Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mayıs '07

 
Kategori
Mizah
 

İşte rakı böyle içilir!

İşte rakı böyle içilir!
 

Uzun bir aradan sonra bir bahar mevsiminde arkadaşlarla bir araya geldik. Ertesi gün için özlediğimiz çam ağaçlarının içinde felekten bir gün çalma planı hazırladık. Müzik işini bana bıraktılar. Nilüfer’in eski bir kaseti elime geçmişti. Sabah trafik sesi değil kuş sesleriyle uyandık, toplandık. Kızlı erkekli arabalara doluştuk. Her zaman gittiğimiz yerin alt taraflarına yerleştik. Ateş yakıldı, etler atıldı, rakılar dolduruldu. Bir süre sonra içkinin etkisi kendini göstermeye başladı. Her şeye gülmeler, dengeyi kaybedip düşmeler. Aramızdan birimiz çok hızlı içiyordu. Ona rağmen hiç sarhoşluk belirtisi yoktu. Arkadaş çevremizde ona Bili diyorduk. Kendisi fazla konuşmaz dinlerdi. Onun söylediklerini yapsak hepimiz zengindik. Haberlerde bir kalpazan çetesinin kâğıt paralarla yakalandığını öğrendiğinde, parlak bir fikir söylemişti. Kâğıt para değil, sahte demir para yapacaktık. Tabi o zaman maliyeti kurtarmadığı için güldük geçtik. Şimdi ise sahte 1 YTL sayesinde millet köşeyi döndü. Neyse o gün aramızda en çok çalışanımızdı. Etleri pişiren, boşalan kadehleri dolduran, meyveleri doğrayan hep oydu. Buna rağmen hiç sarhoş olmaması hepimizin dikkatini çekmişti. Son etleri pişirdikten sonra Bili bir çam ağacına yaslanarak oturdu. Onun bu diri haline iltifatlar yağmaya başladı:

Bili sen neymişsin be!

İşte rakı böyle içilir!

Sünger misin be Bili?

Helal olsun sana Bili!

Bili bu kadar içip sarhoş olmamanın sırrı ne?

Bili bu sözleri duyuyor, gururlanıyor ama cevap vermiyordu. Onun bu halini gören de 9 Eylül 1922’de İzmir’e giren süvari birliği komutanı sanır. Altında bir safkan İngiliz atı, üstünde üniforması eksikti.

Kız arkadaşlarımızdan birisi daha iltifat edince Bili’nin sabır taşı kırıldı. Ani bir çeviklikle ayağa kalktı. Şaşkın bakışların arasında 15 m uzunluğa yakın yaslandığı ağaca tırmanmaya başladı. Çamın en tepesine çıktı. Orda daldan dala geçmeye başladı. Ağzından “uh uh” gibi sesler çıkıyordu. Arkadaşlarımızdan biri:

Bili şimdi düşeceksin in oradan aşağı, akşam akşam sakarlık yapma! Bili’nin ağzı nihayet açıldı:

Bira atın yukarıya!

Bili saçmalama oraya bira nasıl atılır? Bili ağacın yere yakın yerine geldi birayı aldı yine zirveye çıktı. Orada içmeye devam etti. Arka fonda ise Nilüfer, “Tanrım” diyordu.

Sakın siz denemeyin. Zaten deneseniz de o sarhoş halde ağaca tırmanamazsınız. Tırmanayım derken kafanızı, kolunuzu kıracaksınız, sonra beni suçlayacaksınız. Geçenlerde Bili rekorlar kitabına resmen başvurmuş. Hatta rekorunu sekoya ağaçlarında geliştirecekmiş.

 
Toplam blog
: 150
: 2951
Kayıt tarihi
: 14.01.07
 
 

1975 Aydın doğumluğum, bir Ege sevdalısıyım. Dostluğa, arkadaşlığa önem veririm...