Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Eylül '16

 
Kategori
Tarım / Hayvancılık
 

İthalat hayvancılığımızı kurtarmaz

İthalat hayvancılığımızı kurtarmaz
 

 Ne zaman kurban bayramı yaklaşsa birileri kırmızı etteki sorunları tartışmaya açıyor. Kimileri daha çok destek gerekli derken kimileri sorunu ithalat ile çözme yolunu gösteriyor. Yıllardan beri bu süreç devam ediyor. Faizsiz proje desteği verdik, hayvan ve süt desteği verdik derken kamuoyunun anlam vermediği şekilde onca yatırıma ve emeğe karşın piyasanın ithalat silahı ile hizaya getirilmesini düşünenlerin baskın çıktığı bir grubun dediği oluyor. Yerli üretici aldığı onca riskin karşısında pazardaki ithalat baskısı ile sarsılıyor. Birçok hayvan kesime gidiyor. Kredi kolaylıklarından faydalanan üreticiler batıyor. Her şey sil baştan yeniden ele alınıyor.

Mevcut Kooperatifler ve TZOB yeterli olamıyor daha profesyonel örgütler kurduralım diyerek kurdurulan Damızlık Birlikleri, Üretici Birlikleri, Hayvancılık Kooperatifleri yanında sektördeki tarafları bir araya getiren konseylerde bir türlü uzun vadeli bir çözümde etkili olamıyorlar. Özelleştirmeden bir ölçüde kurtulan ve kıymetli rant tesisleri satılan eski adıyla Et-Balık yeni adıyla Et-Süt Kurumu çözüm konusunda piyasanın düzenlenmesi ile ilgili kendilerine verilen yasal yetkiler çerçevesinde hizmetlerine çok etkili olmasa da devam ediyor. Devlete ait az sayıdaki tesisler arasında bulunan Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı çiftliklerde damızlık ihtiyacı konusunda yeterli olmasa da görevine devam ediyor. Adı çeşitli şekillerde uygulamaya göre değişse de ithalata devam ediyoruz.

İnsan düşünmeden edemiyor. Yıllardan beri pazarı tümüyle özel sektöre bıraktık, devlete ait işletmeleri bir ölçüde devre dışı bıraktık. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri yanında özel bankalarda tarımsal krediler vermeye başladı. Birde devletin önderliğinde konusunda profesyonel çeşitli üretici örgütleri ve konseyler kurduk. Daha önce kooperatifler ve TZOB tarafından yıllarca sorunların çözümü için olan talepleri bu örgütlerdende almaya başladık. O zaman bunca çabanın ardından ne değişti? Neden biz bu sorunu bugüne kadar çözemedik? Hemen aklımıza iki cevap geliyor. Ya bir yerde hata yapıyoruz ya da işimize gelmiyor bu sorunu çözmek istemiyoruz.

Bir tarafta hayvancılıkta üretim ve verim arttı diyoruz. Ülkedeki girdi fiyatlarındaki artışı görmeden, sütte ve ette maliyetleri bilmiyormuş gibi fiyatlar artıyor ıslah etmemiz gerekli diyoruz. Ette üretim azlığı yaşarken sütte üretim fazlalığının sancısını yaşamaya devam ediyoruz. Toplumda sağlıklı ve dengeli beslenme için önem taşıyan et ve süt gibi temel besinlerde kişi başına tüketiminde beklenen tüketim düzeyine ulaşamıyoruz. Toplumda beslenme ve sağlık sorunları yaşıyoruz.

Bugün hepimiz biliyoruz ki hayvancılıkta en temel sorun yem üretiminin düşüklüğü, girdi fiyatları ile ürün fiyatları arasındaki dengenin ve serbest piyasa koşullarının her zaman üreticinin kaybına gelişmesidir. Yanlış destekleme politikaları ve mera alanlarının amaç dışı kullanımıdır. Et ve Süt Kurumu’nun pazarda etkili hale getirilmemesi ve sorunların çözümünde her defasında ithalat yolunun kullanılmasıdır. Tarım arazilerimizi ve hayvancılık tesislerimizi yeterince kullanmazken, üretim potansiyelimiz değerlendirmeden yemde ve hayvancılıkta ithalat yapılması üzücü bir tablodur.  

Et ve süt üretiminde sorunların çözümü için bugüne kadar uygulanan politikalar gözden geçirmeli sorunlara gerçekçi çözümler bulmalıyız. Bugüne seçilen ekonomik model ile sorunlar çözülememiş, aksine artmaya devam etmiştir. Öncelikle ette ve sütte üretimde ve pazardaki sorunları bir denge içinde sürdürülebilir şekilde çözmek istiyorsak hayvancılıkta gelişmiş ülkelerin yaptığı gibi kooperatiflerin etkin konuma gelmelerini desteklemeliyiz. Kayıtlı hayvancılıkta ve ekonomik faaliyetlerde kooperatiflerin gücünü değerlendirmeliyiz.

Hayvancılığın zor hava koşullarında yapıldığı, et ve süt pazarında yemde dâhil neredeyse %80 etkili olan İskandinav ülkelerinde kooperatiflerin neleri nasıl başardığını görmeliyiz. Hindistan’da küçük yoksul çiftçilerin kooperatifi olan Amul’un nasıl bir güç yarattığını öğrenmeliyiz. Batı Avrupa ülkelerinde, Brezilya’da, Kanada’da, Amerika’da, Japonya’da Avusturalya’da kooperatiflerin başarısının sırrını bilmeliyiz. Sektördeki tarafların ve tüketicinin taleplerini de dikkate alarak sürdürülebilir politikalar geliştirmeliyiz.  

İthalat yaptığımız ülkelerde maliyetlerin neden düşük olduğunu, nasıl düşük fiyatlarla dünya pazarına sunduklarını iyi okumalıyız. Kendi çiftçimizi yok ederken dünyadaki rekabet oyunları arasında bu ülkelerin çiftçilerine kaynak aktarmamalıyız. Ülkemizde de üreticilerin girdi maliyetlerini düşürmenin yolunu bulmalıyız.  

Et açığımızın kapatılabilmesi için Et-Süt Kurumu ile TİGEM’in sahip olduğu kapasiteyi harekete geçirmeliyiz. Islah çalışmalarına ve damızlık üretimine önem vermeliyiz. Damızlık ithalatı yerine suni tohumlamadaki politikalarımızı gözden geçirmeli üretici koşullarına uygun projeler geliştirmeliyiz.

Destekleri hayvana değil ürüne, bireylere değil örgütleri aracılığı ile vermeliyiz. Bunun için örgütlere tanınma kriterleri getirmeliyiz. Gücünü gerçek ortaklarından ve üyelerinden almayan, ticaret kanunu çerçevesinde mali sorumluluk alamayacak durumda olan örgütlere bu imkânı tanımamalıyız. Örgütleri birbirine üstün kılmak yerine kapasitesi olan örgütler desteklemelerde dikkate alınmalıdır.

Hayvancılık politikalarımız uzun vade yapmalı, destekleme politikaları ile çelişen kararlar almamalıyız. Hayvancılıkta gerçek çözümün teknik ve ekonomik gücü olan üretici örgütleri aracılığı ile olacağını görmeliyiz. Bununda dünyadaki tek uygulamasının ticaret kanunu çerçevesinde kamu menfaatlerine uygun, bulunduğu yörenin ekonomik kalkınmasına katkı sağlayan sosyal ve ekonomik bir örgüt olan kooperatifler olduğu gerçeği olduğunu kabul etmeliyiz.  

Bugüne kadar olduğu gibi sorunu serbest piyasa koşullarında, eşit ekonomik şartlara sahip olmayan tarafları bir araya getirerek, yeni örgütler kurarak ve bazen de baskı yöntemlerini kullanarak çözeriz dersek kendimizi kandırmış oluruz. Et, süt ve yem konusunda özelleştirmenin başladığı dönemlerde olduğu gibi kooperatiflerin gücünü küçümsemeden onlarında güçlenmesine ve gelişmesine imkân tanımalıyız. Bir sonraki kurban bayramı öncesinde tartışmalara kaldığımız yerden devam ederiz.

Hepimiz bugün farkına vardık ki; et, süt ve bu iki konunun ayrılmaz parçası olan yem politikasında özelleştirme çözüm olmamış, aksine yıkıcı etki yapmıştır. Bugüne kadar yaşadığımız deneyimler ışığında bir an önce Et-Süt Kurumu, TİGEM ve Kooperatifler harekete geçirilmelidir. Yıllardan beri inandırıcı gerekçelere dayanmayan ve sorunu çözmekten çok hayvancılığımıza her geçen gün daha çok zarar veren ithalat politikasına son verilmelidir.  

 
Toplam blog
: 416
: 790
Kayıt tarihi
: 19.02.10
 
 

Tarım, Gıda, Ormancılık, Çevre, Örgütlenme ve Proje konularında çalışmalarda bulunmaktayım. Öncel..