Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Kasım '12

 
Kategori
Bilim
 

İnsan evrimini sürdürseydi

İnsan evrimini sürdürseydi
 

Yaşayan bütün canlılar günümüze, bir evrim sürecinden geçerek gelmiştir. İnsan da diğer canlılar gibi bugünkü yapısını, başta ellerin biçimi, iki ayak üzerinde yürüme ve beynin gelişimi olmak üzere milyonlarca yıl süren evrim sürecinden geçerek kazanmıştır. Birçok bakımdan çevresine uyumludur ancak bu uyumluluk mükemmel diyebileceğimiz düzeyde değildir. Hâlâ aksayan bazı şeyler vardır. İnsanoğlu evrim sürecine devam etseydi acaba nasıl olurdu? Aklıma gelen birkaç noktayı sıralayacağım. Başka konular da bulunabilir.

- İnsan, anne sütü içmeye alışıktır. İnsanların büyük bölümü inek sütünün içerdiği laktoz maddesine alışık değildir. Çünkü inekleri evcilleştirip onların sütünden yararlanmak yeni bir olay sayılabilir. Zamana bağlı olarak evrim sonucu bu sorun ortadan kalkardı.

- Tarım da, insan evrimi sürecinde yeni bir olay olarak kabul edilebilir. Buğdayı öğütüp, pişirip yemek yeni bir olaydır. O yüzden birçok insan ekmeği sindirecek enzimlere sahip değildir. O yüzden ekmek, un gibi maddeler tam olarak sindirilemez ve bu durum şişmanlığa, karın şişliğine sebep olur. Zamana bağlı olarak evrim sonucu bu sorun ortadan kalkardı.

- Yirmilik dişleri yok olurdu. Artık yirmilik dişler çıkmazdı. Gelişen yemek, iki ayak üzerine kalkma ve konuşma özelliklerinin ortaya çıkmasıyla çene küçülmüştür. Artık 32 diş bu çeneye kolay sığmıyor. Üstelik gerek de yok. Bu eksilme olayı başladı bile. Birçok insanın artık yirmi yaş dişleri çıkmıyor.

- Beyni vücuduna göre daha büyük olurdu. İlişkilerin karmaşıklaşması, bilginin artması daha yoğun ve iyi düşünmeyi gerektiriyor. Yeni makinelerin yapılması aşırı kas gücünü gereksiz kılıyor. Beyin korteksi de daha büyük olurdu. Sürüngenlerden kalan beyin sapının etkinliği azalırdı.

- Bel ve sırt ağrıları daha az olurdu. Evrim süreci içinde insan henüz iki ayak üzerinde yürümeyi tam olarak başaramamıştır. Vücut yapısı henüz iki ayak üstünde yürümeye tam olarak uygun değildir. Kalça dışa doğru çıkıktır. Bacak ve gövde arasında açı vardır. Öne eğildiğimiz zaman bazen elimizle destek almak gereğini duyarız. İleriki zamanlarda bunlar ortadan kalkardı.

-Göğüs ve özellikle karın bölgesi daha güçlü olurdu. Sert görünen birinin zayıflığı için boşuna ‘yumuşak karın’ deyimini kullanmamışlar. Dört ayaklı canlılarda karın yere bakar. Ama insan ayağa kalktığı için en zayıf yeri önüne gelmiştir. Ancak becerisi bu zayıflığını örtmüştür. Buna karşılık kaba gücün geçerli olduğu ortamda, birkaç kez insan soyunun yok olma tehlikesi geçirdiğini biliyoruz. Zamanla bu zayıflığın dengelenmesi beklenebilir.

Aslında başta sorduğum ‘İnsanoğlu evrim sürecine devam etseydi acaba nasıl olurdu?’ sorusunda biraz hile var. Çünkü insan evrim geçirmeye devam etmektedir. Yani evrim durmadı, sürüyor. Ancak şöyle bir durum var: İnsan evrimi doğal haliyle devam etmiyor. Uygarlığın getirdiği yapay müdahaleler insan doğal evrimini bir anlamda engelliyor ve başka bir yola yönlendiriyor. Örnek olarak doğal seçilim olsa, şeker hastası insanlar biraz zor olurdu. Çünkü çok uzun yaşayamayacakları için genetik olarak bu hastalığı çocuklarına aktaramazlardı. Bunun gibi kalp hastalığı olanları, başka vücut ve kimyasal rahatsızlıkları olanları derecelendirirsek, arızanın büyüklüğüne göre insanlar kısa sürede ölürler ve hastalıklarını sonra gelecek nesillere aktaramazlardı. Halbuki uygarlık şeker, kalp vs. hastalarının ömrünü uzatabilmiştir. Bunlar yeni nesillere taşınmaktadır.

Apandisit hastalığına yakalananlar artık ameliyatla ölümden kurtulabilmektedir. Tabi apandisin kesilerek çıkarılması daha sonra gelen neslin apandis olmadan doğmasını sağlamaz. Hastalık tekrar edebilir, onlar yine ameliyat olurlar ve bu böyle sürer.

-Ortaya çıkabilecek yeni güçlükler de insanın farklılaşmasına sebep olabilir. Örnek olarak ozon tabakasının delinmesi kanser olaylarının artmasına sebep olur. İnsanlar radyoaktiviteye daha dayanıklı bir hal alabilirler.

-Aids gibi, kuş, domuz gribi ortaya çıkan yeni hastalıklar, bir çözüm bulunamasa da yeni nesiller buna bağışıklık geliştirebilirler. Çünkü diğerleri ölür, onlar hayatta kalırlar.

-İskorbit (C vitamini eksiliği) hastalığı da uygarlığın yükselmesi ile ortaya çıkmıştır. Çünkü insan vücudu için gerekli vitamini meyveleri yiyerek sağlayabilir. Oysa kedi ve köpeklerin böyle bir özelliği olmadığı için gerekli vitamini kendi vücutları üretir. Günün birinde ortamın değişmesi ile C vitamini eksikliği yaygınlaşırsa, bu eksikliğin üstesinden gelebilen yaşayacak, diğer insanlar ölecektir. Yeni nesillerin vücutları gerekli vitamini üretecektir.

-Kadınların doğurma sistemleri daha acısız ve kolay bir doğuma uygun olurdu. Doğum sırasında leğen kemikleri yer açabilmek için bir miktar açılırlar. Bütün bebekler, olması gerekenden üç ay erken doğmaktadırlar. O yüzden insan bebeği diğer canlıların bebeklerinden daha çok bakıma muhtaçtır. Örnek olarak bir tay, doğduktan sonra bir saat içinde ayağa kalkar. Ancak insan bebeğinin yürümesi için bir yıl gereklidir. Ancak sezaryenle doğum, doğumu kolaylaştırmakla birlikte doğal doğumu ortadan kaldırdığı ve basenleri doğurmaya uygun olmayan anne adaylarını hayatta tuttuğu için sistemin daha da bozulmasına sebep olabilir.

- Ömrü daha uzun olurdu ve olacaktır da. Canlıların ömrünü DNA zincirlerinin ucundaki telomer molekülleri belirler. İnsan ömrünü yapay olarak uzatmak için büyük çalışmalar yapılmaktadır, ama doğanın kendisi de bu çabaya katkıda bulunabilir.

- Karaciğeri midesi, iç organları daha sağlam  olurdu.

- Kansere karşı bağışıklığı olurdu. Zaten koyu derili insanlarda bu kısmen vardır. Beyaz derili insanlar, güneş ışınlarını çok almamaları sonucu ortaya çıkmış ve yaşama şansı bulabilmiştir. Ama konu yalnızca güneş ışığından kaynaklanan kanser değil, tüm hücrelerin etkilenip bozulmasıdır. Hamamböceklerinin radyasyona karşı bağışıklığı olduğu biliniyor. Beyaz derili insanda da böyle bir sistem gelişebilir.

Bazı evrimler de olmuyor, çünkü şu anki durum yeterli geliyor. Örnek olarak yemek ve nefes borularının çakışması nedeniyle nefes borusuna yiyecek maddesi kaçabiliyor ve insanı öldürüyor. Ama bu olay herkese olmadığı için şimdiki durum yaşamak için zor fakat yeterli oluyor. Bunun gibi, beyin hücreleri 41 derece sıcaklıkta ölmeye başlar. İnsan hummalı bir hastalık geçirir de vücut sıcaklığı 41 dereceyi aşarsa artık yaşasa bile bir daha eskisi gibi olamaz. Ama herkes hayatının bir döneminde böyle bir sıcak hastalık geçirmediği için şimdiki durum yeterli oluyor.  

 
Toplam blog
: 125
: 6625
Kayıt tarihi
: 18.11.09
 
 

İstanbul 1980 doğumluyum. Yüksekokul mezunuyum. İstanbul'da oturuyorum. Dünya ve çevre hakkında düşü..