Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '20

 
Kategori
Öykü
 

ISSIZLIK

Kaz Dağları’nı soğuk bir kış günü aşarken Güneş henüz yüzünü bana dönmemişti. Ve ben tek başıma bir şehirler arası otobüste başımı cama yaslamış, uyku ile uyanıklık arasında gidip geliyordum. Aylardan Aralık idi. Bu mevsim Kaz Dağları’nın ve ötesinin ayaza selam vermeye başladığı zamanlardan idi.
 
Otobüs, sabaha karşı Çanakkale’ye vardı. Daha gideceği çok yol vardı. Ben ise otobüsten indim. Muavinden bavulumu teslim aldım. Otobüs, feribota doğru hareket ettiği vakit, boşalttığı alandan sert bir rüzgar yüzümü tokatladı. Yol boyu çektiğim uykusuzluğun üstüne bir de düşman rüzgar eklenince günün benim için kolay geçmeyeceğini anlamam çok uzun sürmedi.
Sabahın altısında Kordon’da tek başıma yürümeye başladım. Elimde bir valiz ve sırtımda uzun bir palto haricinde bana eşik edip hacmini hissedebileceğim bir varlık yoktu henüz. Yürüyüşüm bir uçta sonlanırken hemen geri dönüp diğer uca doğru yürümeye başlıyordum Adeta hapse düşmüş bir mahkum gibi volta atıyordum. Henüz hiçbir yer açık değildi. Sokakta çöp kamyonlarından ve sokak köpeklerinden başka kimseler yoktu.
 
Kordon’da bir banka oturdum. Boğazı seyretmeye başladım. Boğazın dalgaları Kordona’a taşıyor , arada oturduğum banka kadar hafif hafif damlacıklar halinde bana ulaşıyordu. Aldırış etmiyordum. Yalnızca Güneş’in tam doğuşunu bekliyordum . Birazdan Güneş doğacak ve bekleyişlerime değen bu yolculuk mana bulacaktı nasılsa. Çanakkale’nin ayazı kemiklerime kadar işlemişken on dokuz yaşının o toyluğu beni bu soğuktan kaçmaya itmemişti henüz. Toy bir ergendim. Soğuğun etkilerinden ve sonuçlarından ziyade odaklandığım noktaya ulaşmak için her yolu mubah görüyordum.
 
Saatime doğru bakıyorken caddenin karşı tarafından soğuktan nasibini almış bir sokak köpeği üzerime doğru koşturdu. Tedirginliğin verdiği ani bir reflekse yerimden doğruldum. Fakat koşmadım, Öylece kalakaldım. Köpek, yanıma geldiğinde hiçbir şey yapmadan bankın altına yattı. Ben ise köpeğin bana saldıracağını düşünerek olduğum yerde hala temkinli şekilde bekliyordum. Neden sonra köpeğin zararsız olduğuna ikna olarak yeniden banka oturdum. Şimdi bu ıssızlığa eşlik eden bir arkadaşım vardı.
 
Az ileride denize bakan dükkanları gördüm. İçlerinden bir fırını gözüme kestirdim. Tek katlı bir dükkan olduğundan bacasının tüttüğünü rahatlıkla gördüm. Karnım da acıkmıştı. Hem bu küçük dostumun da karnı aç olmalıydı. Bavulumu usulca banka bıraktım. İçimde düşüncesiz
bir toyluğun fizyolojisi vardı. Bavulumu bu yeni tanıştığım arkadaşıma emanet edip fırının yolunu tuttum. Fırından içeri girdiğimde sandığımın aksine daha küçük kendi halinde bir pastane görünümü olan butik bir yer olduğunu keşfettim. Tezgahta, benim yaşlarımda kumral, mavi gözlü bir kız duruyordu. Uykusuzluğun verdiği sersemlik hali bu kızın mavi gözlerindeki derin bakışlarla kesişince öylece nutkum tutuldu. Kız, birkaç kez aynı cümleyi tekrar ettikten sonra algılarım açıldı. Kız: “ Hoş geldiniz, ne istemiştiniz?”dedi. Bunu söylerken yüzünde öyle tanıdık bir gülümseyiş vardı ki… Ben ise bunu birkaç kez tekrar ettikten sonra algıladım. Algıda seçici olduğum aşikar olsa da bazı etmenler beni algısız ve şuursuz bir ergene çeviriyordu. Benim kararsız ve şaşkın halim, onu daha da çok eğlendirmiş olacaktı ki bana başka öneriler sunmaya başladı.“Kıymalı Boşnak Böreğimiz yeni çıktı. Sıcacık. İsterseniz size önerebilirim.” dedi gülümseyerek. Ben de gülümseyerek kafamı salladım. Börekleri paket yaptıktan sonra “İsterseniz sıcak çayımız da var, burada böreğinizi yerken size ikram edebiliriz.” diye nazikçe teklifte bulundu. O kadar nazik bir teklifti ki buna hayır demek, hakaretle eşdeğerdi. Yalnız bir sorun vardı, banka bıraktığım bavulumu bankta bırakmıştım ve orada sabahın ilk ışıklarında yalnızlığıma eşlik eden vefakar bir dostum vardı. Hem onun da karnı açtı. Kıza “ Tabi, nazik teklifiniz için çok teşekkür ederim. Ancak bana bi beş dakika müsade ederseniz şu ilerideki bankta bavulum var. Onu alıp geleyim. Bir de şu börekten ayrı bir paket yapar mısınız rica etsem.” Kız, dediğimi yaptıktan sonra hızlıca dükkandan çıktım. Oturduğum banka geldim. Bavulum bankın üstünde dururken, vefalı dostum onu terk ettiğimi düşündüğünden midir bilinmez olduğu yerde değildi. Çevreye bakındım. Gözlerimle onu aradım. Onu göremeyeceğime ikna olduktan sonra yine de vicdan muhasebesi yaparak elimdeki poşetten onun için aldığım börek paketini çıkardım. Olur da yine buraya gelir umuduyla paketi açık vaziyette bankın altına koydum. Bavulumu alıp fırına doğru yürümeye başladım. İçeri girdim. Az önceki kız gülümseyerek “Tekrar hoş geldiniz.” dedi. Tezgahın yanındaki masayı işaret ederek “Buyrun oturun.” dedi. Usulca tahta sandalyeye oturdum. Kız elindeki börek tabağı ve çayı masaya koydu. Misafirperver bir tavırla da karşı sandalyeye oturdu. Bir şef titizliğiyle önümdeki börek ve çayı tadınca vereceğim tepki için beni süzmeye başladı. Ben ise böreği ve çayı bitirdikten sonra “Gerçekten çok lezzetli böreğiniz varmış, çay da bir ayrı güzel, ellerinize sağlık.” dedim. “Beğendiğinize çok sevindim.” dedi nazikçe. Sonra , “Bavulunuza ve saate bakılırsa sanırım buralı değilsiniz.” dedi.
 
“Evet, bir arkadaşımı ziyarete gelmiştim de sabaha karşı gelince mecburen Kordon’daki bankta oturdum.”
 
“ Anladım ama bu mevsimde bu soğuğa karşı aldırış etmeden oturmanız bir hayli ilginç olmuş gerçekten.”
 
Bu cümle karşısında mahcup bir tavırla gülümsedim. Kısa bir sessizlik oldu. Duvardaki saat gözüme ilişti. Birden saatin yediyi geçtiğini gördüm. Tatlı bir rüyanın içinde gibiydim . Bu yüzden hiç uyanmak istemiyordum. Fakat buraya asıl geliş nedenimi hatırlayarak “Börek ve çay gerçekten lezzetliydi. Müsaade ederseniz ben kalkayım. Sizi de işinizden alıkoymayım.” dedim. “Estağfurullah, yine bekleriz. Yani banktan daha sıcak yerimiz var. Bilmiyorum size cazip gelir mi?” diyerek gülümsedi. Gülümseyerek karşılık verdim. Dükkandan çıktıktan sonra hızlıca Çanakkale sokaklarında yürümeye başladım. Paltomun cebinden mp3 çaları çıkardım. Kulaklarımda “Deli Mavi.” .Çanakkale ayazına karşı derin mavilikleri düşünerek yürümeye başladım. Aynalı Çarşı civarına doğru yürüdüm ilkin. Neden sonra tam tersi yöne yürümem gerektiği aklıma geldi. Aptalca sırıttım sonra ters yöne dönerek yürüdüm
 
Toplam blog
: 11
: 137
Kayıt tarihi
: 07.03.19
 
 

1992 yılında İzmir'de doğdum. İstanbul'da öğretmen olarak yaşamımı sürdürmekteyim.  ..