Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '11

 
Kategori
İstanbul
 

İstanbul depremi 3 (Kayıplar-Önlemler)

İstanbul depremi 3 (Kayıplar-Önlemler)
 

Gölcük depreminden bir enstantane


Gelelim İstanbul depremindeki tahmini kayıplara ve alınabilecek önlemlere... 

Gavurların her zaman bizim moralimizi bozmaya çalıştığını biliyoruz. Bu deprem konusunda da aynısını yapıyorlar diye düşünüyorum. İstanbul’da beklenen depremin en az 7.2 büyüklüğünde olacağı varsayılıyor. Hem de o kadar varsayılıyor ki, yanılmıyorsam National Geographic Channel’de seyrettiğim “yaşanması muhtemel büyük felaketler” isimli bir belgeselde, iki konu veriliyordu. İlki Amerika’da yaşanması muhtemel bir kasırgadan söz ediyordu. İnanılmaz yıkıcı bir kasırga. Bu kasırga, belgeselden bir kaç yıl sonra, 2005 yılında yaşandı ve adına Katrina denildi. İkinci konu ise, İstanbul depremiydi. 

ABD, Kaliforniya da yerleşik GeoHazards International (GHI) organizasyonunun Birleşmiş Milletler Teşkilatının (UN) desteğiyle 2001 yılında tamamladığı Global Earthquake Safety Initiative (GESI) Global Deprem Güvenliği Girişimi başlıklı araştırma olası depremlerde kayıp riski açısından dünya sıralamasını açıkladı. Araştırma 6.0 Richter ölçeğinde bir deprem esas alınarak gerçekleştirildi. 21 şehri kapsayan listede Katmandu’dan sonra 2. sırayı 55.000 ölüyle İstanbul aldı. İşin kötüsü bu Richter ölçeğinde 1 puan biraz daha kuvvetli ya da 2 katı anlamına gelmiyor. 2 katı mevzuu, noktadan sonraki rakamlarla geliyor. Merak edenler Richter skalasına bir göz atsınlar. http://tr.wikipedia.org/wiki/Richter_%C3%B6l%C3%A7e%C4%9Fi 

Oysa “İstanbul’da büyük bir depremde, 40-50 milyar dolar kayıp olur ki, bu da bizim GSMH’mizin neredeyse yüzde 20'sini götürür…” sözleri, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mustafa Erdik’e ait. Şöyle devam ediyor; İstanbul’da kentsel bölgede 10 milyon insan yaşıyor diyorsak, yaklaşık olarak can kaybı binde 3'tür. Yani, sadece bin kişiden 3 kişi hayatını kaybedecektir ki bu da yaklaşık 30.000 kişi demektir” 

Bir arkadaşım da şu cümleyi pek sever; Polyanna’yı dağa kaldırmışlar, “oh, en azından dağ havası aldık” demiş. 2. bölümde , “İstanbul’da deprem anında sokağa fırlayanların çöken binalar yüzünden ezilmeyeceği kadar seyrek bir yerleşim düzeninin olduğu, esneme katsayısı yüzünden depreme nispeten daha dayanıklı olan bir, iki katlı ahşap yapıların yaygın olarak kullanıldığı, merkezi su ve kanalizasyon sistemlerinin bulunmadığı, dolayısıyla iptal olmayıp salgın hastalığa yol açmayacağı, yıkıntıların altlarındakilerin balta ve insan gücüyle kurtarılabileceği bir dönemde, 160 000 kişiden 5000’inin ölümünden söz ediyoruz” diye bahsetmiştik. O zaman bile oran 1000 de 31. 

Bugün İstanbul’un nüfusu 16 000 000 desek (altyapı uzmanlarınca gelip gidenler ve turistlerle birlikte 19 milyon civarında dolaştığı kabul ediliyor), 1509 ve 1766’da var olan ve bu güne göre mükemmel koşulları kabul etsek, İstanbul gibi devasa bir kentin her noktasına anında müdahale yapıldığını, bütün o yığıntıların “hoop” diye kaldırılıp, insanların ölümden kurtarıldığını, hiç salgın hastalık yaşanmadığını düşünsek dahi, İstanbul’un depremdeki insan kaybı yaklaşık 500 000 çıkıyor. “hiç olmazsa mis gibi dağ havası aldık” desek bile daha aşağı bir rakam veremiyoruz. Eğer gerçekçi olursak, 50 yıldır iktidar peşindeki herkesin İstanbul’da gecekondu affı yaptığını düşünür, şehirde var olan yapı kalitesini koyarsak, üzerine bir de eski depremlerdeki avantajların da yok olduğunu kabullenirsek, İstanbul’da gerçekleşecek 7.3 lük bir depremde, deprem kayıplarının (gece ya da gündüz oluşuna göre) 1.3 milyon ile 1.7 milyon arasında olacağını söyleyebiliriz. 

İlk andaki kaybı bir kenara koyun. Sonraki kayıplar çok daha acı. O andan sonra kim yardıma gelecek? Hangi yoldan gelecek? Hadi deniz kenarındaki yerleşimler biraz daha şanslı (bu arada Üsküdar’ın denize kayması gibi bir olasılıktan da söz ediliyordu da onu es geçelim), içerlere nasıl ulaşılacak? Gölcük depreminden sonra oralara gidenler ne dediğimi anlarlar. Yol denilen bir şey kalmamıştı. Yani kurtarma araçlarının ilerleyebilmesine imkan yok. Zaten Türkiye’nin en büyük kenti de yok. Yani yardıma gidecek en büyük güç de yok. 

Diğer kayıpları incelemeye başlarsak, olay iyice çığrından çıkıyor. Mine G. Kırıkkanat’ın Destina’sındaki gibi bir gelecek bile yaşanabilir. Neyzen Tevfik’in dediği gibi “Her kurtarıcı kurtardığının ırzına geçer.” İstanbul’u kurtaracak olanlar, dışardan gelecek yardımcılardır. Hem de öyle böyle büyük bir güçle gelmeyecekler, böyle büyük bir topluluğu kurtarmak için, bütün olanaklarını seferber edeceklerdir. Sonra siz onları, son Roma Başkenti, Bizans Başkenti, dünyanın Düğüm noktası, Ekümenikliğin Merkezi ve Ortodoksluğun Kabe’sinden nasıl göndereceksiniz? Yüzyıllardır bu şehri hak etmediğinizi düşünen insanlar gelip sizi kurtaracak, sonra da “aman, dikkatli olun ha, bir daha sefere daha ciddi şeyler olabilir” deyip gidecekler öyle mi? “Dağ havası, ohhhhh, mis gibi” 

Hadi diyelim bu “komplo teorisi”. Peki ekonomi ne olacak? GMSH’nin %20’si 30 bin ölüyle gidiyordu. “Dağ havası” varyantında. Gerçekte ne olacak? 

Bir de müzeler mevzuu var tabi. Acaba bunun için yeterli önlemler var mı? Dünyanın 3. önemli arkeoloji müzesine sahibiz; İstanbul Arkeoloji Müzesi (ya da müzeleri). Topkapı Sarayı, tsunamiyi göğsünde hissedeceği kesine yakın olan Dolmabahçe Sarayı ne olacak? Yağmayı önleyebilecek misiniz? 

Şimdi bu yazıyı okuyup “Aman ne yapalım, Allah korusun” diyenler vardır. Ben de onlara, o kadar inançlılarsa, “külli irade – cüz’i irade” konusuna bir bakmalarını tavsiye ederim. Cüz’i irade, külli iradeye göre cüz’idir. Deveyi sağlam kazığa bağlamadan Allaha emanet etmenin mantığı yoktur. 

Ne mi yapılabilir? Öncelikle yapılması gereken İstanbul’a 2., 3. şehirleri yapmak değil, şehri küçültmeye çalışarak nüfusu azaltmak, Anadolu kaplanlarına şans verip Anadolu’nun orta yerinde bir ekonomik cazibe merkezi kurmak ve İstanbul’a göçü tamamen durdurmak, yeni yapılarda kontrolörlerin rüşvet yemesini önleyerek yapıların gerçekten sağlam yapılmasını sağlamak, gecekondu bölgelerine iskan vermemek, özellikle su havzaları gibi sağlam olmayan zeminlerdeki yerleşimleri yok etmek, kentsel dönüşüm projelerini gecekondu bölgelerinden yoğun yerleşim bulunan sur içi tabir edilen bölgelere çevirmek, tehlikeli olduğu saptanmış bölgelerde kat hakkını düşürerek belirli yıldan eski evlerin yıkılması için emir çıkartmak, betonarme yerine çelik yapıyı özendirmek bunlardan birkaç tanesi. Daha fazla ukalalık etmeyeyim, ne de olsa “afet koordinasyon merkezi” bu konuda yıllardır çalışıyor. Herhalde ki benim önerilerimden daha akıllıca, daha çok alternatif hazırlamış ve uygulamaya sokmuştur. Kesin sokmuş olmalı, yoksa ne diye deprem konteynerlerini ortadan yok olup, konudan bahsedilmez hale gelinsin. “Ohhh, mis gibi dağ havası” 

Kutsi Akıllı 

(İzmit depremindeki saptamalar ve İstanbul etkisini http://diflek.com/968/istanbul-depremi-1/ , İstanbul'daki tarihi büyük depremleri http://diflek.com/996/istanbul-depremi-1509-ve-1766-2/ yazılarında okuyabilirsiniz) 

 
Toplam blog
: 32
: 1615
Kayıt tarihi
: 01.06.11
 
 

Olduğu gibi kabullenmek yerine "neden" sorusunu sormayı yeğlerim. 25 seneye yakındır senaryo çalışma..