Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ocak '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İnsanlar plan yapar ve Tanrı gülermiş…

İşin aslı bu sözün doğruluğunu gayet iyi biliyordum, bir kez daha test edip onaylamam gereksizdi bana göre; yani ille de ayak bileğimi parçalayıp da ameliyat olmasaydım iyiydi ya, neyse…

Altı-üstü diyete başlamaya karar vermiştim, bir de yeni projeler vardı kafamda hayata geçirmek istediğim.

Askıya aldık, mecburen!

Hayır yani; yatak odasında yaşayan bir kadın nasıl kilo versin şekerim?

Eskiden de yatak odamın bir bölümünü çalışma odası gibi kullanıyordum, pc bir metre ötemde, o la la; bu arada itiraf edeyim ki dizüstü bilgisayarlarla kanımız pek ısınmadı birbirine, şimdiki oda konumu ise tam teşekküllü stüdyo daire niteliğinde… Pc ve çalışma masası yatağın sağ dibinde, yatağın tam karşısında bir televizyon, bir-iki sandalye ki salon görevi görüyor resmen.

Az sol açıkta bir adet tuvalet! İcat edeni öpesim geldi vallaha!... Bildiğimiz klozetin portatifi, süper! Yok koltuk değneklerini getirin, efendime söyleyeyim, aman Maia dolanmasın ayaklarıma, off alışamadım şu değneklere gibi sinir bozucu tümcelerin hiç birine gerek duyurtmadı mübarek!...

Odanın tuvalet bölümünü de anlattıktan sonra sıra geldi mutfağa: Bir sehpa ve çalışma masasının muhtelif yanları yiyecek ve içeceklerle donatılıyor ki vakitsiz kalkarsam aç susuz kalmayayım. Tabii bir de ilaç merasimleri var; kimisi aç karnına kimisi tok falan…

Yatak odası bölümü ise fantastik bir çizgi sergiliyor, şöyle ki: Çeşitli ebat ve renklerde bir sürü yastık serpiştirilmiş yatağın üstüne, bir tarafta mum yanıp duruyor, leylak kokulu…

Şeyyy, tabii ki yastıklar ayağımı kalp hizasının üstünde tutmam, mum da ille ki içmekte ısrar ettiğim sigaranın dumanı için…

******

Sigara dedim de, ahh neler yapmadım o meret için ben hastanede! (Hastanelerde sigara tiryakisi hastalar için “sigara içme odası” yapılması konunda bir çalışma başlatmayı düşünüyorum. Çok ciddiyim, kriz geçiriyor insan, o krizin zararı daha çok bünyeye bence, hem de işkence resmen! İnsan haklarına ayrı bi kere!)

Hastanenin en keyifli anlarındandı sabahın köründe yaptırılan kahvaltıdan sonra bahçeye sigara ve kahve içmeye tekerlekli sandalye ile çıkartılmak ki çıkartan da geceden yanında kalan dost; sohbet, espri gırla giderken insanın kendini birlikte geçirdiği tatil sabahlarındaymış gibi hissetmesi…

Geceki molaların da ayrı bir tadı vardı da açık bırakılan tek kapı öyle uzaktaydı ki yol yoruyordu be şekerim!

******

Gecenin üçünde acil serviste “Böyle günler için kenara bir sevgili koyaymışım iyiydi” dememden anlamışlardı tahminen anormal bir hasta olduğumu lakin zaman zaman yine de şaşalamaktan kendilerini alamadılar, ille de makyajlı gireceğim ameliyata diye tutturan kaç hasta vardır hattı zatında!

Son zamanlarda geçirdiğim en eğlenceli zaman dilimi ise hastanedeki son gecemdi.

Gülmekten dikişleri patlayacaktı neredeyse hepimizin; bu duruma hasetle bakanlar(!) duruma müdahale etmek isteseler de ipler kopmuştu artık bir kere!

Ne nöbetçi doktorun uyarısı ne de yan odalardan gelip de “Temsilci olarak beni seçtiler, gürültünüzden uyuyamıyorlarmış” demesi kanımıza dokundu; gerçi takip eden saatler içinde alt ve üst katlardan gelen en ufak bir gürültü şikayetinde odadan içeri girip de uyuduğumuza bile bakmadan “Gürültünüzden yine şikayet var!” denilmesi biraz dokundu ya, neyse…

******

Bu arada “Perişan” ın kız ismi olduğunu öğrendim. Niye bir ana-baba kızına “Perişan” adını koyar ki diye sorgularken öğrendim ki Doğu illerinde pek bilindik bir isimmiş. Allahtan eşi “Perihan” diye hitap ediyordu, ya da kısaca “Peri” de, sorgulamamı fazla derinleştirmedim. Sancısıyla uğraşan Perişan Hanım’ı sorularımla bir de ben perişan edebilirdim zira!

******

Evetttt, yazının sonunda geldik teşekkür bölümüne… (Şıklık olsun diye değil, cidden insanın emeği geçenlere açıkça teşekkür edesi geliyor).

Düşüşümden itibaren: Oğlum, kız kardeşim Nilgün, yeğenlerim Berfu ve Berce ile eniştem Recep Abi’ye, acil servis çalışanlarının tümüyle birlikte özellikle “Selime Hemşire”ye ki sıcaklığını ve yardımseverliğini unutmam mümkün değildir.

Anneme…

Emine ve Özlem’e… Münevver ve Nilüfer'e... Hakan, Burak, Orçun’a; Sungur ve Vecdet’e…

Doktorum Op. Dr. Bora Şerifhan Alpaydın ve hem güzel hem de tatlı hemşiresi Selma Hemşireye…

Hastabakıcılar Yazgülü, Necla, Yaşar ve Marif’e…

Anestezi görevlilerine… (Özel mi seçilmişler anlamadım, delikanlıların hepsi pek yakışıklıydı)!

Arayan, moral veren tüm dost, akraba ve mailleri ile destek veren tüm okurlara…

Bir de anneciğine bebek gibi bakarken bana da sevgi ayıran Hülya ile eşine çok teşekkür ediyorum!

Unuttuklarım varsa kusura bakmasınlar zira yazarken ayağımın aldığı pozisyondan dolayı bacağımla birlikte beynim de karıncalanmış olabilir…

Hah, bakın, Maia'yı da unutmuşum mesela!  Garibim, köpekliğini unuttu resmen, kuzu gibi dibimde yatıyor günlerdir. Hem de nasıl bir dibimde, kıpırdayacak yer bırakmıyor, koca yatağın üç karışlık bölümüne sıkışıyoruz ya, neyse...

 

http://twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..