeği; Aydınlar Modern Papaz! Cumhuriyetler boş beşik midir (3)
 

Bir kadının doğurduğu ve yetiştirdiği, neden kendisini yetiştireni (hemcinslerini) döğmektedir?


Beyinsizleşmek; Bir konuda önce doğrusunu öğrenemeyen her kimse, sonra gelen doğruyu kendine verilen (yanlışa) uydurarak beyinsizleşmektedir. Peki, neden? İnsanların egolarının tatmini,  mutluluklarından önce mi gelmektedir?

İnsan ne yazıkki (düşüncedeki ilkellik döneminde) haklı olmayı, mutlu olmaya tercih etmektedir.

Cumhuriyet anlayışının nasıl doğduğuna geçmeden önce biraz insanı, bilincini, beyninin çalışmasını ve kararını etkileyen nedenlere bakalım.

Semavi Din, yaratıcının kullarının aralarındaki ilişkileri düzenleyen yasaların;

Laik anlayış, Dinselin konumunu düzenleyen yasalar demeti” değil midir?

Açık ifadesi ile,

- Yaratıcı; “Öldürmeyecek, zina yapmayacak ve çalmayacaksan!”

- Yaratılan; “Öldürecek, zina yapacak ve çalacağım!” dememekte midir.

- İnsan; Dini, kendisine gönderilen kuralları ile değil;

- İnsan; Dini, Cahilin/Bilgisizin uygulamasına bakarak değerlendirerek kendisini aldatmakta değil midir?

Gölgeler ve insanlar

Gölgenin; Işığın saydam olmayan cisimlerden geçmemesi durumunda meydana gelen “karanlık taraf “ olarak tanımlandığını biliriz. Işık olmayan bir odada, odayı aydınlatmak için yaktığımız mumun önüne geçtiğimizde duvarda çeşitli karartılar görürüz.  

Gördüğümüz bu karartılar, bizim bilgi ve deneyimimizle orantılı olarak tarafımızdan anlamlandırılır. Diğer ifadesi ile, doğru anlamlandırmak için gölgesi vuran nesneyi önceden tanımış olmamız gerekmektedir.

Gölge misalinden çıkan sonuç; düşüncelerimizin, bilgi-deneyimlerimizin yetersiz olduğu durumlarda, “doğrular”dan değil, anlamlandırdıklarımızdan (yanlışlardan) oluşmaktadır.

Doğru” Nedir?

California Üniversitesinde bir deney yapılır ve deneyler sonucunda tüm kararlarımızın, seçimlerimizin önceden belirlendiğini, bilincin ise herşey olup bittikten yarım saniye sonra devreye girdiğini ortaya konulur... 

Peki, kararı biz almıyorsak, kim-ne almaktadır?

Almanya’da beynin karar vermesi ile ilgili yapılan başka bir araştırmada,  

Bilinciniz beyin aktivitenizdir. Ve hayatınızı yönlendiren şeydir. Seçimimiz, farkında olduğumuzdan 6 saniye evvel bilinmektedir. Daha ben ne yaptığımın farkında olmadan benim ne yapacağımı söyleyebiliyor...” 

Özetle, bilinç beynin kuklasıdır.

Sağlıklı her insan bir milyar "Nöron" hücresi ile doğmaktadır. 

 “Araştırmaya göre; insanlar verdikleri kararların zorluklarını harcadıkları zamanla bağdaştırıyor. Önemli kararları da zorluklarla ilişkilendiren beynimiz sonuç olarak, bir karar verirken ne kadar zaman harcarsak kararın o kadar da önemli olduğunu düşünüyor. 

Akılcılık ve duygular

Akılcı bir varlık olarak insanın, ilkel tutku ve arzular taşıdığı gerçeğinden hareketle kararlarını sadece akli düşünceleri ile değil duygularıyla birlikte almalıdır. 

Beynin asli görevi

Yapılan araştırmalar, beynin önceliğinin bizi olası risklerden korumak olduğunu ortaya koymuştur. Kararlar insanın hayatta kalabilme olasılıkları artıracak şekilde verilmektedir. 

Beynimizin derinliklerindeki duygu devreleri içgüdüsel olarak bizi kazanç sağlayacak olanı arzulamaya ve risk oluşturabilecekler şeyden sakınmaya yönlendirmektedir. 

 

Hissedemeyen beyin karar veremektedir

Çoğu zaman mantıksal pencereden bakılarak verilecek bir karar doğru değildir. Sadece duygular ile alınacak kararlarımız gibi... 

İnsan için önemli olan bilinç hali, duygusal veya akli sistemlerden ne zaman yararlanmamız gerektiğini bilmekte yatmaktadır. 

Hatalarımızdan öğrenerek doğru karar verebilmek

Sinirbilimci Jonah Lehrer, Kasporov ve IBM Deep Blue’nun (satranç oynayan bilgisayar) birbirleriyle yaptığı satranç turnuvasından yola çıkarak bize ilginç bir tespitte bulunmaktadır. 

IBM’in Deep Blue’sunu tasarlayan programcı Gerald Tesauro, Deep Blue’yu şimdiye kadar tüm satranç turnuvalarındaki ustaların hamlelerini yükleyerek, Kasporov karşısına çıkmıştır... 

Bu çarpışmalar sonucunda Tesauro ilginç bir keşif yapar, Kasporov’un nöronları, kendilerini eğitmişti. 

Bu bilgi ışığında tavla programı üzerinde yoğunlaşan Tesauro, ustaların hamlelerini baştan yüklemek yerine, programın sayısız oyun sonucunda yapmış olduğu hataları ile acemilikten başlamasına izin vermiş ve süreçteki hatalarından ders çıkaran bir yazılımı hayata geçirmişti.

200 bin oyunun sonunda, Kasparov gibi deneyimlerinden faydalanan ve TD-Öğrenme metodunu kullanan bu yapay zeka sayesinde, stratejik açıdan en iyi kararları veren tavla yazılımı, bir çok ustayı altetmeyi başarmıştır.

Haliyle “hayal kırıklığı eğiticidir!” 

Düşüncelere Boğulmak

Bir grup siyah ve beyaz öğrenciye bir hazırlık testi yapıldığı zaman başarı farkı olmadığı,

Ancak ırklarının zekâlara olan katkısını incelemek üzere yapılan bir zeka testi olduğu söylendiği zaman ise siyah öğrencilerin performanslarının düştüğünü göstermiştir. 

Bu anlayışla, sadece akılla karar vererek, duygularının bilgeliğini es geçenlerin bu düşünce boğulmalarına daha fazla maruz kalabilecekleri ileri sürülmektedir. 

Bir dergi bu görüşü doğrulamak için bir reçel testi yaptırır; 

-Deneklere hangi reçeli beğendiklerini sormalarıyla,  

-“Neden beğendiklerini” sormaları arasında sonuçlarının tam tersi oranda farklılık gösterdiği ortaya çıkmıştır. 

Reçel hakkında “daha fazla düşünerek” oluşan kanaatimiz, içgüdüsel olarak tercihlerimize kulak vermeyerek ki en iyi reçel en olumlu hislere sebep olandır dersek, akılcı olmasına çabalayıp, ona mantıklı savlar geliştirerek aslında açıklanamaz mantıklar olduğunu göstermektedir, yani rasyonel olmamaktadır. 

“Ağırlıklandırma hatası” verilen bu hata çeşidi, yine konut alımlarında;

-Evin ikinci banyosunun olmasını severek, bu alanında çok az vakit geçireceğimiz bir evin,

-İş yerine veya şehre olan uzaklığını ikinci plana atarak satın alma hatamızdır. 

Bu sayede işten eve giderken iki-üç saatini harcayarak, ikinci banyo gibi parametrelere bakarak alınan hazdan daha fazla mutsuzluk yaşamaktadır. 

Aynı durum doktorların sırt ağrılarını, MR ile gözlem altına aldıklarında MR imkanı olmayan dönemlere göre daha çok sorunlu hasta yarattıklarını da göstermiştir.

Çünkü “bilgi zenginliği, dikkat fukaralığı doğurmaktadır.” 

Ahlaki zihin

Sinirbilimci Jonah Lehrer’in belirttiğine göre, ABD ordusunda bir çok askerin çatışmadan kaçmalarının, cinayet işleme duygusundan kaçmaları olduğu tespitinden sonra eğitim programları değişmiş ve ahlaki zihinden uzaklaşarak ölüm makinaları olarak duygulardan uzak yetiştirilmeleri sağlanmıştır.

Oregon Üniversitesi’nden Paul Sloviç’in yaptığı deneyde ise insanlara hayır yapmaları için açlıktan kırılan bir çocuk resmi gösterdiğinde, Afrika’daki açlığın istatistiki bilgileri vermelerinden daha çok hayır toplandığını görmüştür. 

Çünkü istatistikler ahlaki duyguları harekete geçirecek duyguları insanlara vermezler. 

Wisconsin Üniversitesi’nde primatlarda Pavlovcu şartlanma üzerine çalışan Harry Harlow’un, biyolojik olarak besili maymunlar yetiştirme sürecinde, bebek maymunların yalnız bırakıldığında çöktükleri ve sosyal iletişim yeteneklerini geliştiremediklerini, şiddete başvurdukları ve kendilerine zarar verdiklerini gözlemlemiştir ve deneyin bir sonraki safhasında sahte olarak iki yapay suni anne figüründe sarılan anne, yemek veren anneden daha çok vakit geçirilecek şekilde tercih edilmiştir. 

Buradaki temel sonuç, yaşamayı öğrenmeden önce sevmeyi öğrenmemiz gerektiğidir.

Aynı örneğin Çavuşesku döneminde doğum kontrol yöntemlerinin yasaklanmasıyla, bir çok istenmeyen ve yoksulluk nedeniyle bakılamayan çocuk doğmuş ve yetimhaneler yetmemeye başlarken, çocukların %25’i, 5 yaşına gelmeden ölmüştür. 

İlgiden yoksun çocukların, toplumsal bağlılıkların gelişminde kritik öneme sahip olan iki hormon olan vazopresin ve oksitosin oranlarının oldukça azaldığı gözlemlenmişti. 

Beyin bir tartışma alanıdır

Siyasi kararları almamıza örnek olarak Amerika başkan adaylarının Clinton, Obama, Bush seçimlerinde deneklere yapılan soruları ve cevapları incelendiğinde,  

Tüm adayların siyasi tutarsızlıkları kanıtlarla gözler önüne serilmesine karşın,

Denekler parti tarafgirlikleriyle karşı tarafı daha az puanlamaya devam etmiş ve kararlarını verirken gelişmiş cihazlarla beyinleri incelenmiş ve partiye sadık aday otomatikman (prefontal korteks gibi) duygusal tepkilerin kontrol edilmesinden sorumlu olan beyin bölgelerini devreye soktuğu gözlemlenmişti. 

Yani seçmenlerin rahatsız edici bilgileri soğukkanlılıkla özümseyen akılcı kişiler olduğunu düşünülse de aslında “parti bağlılıklarını” korumak için prefontal kortekslerini kullanmaktaydılar ve bir iç ödül mekanizmasını devreye sokmuşlardı ve bu şekilde kararlarının akılcı olduğunu düşünmekteydiler... 

Böylece akılcılık bir engel haline gelmiştir ve her türlü inancı mazur gösterme fırsatı sunar. 

Beynimiz ile ilgili öne çıkan görüşleri özetlersek;

- Dışarıya verdiğimiz görüntülerle iç dünyamızın kısmen de olsa anlaşılabileceği,  

- Beynimizin ve bilincimiz iki farklı karar üretebileceği,  

- Kimi kararları vermek için gereksiz seçim yaptığımızı ve zaman kaybettiğimizi,  

-Beynin (düşünsel kararlarımızın) bilinçten evvel alınabildiğini,  

-“Benim oğlum-kızım çok zeki!” İfadesinin doğru olmadığını, sağlıklı doğan her insanın eşit olduğunu,  

-Geç verdiğimiz kararların çoğu zaman hiçte önemli olmadıklarını, kısa olan ömrümüzü çoğunla gereksiz faaliyetlerle boşuna harcadığımızı,  

-Akıl ve duyguların ışığında alınan kararların daha isabetli olabileceğinden hareketle, “Öfke ile kalkanın zararla oturabileceğini,  

-Beynin önceliğinin bizi olası risklerden korumak olduğunu,  

-Hissedemeyen bir beynin karar veremediğini,  

-Önemli olan bilinç hali, duygusal veya akli sistemlerden ne zaman yararlanmamız gerektiğini bilmekte yattığını,  

-Hatalarımızdan öğrenerek doğru karar verebileceğimizi,  

-Bilgi zenginliğinin, dikkat fukaralığı doğuracağını, gereksiz bilginin zararlı olabileceğini,  

-Ahlaki zihinden uzaklaşıldığında, ölüm makinaları olabileceğimizi, bu nedenle yaşamayı öğrenmeden önce sevmeyi öğrenmemiz gerektiğini,

-Kararlarımızda, doğruyu değil çoğu zaman işimize geleni, doğru olarak değerlendirebildiğimiz gerçeğini,  

-Kişinin en kolay kendini kandırabileceğini bunun için beyninde bol miktarda malzeme olduğunu öğrensek te kararlarımızın pek fazla değişmeyeceğini... 

Toparlarsak;

-“Söz âdemde değil, âdem sözde gizlidir.”

-İnsan dilinin altındadır.

-İnsan inandığıdır.

-Güzel de, insan (neye) nasıl inanmakta ve (kendi) doğrularını oluşturmakta ve onunda kurbanı olmaktadır?

 

www.canmehmet.com

Devam edecek…

-Cumhuriyet bir yönetim şekli mi; Kilisenin (dinin) alt edilmesinin gizli formülü müdür?

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..