Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '07

 
Kategori
Siyaset
 

Jeopolitik Misyonumuz ve Dağ Kültürü


Anadolu’nun jeopolitiği, üzerinde kurulmuş her devlete, kıtalararası sektörel ilişkiler ağını oluşturmak ve bunun temini için çağın gerçeklerine uygun bütünleşik yapıları gerçekleştirmek… gibi bir misyonu zorunlu kılmıştır.

Söz konusu yapılar, sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi, sosyal ve kültürel durumları içerir. Başka bir ifadeyle; iş ve yaşam faaliyetleri ile doğal yapı ve kaynakları bir sistem altında ve bütünleşik olarak ele alıp çağın gerçeklerine uygun süreçlerin, fonksiyonların ve organizasyonların tasarım ve yönetimini ifade eder.

Kısaca bu misyon, Anadolu mekânsalının (mekân sisteminin) bütünleşik bir yaklaşımla yönetilmesini zorunlu kılmıştır.

Bu zorunluluğa rağmen mekânsalın, doğal yapıdan kaynaklanan bölünmüşlükleri; Tümertekin’in ifadesiyle “Kompartımanları” ortadan kaldıracak yapıların gerçekleştirilememesi veya doğasına ters siyasi kararlarla ve yapay olarak parçalanması, bir dizi riskleri de beraberinde getirir.

Bu riskler, bölünmüş mekânların kendi içinde yeni ve farklı bir mekânsalı oluşturma ya da yapay parçalanmışlığı ortadan kaldırmaya yönelik baskılar şeklinde ortaya çıkabilir.

Birinci durumda yani, doğal yapıdan kaynaklanan bölünmüşlüklerin ortadan kaldırılamaması durumunda, bütünleşik yapıya entegre edilememiş her Kompartımanın, hakim kültürlerden farklı yerel kültür adacıkları meydana getirmeleri kaçınılmazdır.

Özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun ulaşılması en zor dağları, dar ve derin vadilerindeki kültür adacıkları; “Çeşitli medeniyetlerin, dinlerin, hakim devletlerin nüfuz alanı olmuş Ön Asya’da, istiladan kaçan halklar, dağılmış ordular, sürgün edilmiş insanlar; haksızlık etmişler ve halksızlığa uğramışlar…” tarafından daima beslenmiş ve buralarda Dağ Kültürü'nü sürekli kılmıştır (bkz. Demirel, B.A; Doğu Anadolu - Çıkmaz Sokak; Bir Süreç Analizi. ELESKAV Yayını, Elazığ: 1998, s.75-85).

Dağ, yüksek yaylalarda, bozkırlarda ya da alçak düzlüklerde beşerin didişmelerinin yarattığı bir dünyadır. (…) Bir talihsizliğin sonucu zaruretle başlayan dağ yaşamı, var olmak için kendi sosyal, ekonomik, politik ve hukuki sistemini oluşturduktan sonra daima başka talihsizliklere ve bunun sonucu, benzer zaruretlere yol açmıştır. (…) Soğuk çehresi ile benimsemeyen, kıt kaynakları ile de benimsenmeyen dağ, zaruretlerin ortadan kalkmasıyla alçaklara doğru boşalmaya; yeni zaruretlerin meydana gelişi ile de tersine, tekrar dolmaya daima namzettir” (bkz. a.g.e. s, 84.).

Nitekim, Anadolu’nun ulaşılması en zor dağ ve derin vadileri, hemen her devirde Dağ Kültürü'nün mensuplarına ya da yeni katılanlara daima sığınak olmuştur.

Doğal yapıdan kaynaklanan bölünmüşlüklerin söz konusu olduğu mekânların taşıdığı riskleri ortadan kaldırmak için geçerli olabilecek iki yol önerilebilir:

Öncelikli olanı: dağı, hakim kültürden ayıran doğal sınırları ortadan kaldıracak bütünleşik yapıları gerçekleştirerek bütünüyle hakimiyet altına almak ve hakim kültüre entegre etmektir.

Sonraki ise Dağ Kültürü'ne yönelimi önleyici bütünleşik tedbirlerin alınmasıdır. Bu tedbirler, Düşey ve Yatay Sürekliliğin sağlanmasını öngörmektedir (bkz. Düşey Süreklilik için; http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=69265. Yatay Süreklilik için; http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=68634).

(Sonraki: Dağ Kültürü ve Kuzey Irak Stratejileri)

 
Toplam blog
: 141
: 926
Kayıt tarihi
: 30.04.07
 
 

Türk san'at müziği dinlemeyi, okumayı, yazmayı ve paylaşmayı seviyorum. Kamudan emekli inşaat mühend..