Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '09

 
Kategori
Futbol
 

İşte size Beşiktaş'ın ve Türk futbolunun gerçekleri

İşte size Beşiktaş'ın ve Türk futbolunun gerçekleri
 

Deniz Çoban bir maçlık yönetimiyle muhteşem hakem oluverdi.


İnönü Stadında oynanan ve 0-0’lık eşitlikle sonuçlanan Beşiktaş-Bursaspor maçı, zirve yarışına önemli derecede etki etmesi yanında Beşiktaş’ın ve Türk futbolunun kimi gerçeklerini de yeniden su yüzüne çıkardı. İki temel noktada irdeleyebileceğimiz bu gerçeklerden birincisi; haftalardan bu yana kendi takımlarının şampiyonluk stresine çare bulamayan Sivasspor cephesinin çözümü, zirveyi ateşe vermekte bulması ve ilginç biçimde bundan netice alması. Önce Bülent Uygun’un durduk yerde yedek kulübesini parçalayıp, Beşiktaş-Bursaspor maçının hakemi Deniz Çoban’ın üzerine yürümesi var. Ardından Mecnun Odyakmaz’ın “Bizi şampiyon yapmayacaklar.” cümlesiyle başlayıp “Beşiktaş-Bursaspor maçına Deniz Çoban neden verildi?” sorusuyla devam ederek Konyaspor maçı sonrası “Şike kokuları alıyoruz” şeklinde nahoşlaşan demeç bombardımanı. Eğer bir tanımı yapılacaksa “Savaşı rakip cepheye taşımak” bu olsa gerek. Şüphesiz ki, bir takımı idari ve teknik anlamda yönetenlerin o takımı koruyup kollamaları asli görevleridir. Ancak her fırsatta “Biz de büyük takımız” diye naralar atanların unuttuğu gerçek, büyük takımların en sert açıklamaları bile naif bir ambalajla sunmak zorunda olmaları ve bunu toplumsal bir sorumluluk saymalarıdır. “Ahanda şike var!” seviyesindeki açıklamalarla bir milim öte gitmek mümkün olmadığı gibi, centilmence bir yarış çıkarmak da olası değildir.

Beşiktaş – Bursaspor maçını yöneten Deniz Çoban’ın yüzündeki “Ben Beşiktaş’a kıyak yapmak için gönderilmedim” ifadesi o kadar belirgindi ki, İbrahim Toraman’ın kırmızı kartı için “Hatalıydı” demesek bile, geri kalan yönetimi için rahatlıkla “facia” kelimesini kullanabiliriz. Cem Papila’dan bu yana Beşiktaş’ın 30 bin seyircisi önünde bu kadar ezildiğini görmemiştim, Deniz Çoban sayesinde onu da gördüm.

Madalyonun diğer yüzüne bakınca Beşiktaş’a özel gerçekleri görüyoruz: Benim bildiğim ve bugüne kadar tanıdığım Mustafa Denizli sezon sonunda Bobo ile Delgado’yu kol kola takıp Beşiktaş’tan gönderir, bence doğrusunu da yapar. Sezonlar boyunca şampiyonluk hasreti çeken camia bu payeye ilk kez bu kadar yaklaşmışken, bu ikilinin sahada “Laurel – Hardy” modunda takılması hatta takımları 10 kişiyken bile sahada sadece “jogging” yapması elbet Denizli’nin kara kaplısındaki yerini almıştır. Son birkaç maç özelinde Tello’ya düşen rol “Charlie Chaplin” olsa da Şilili oyuncunun bu sezon kurtardığı maçlar topun ağzına gelmesini engelliyor.

Beşiktaş bu sezonu şampiyonlukla kapatır ya da kapatamaz orasını zaman gösterecek. Benim bugünden yapmak istediğim tespit; siyah-beyazlıların olası bir Şampiyonlar Ligi periyodundan alınlarının akıyla çıkmak için yabancı kalitesini en az bir çıta daha yükseltmek zorunda olduğudur. “En önemli vasfı Türk olması” denilen Nobre’nin bile savaşçılığıyla takımına nasıl katkı yaptığı yokluğunda çok daha iyi anlaşıldı. Özellikle maçın ilk yarısında Bursaspor dönem dönem Beşiktaş’ı baskı altında tuttuysa bunda hakemin ters kararları kadar yeşil-beyazlı savunmanın rahatlıkla orta sahaya kadar çıkıp hücumlara katılmasının etkisi büyük. Bu sırada Beşiktaş hücum hattı ne yapıyordu derseniz Bobo, Holosko ve Tello’dan kurulu üçlü muhtemelen okeye dördüncü arıyorlardı çünkü hiç ortalıkta gözükmediler.

Bu maç sonrası eminim bütün bir hafta “Helal olsun Deniz Çoban’a seyirci baskısından etkilenmedi.” mealinden yorumları okuyup dinleyeceksiniz. Bence kulak asmayın. Rüzgârın yönüne göre eğilenler yeri gelir “Seyirci baskısından etkilenmedi.” diye överler yeri gelir “Ucuz kahramanlık yaptı.” diyerek ipe çekerler.
 
Toplam blog
: 235
: 717
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Yazar 1976 yılında İstanbul'da doğdu. Tüm eğitim ve öğretim hayatını burada tamamlayarak, 1999 yı..