Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Nisan '19

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

İster Doğur. İster Aldır!

Elinde kahve bardağı, banklarda oturuyordu. Gözlerindeki hüznü sadece ben mi görüyorum diye etrafa dikkatlice baktım. Sanki kimse onu farketmiyor gibiydi. Şöyle duruyordu. Sanki burada işi bitince gidip intihar edecek gibiydi. Öylece oturmuştu. Boş ve suluydu gözleri. Tam karşısına geçip oturdum. Aramızda sadece okul bahçesinde olan kaldırım taşları vardı. Beni görmemesi mümkün değildi ama, görmedi. Konuşmam gerekiyordu. 

Öylece gitsemiydim, yoksa bir sebep mi bulmalıydım. Ya da yerinden kalkınca takip ederdim, sonra yanına giderdim hesapları yaparken kafamda. Kendimi o boş gözlere gülümserken buldum. Boş bakışlarını bana devirdi o da gülmeye çalıştı. Bana yalvarıyordu gözleri ile, ‘gel benimle konuş’ diyordu. Sadece kendisi bilmiyordu ne istediğini. ‘Neyiniz var ? ’ dedim.  Banktan bağırarak. Cevap vermek durumunda bırakarak onu. Gülümsedi.  Çok güzel bir kadındı. Çok güzeldi. Kendime bakınca, dürüst olmak gerekirse bana on çekerdi. Mavi, masmavi gözleri vardı. Yeşile dönen mavilerden değil. Bildiğiniz deniz mavisi. Kısa etek, vardı. Bacak boyu iyiydi. Ayak ayak üstüne atmıştı. Üzerinde etek boyu ile orantılı olduğunu zannettiğim bir siyah ceket vardı.  Ben de kot pantolon, mavi hırka. Bir de çapraz boynuma taktığım lap top çantalarına benzeyen bir çanta vardı.

Yanına gittim, izin istemeden oturdum bankın diğer yarısına, ‘ İyi misiniz, çok kötü görünüyorsunuz ? ’ dedim. Sonra gülerek devam ettim. ‘ Takmayın kafanıza, şu an üzüldüğünüz ne varsa yarın daha az canınızı acıtacak.’  Dedim. Cesaretim sanırım ilgisini çekti. ‘Nereden çıkarttınız ki bunları.’ Dedi. Yüzünüzdeki ifadeyi görmelisiniz. Dedim.

Biraz zorlama da olsa ağır aksak bir konuşma başladı aramızda. Kalkmaya niyeti yoktu. Benim de derse girmem gerekiyordu.  Ders için o kadar yol gelip, derse girmeden geri dönmek nasıl olurdu bilmiyorum. Sustum. Ne yapacağımı bilemedim. Benim adıma o karar verdi bu sefer tam ben ümidimi kesmişken. ‘Hamileyim’ dedi. Üzgün ve mutsuz olduğuna bakılırsa, ya baba  umursamıyordu bu bebeği, ya da kendi umursamıyordu. Tekrar oturdum. O da oturdu. Gitmekten vazgeçtik ikimiz de. Elimizde su şişeleri, konuşmaya başladık. Anladığım gözyaşları içinde, hıçkırıkları arasında seçtiğim. Hamile olduğunu sevgilisine söylemişti. Bir bunu anladım. Bir de adamın evli olduğunu. Adamın tepkisini söylerken artık, böğürüyordu ve ben gerçekten sorduğuma pişman olmaya başlıyordum. Bu durumda ne yapmam gerektiğini bilemedim. En iyisi dürüst olayım, dedim.

Ben sevdiğim birinden hamile kalsaydım, ve adam bunu umursamasaydı ne yapardım. Doğururdum. Ama bu benim gerçeğim. Kendimi tanıma lüksüm oldu benim. Şimdi ona git doğur mu diyeyim.

Bilemedim. Anlat bile diyemedim. Kimden diye de sormadım. Soramadım. Adam bankaya havale yapmış, bebek için. Yüklü miktarda. İstersen doğur, istersen aldır diye de mesaj çekmiş. Zenginlerde iş demek ki böyle yürüyor.  Telefonunu çıkarttı. Mesajı gösterdi. Miktar fena değil.  Sanırım fiyat bu, hayat karşılığı. Yok şaşkınım. Deneyim iyi bir şey. Bazen hiç almamam gereken yükleri alıyorum üstüme. Gereksiz şekilde. Beni tek şaşırtan ödenen meblağ idi. O kadar yüksek bir bedel ki. Ve çekilen mesaj o kadar tekdüze ki.
‘İstersen doğur. İstersen aldır’.  Erkek mutlu aile ocağına, kadın kendi yalnızlığına. Dünyaya gelmek gibi bir talebi olmayan bir ruh . İki yanlış insan. Yapacak bir şey yok. Ahlaki değerlerime reset atmam gerekiyor. 

Sevgilerimle Ayrık Otum.
 

 
Toplam blog
: 96
: 369
Kayıt tarihi
: 05.09.07
 
 

Size hikayeler anlatmamı beklemeyin, halen büyümek istemeyen birisiyim. Daha çocuk, daha yaramaz ..