Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ağustos '09

 
Kategori
Kent Tarihi
 

İstanbul'un ismini megamagandakent yapalım

Akıllarını değiştiremeyenler, Onun Bunun adlarını değiştirirler.

Adam yırtınıyor “-Ben isimlerimin iadesini isterim!..” diye. Benim de Ortaklar caddesine dönerken, gözüm takılıyor caddenin ismine. Aman Tanrım caddenin ismi değişmiş. Otomobilimi park edip, hemen oradaki pastahaneye girip “-Kardeş Ortaklar caddesi neresi?” diye soruyorum. Sorduğum kişinin bulunduğu yerden, köşedeki yeni sokak adına havî tabelâ da görünüyor. Ve suali sorduğum kişi ile aramızda aşağıdaki şu konuşma geçiyor,

“- Ortaklar caddesi burası beyim.”

“- Anlaşılan çok şakacı bir beysiniz. Gerçekten neresi?..”

“- Canım şaka bunun neresinde? Yüz yıllık Ortaklar caddesi burası işte..”

“- Herhalde siz de karıştırdınız cadde isimlerini. Dükkânda buranın yerlisi yok mu?”

“- Beyefendi ben doğma büyüme buralıyım. Dükkânın da sahibiyim. Burası Ortaklar caddesi.”

“- Ve sûphan Allah! O zaman oradaki levhada yazan sokak ismi ne oluyor?

“- Neredeki?.”

“- İşte köşedeki binanın üzerinde bakın ne yazıyor?..”

“- Aman Allah’ım buranın da mı ismini değiştirdiler? Başlıyor söylenmeye. Dükkan sahibi söylenirken, teşekkür edip, çıkıyorum. Zîra ben de biliyorum Yüz yıldır orası Ortaklar caddesi. O civarların baştan sona dutluk olduğu zamanları da biliyorum ben. Oysa şimdilerde tek bir dut ağacı bile yok oralarda. Her yer taş ve beton. Balkonu istilâ etmiş dut dalları arasında, şarkılarla şiirlerle, ne güzelliklerle ne güzellere yaşamadık, yanmadık o civarlarda. Mehtaplı gecelerde, o dutları yiyerek, ne şişeler devirmedik ki, hanımeli kokarak, sabahlara kavuşan gecelerde..

Cenneti cehennem etmenin en kolay yolu, Cenneti sanayileştirmekten geçer.
Adamın birine yeri tarif ediyor, adres de veriyorum. Caddenin ismi Kayışdağı caddesi. O caddenin üzerinde oturduğu halde, caddenin ismini bilmiyor. Zaten bugünlerde vergi mükellefi olanlar bile, kendi iş yeri adreslerini bilmediği için, durumu pek fazla yadırgamadan, devam ediyor, kendisine tekrar soruyorum.

“- Siz minibüs yolu üzerinde oturduğunuzu söylemiştiniz. Göztepe Çemenzar’da oturmuyor muydunuz?”

“- Evet. Orada Çimenzar’da oturuyorum.” cevabını alıyorum ama minibüs caddesinin isminin, Kayışdağı caddesi değil de; uzun zamandır Ord.Prof.Fahrettin Kerim Gökay caddesi olduğunu söylüyor. Ben Çemenzar ile Göztepe otobüs durakları arasındaki köşkümüzde doğmuştum. Fahreddin Kerim’in köşkü ile bizim köşk arasında, Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun bir de Bursalı’ların köşkü vardı. Fahreddin Kerim’i Göztepe’de seven kimse de yoktu. Kendisi aynı zamanda İstanbul vali ve belediye reisi ve de Bakırköy Sinir Hastalıkları Hastahanesi baş tabibi idi. 1.60 boylarında, kara kuru fötr şapkalı, yanılmıyorsam Tatar asıllı bir zattı. Kardeşin oğlu (Prof.)Ömer Gökay benim arkadaşımdı. Köşkünün bahçesine pek bakmadığı için, bahçesindeki havız yazın kurbağa dolardı. Sonunda peder merhum, adabı veçhile kendisine durumu ikaz ettikten sonra, kurbağalar ötmez, vali bey de ortalarda fazla görünmez olmuştu. İkiYüz senelik Kayışdağı caddesinin günahı neydi de? Göztepeli’nin hiç de itibar etmediği Fahreddin Efendinin adı üstelik Fahrettin şeklinde dejenere de edilerek bu caddeye konmuştu. Bu işi yaparken bana, mezardaki ceddime, hiç soran olmuş muydu? Ben Göztepe’nin ve bu şehrin AltıYüz senelik eşrafıyım. Bu isimleri değiştirenler, Buranın kimi? Buranın nesi? Hiçbir şeysi!.. Ayrıca Onlar kendi yerlerinde de bir şey değiller. Yerlerinde bir şey olanların buralarda işleri ne zaten?

Yerinde ağır olan taş, gidip başka yerde baş yarmaz.

Derken bir de baktım ki; üst Göztepe’den en alt Göztepe’ye kadar, Göztepe’yi tepeden tırnağa, çarşıyı da, tren istasyonunu da, Bağdat caddesini de, içine alarak kat eden ve Opr. Cemil Topuzlu caddesinde de son bulan, Tütüncü Mehmet Efendi caddesi de İstasyon caddesi olmuş. Oysa Göztepe istasyonun hemen yanındaki çarşı camii de Tütüncü Mehmet Efendi camiidir. Tütüncü Mehmet Efendi, çok eski Göztepe eşrafının ahfadından muteber bir zattır. Evet Göztepe tren istasyonu, Türkiye dahilindeki istasyonlara kıyasen, çok ayrıcalıklı bir istasyondur ama, adı Haydar Paşa değilse, hangi tren istasyonunun itibarı, bir eşraf itibarı yanında söz konusu olabilir ki? Olamaz tabii. Ancak yolunu karıştırmasın, damını kolay bulabilsin diye, bazıları için istasyon gibi çayır gibi, çeşme gibi nirengi noktaları vardır. Bizler gibi Dünya’da dolanan, her yola ve kültüre vakıf olanlar için de, o nirengi noktaları vardır ama Onlar, şehrin eşrafı, önemli sanatkâr, düşünürler ve tabii milletin atalarıdır. Bir önemli husus da, çeşme çayır, durak ve istasyonla yaşayan Türk’lerin, bir tek atası olmasıdır. Onlar sadece Atatürkçü’dürler. Çü olmakla da, Atatürk hakkında maalesef hiçbir şey bilmezler. Şayet birileri Atatürk’e karşıysa; sebep ekseriyetle bu bilgisiz bilinçsiz olanlardır.

İlk söz ilk isim değiştiğinde kıyameti kopartmayanlar sürekli kıyamet gününü yaşarlar.

Daha bitmedi. Fahreddin Kerim’in köşkünün yanından, Kayışdağı caddesine bağlanan Kanlı sokağın da ismi Uzunçayır yolu olarak değiştirilmiş. Tansionum fazla çıktığı için ötesini asla kurcalamadım. Ancak bunca kişiliksiz bir işi, herhangi bir şehirden değil de; uzun ve yüksek bir çayırdan gelmiş kişiler yapabilir ancak. Onlar dünsüz oldukları için, herkesi dünsüz, köksüz, aynen kendileri gibi hiç değerinde bir geleceğe mahkûm etmek isterler. Bu durum hem lisan için böyledir. Hem de şehrin semt isimleri için böyledir. Benim ilk hatırladığım değişiklik, bugün Beşiktaş Jimnastik Klübünün kullanmakta olduğu stadyum için yapılmıştı. Esas adı Mithat Paşa stadyumu olan bu yerin adı, Mithat Paşa sanki daha hayırsız bir adammış gibi, İnönü ile değiştirilmişti. Tarih olarak okullarda, bizlere çok başka bir yalan okutulmuş olsa da; bugün açıkça bilinmektedir ki; Bir ve İkinci İnönü savaşlarındaki hezimetin sebebi dolayısı ile İnönü’de pek fazla kişi tarafından sevilen biri değildir. O zaman, neye göre ve neden, hem de İnönü zamanında, buranın da ismi değiştirilmiştir? Keza neden tüm İstanbullu’lar, önce bu iş, sonra buna benzer işler karşısında ayaklanıp da; durumu eski haline döndürmemişlerdir?..

Günü okuyamamak, yarına devasa faturaların devrine sebep teşkil eder.

Esasen sebep çok basit. Şehirde sistematik olarak, isimlerin değişmekte olduğunu idrak etmek için, insanda çok muntazam bir lisan bilgisi ile durumu mütalâa edebilecek natıka ve feraset olması gereği vardır. Yapılmakta olanların, yarınlar için ne neticeler doğurabileceğinin anlaşılması için, gerekli öngörü her tarafından tırpan yemiş bir lisanla asla elde edilemez. Tahsil ve lisan cephesinden, aynı dönemler için bir misâl vermek gerekirse: Üç nesil bile olmadan: Minkale, önce iletki, sonra da açıölçer olmuştur. Bu milletin talebelerine gerçekten çok yazıktır.

İmtihan neticelerine bakarak anladık ki; maarifimiz insan kıyma makinesidir.

Adam yırtınıyor “-Ben isimlerimin iadesini isterim!..” diye. Ben de isterim... O Kürt kökenli olduğu için, değişen il, ilçe, bucak, kucak, köy, mezra, çay, çayır, nerde ne isim değişmişse, semtinin adeta iade-i itibar ettirilmesi için, o isimlerini çok haklı olarak geri istiyor. Ve zannediyor ki; bu haksızlık, bu ülkede sadece Kürt olduğu için, kendisine yapılmıştır. Hayır benim Kürt kökenli arkadaşım. Bu haksızlık her yerde, herkese karşı, her sefer yapıldı. Hatta bu adamlar utanmasalar, benim gibi AltıYüz senelik Bir İstanbullu’nun bile, adını değiştirmek için çaba sarf ederlerdi.. Ne tekim Fahreddin’in ya da bunun gibi çift “d” harfli isimlerin tümü çift “t” harfli yazılır hâle dönüşmüş, dönüştürülmüştür. Sebep çok basittir. İki harfe bir “t” çizgisi çekmek iki “d” yazmaktan daha kolaydır. Bu kişiler hem muhteşem tembel, hem de anlamadıklarını anlamaktansa değiştirmekten yana kişilerdir. Bu şekilde ve sadece İstanbul'da bine yakın sokak, semt, mahal ismi değiştirilmiş olmakla; hepsinin ismi tekrar eski ismine döndürülmelidir. Sana da olmadık adlar koymaya kalkabilirlerdi. Çünkü Onlar her kimlerse? Onların köyle kökle, su ile sulp ile İnsan ile şehir ile hiçbir alâkaları yoktur. Onlar sadece dağlıdır... Bu sebeple normaldir köye kente indikleri zaman şaşırmaları!.. Da; belediye meclisleri falan ne iş yapar?.. Bunu da anlamam mümkün değil. Her ne hâl ise: Bu insanlar, oturduğum sokağa benim ismimi de koymaya kalkmadan, ben bu işin bir defterini düreyim de; bütün Türkiye’ye yerel ve güzel isimlerinin iade-i itibarı yapılsın...

Bir ülkede itibarsızlığın revaçta olması gerçeği o ülkenin bütün gerçeklerini sıfır değerine iblâ eder ki; bu büyük bir faciadır.

Haydar Volkan

Çiftehavızlar: 04.08.2009

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..