Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '08

 
Kategori
Blog
 

Kaçak kasap, zabıtayı kovaladı...

Kaçak kasap, zabıtayı kovaladı...
 

& Bloglarda numaratörün, bazı bazı tembellik yapıp, dönmemesi neticesi, yorum cevaplarını aştığımızda, ortaya, anlamını yitiren yanıtların sergilendiğini, binlik numaratörün tutukluk yapmaması için kaç numaralı yağ kullanacağımızı bilemediğimizi,

& ‘Şiir olmuş, şair yazıyor. Şair mi oldun beyoğlu bey!’edebiyatının, bir blogcumuz sayesinde yeniden hortladığını, ‘Şiir miydi, değil miydi?’ tartışmalarını başlatanlara Orhan Veliden : haşlamalı, taşlamalı, yarı kalaylı, tam porsiyon dolaylı cevaplar verildiğini, ‘Şiir de olmasa yazdıklarımız, onları savunmağa, yayınlamağa, bırakın da hakkımız olsun!’ dendiğini, bizim de bir kıyağımız olsun diyerek ‘Şairin hakkını ver Hakkı. Sana demiyorum İsmail Hakkı, sen önüne bak, neredesin Hakkı? Gözün çıkmasın Hakkı! Hakkımı yedirmem Hakkı… Hakkımı helal etmem Hakkı diye seslendiğimizi,

& Teknik bilgisi ile ileri çıkan bir blogcumuzun YORUMLAR isimli bloğuna bakıp, gayet güzel izlenimler aldığımızı, ‘öneriler’i ile de yorumların anatomisini çizerken, ‘Babatominisi’ile de, aynı sayfada yoruma cevap verilmediğinin gözlemlendiğini, bundan da garabet doğduğunu, cevaplanmayan yorumların ortalıkta kalmasını, dam üstündeki saksağana benzettiğimizi, ‘Ört ki, ölem!’ dediğimizi,

& Gizemli bir bayan blogcumuzun bazı suallere cevap ararken bazı bilinmeyen bilinenleri de akla getirerek ‘Acabalar!’ a vesile olduğunu, hınzır telefonların ucundaki seslerin yorum yaparak ‘Acaba’ lara cevap arandığını, o talihsiz cinsellik olayının ipuçlarını verecek olan doneleri ihtiva eden ‘O bloğun’, iyi tetkik edilmesi gerektiğini, bu pilavın daha çok su kaldıracağını da buradan söylediğimizi,

& ‘TIKBANK’ ta ‘Tık’ larını repo’ya koyarak geçinenlerin bu aşırı tık’çılık açlığına bakıp da bir bayan blogcu’ muzun: ‘ Önemli olan şey, tık almak değildir, yüreklerde kalabilmektir!’ dediğini, şimdi bloglardan uzak duran bu mahzun blogcumuzun da niçin yazmadığının da ayrıca merak konusu olmağa devam ettiğini,

& ‘Blogcu bayramda ne yapar? Sorusunu, yine kendisi cevaplayan bir blogcumuz ‘Reytingleri düşük gördüm, vurdum kafayı yattım!’ diye veciz bir laf eylediğini, ve ekleyerek de: ‘ Gündemde blogculuk değil, bayramlık rezaletler oldu’ diyerek ‘ KAÇAK KASAP, ZABITAYI KOVALADI’ diye muhteşem başlık attığını, kurbanlık koyun satıcısının, elindeki bıçakla zabıtayı önüne katarak kovaladığına, TV.lerde şahit olduğumuzu, buna rağmen bu yazısının 4 saatte ancak 21 hit alabilip, içeriğinden sınıfta çaktığını,

& ‘Yüz binden fazla tıklandım, 31 yorum alan bu yazımı da sildim’ diyen bloggere, arkadaşlarının, bir mana veremeyerek: ‘ 60’lı yıllarda Türk sinemasındaki iyi adamlara benziyorsun. Böyle adam kaldı mı’ diye felsefi cevaplar verildiğini,

& 31 yazının, yorumlarıyle birlikte güme gitmesinde, içinde cinsel kavramların bulunmasının sebep gösterildiğini, bununla bir başka porno yazarlarına gönderme yapıp yapmadığının anlaşılamadığını, yazarın, mahalle baskısına mı maruz kaldığını düşündüğümüzü,

& Blogda ‘Aldatmak’ konusunu işleyen blogcu’ muzun, tüm yazılarında manşetlik resim kullanmadığını, ‘Yazılan yazıların resmi başka, içeriği başka. Bu hal, aldatma duygusu taşıyor ‘ dediğini bunun ‘Çok okunma kaygısı ile yapıldığını’ belirten yazarımıza ‘Günaydın’ çekerek, ‘Ha şunu bileydin’, dediğimizi,

& Blogcular Çarşısının ‘Yerel Gazetesi’ olarak adlandırılan ‘BUNLARI BİLİYOR MUYDINIZ?! Köşe yazımızın, söylenmeyenleri söyleyerek görücüye çıktığını, yazının sonunda da mutfağımızdan ‘BLOG TAVA’ mönüsünün tarifini verdiğimizi,

& Blog yazmış olmak için blog yazıp, doğum günü partilerinin bu köşede kutlanmasına kızan bir arkadaşımızın bunun bir aşama sayılmaması gerektiğini söyleyerek: ‘ Bloğun kilosu kaça, tonu kaç para?’ diye sorduğunu ‘Ayna karşısında kendimizi kusursuz görürüz, egomuzu beğeniriz. Birisinin bize: ‘Kral Çıplak!’ demesi gerekir diye diye dertlendiğini, biz de ‘Soyunan var mı ki?!’ dediğimizi,

& Habur sınır kapısında tartacak kantar olmayıp, bu sıralar kralı pek takan olmadığını, kraldan çok kralcıların olduğunu, canımlı, cicimli, ciğerimli, nonoşumlu, bi tanemli, övgülerin gırla gittiğini,

& Fark edilmek, okunmak arzumuzdur. Karşımızdakinin kalkan ceket yakasını düzeltmeli, astarı sarkmış eteğe çeki düzen vermeliyiz.’ Diyen aynı dertli blogcumuza acil şifalar dilediğimizi, zira bu işlere bakan pek az kişinin bu blog’da nokta gibi durduğunu, ümitsiz vak’alara kafanı yorma diyebileceğimizi,

& Gezen tilki, oturan aslandan iyidir diye diye Habur sınır kapısında deklare edilen blog malzemelerine göz atıp, durumdan vazife çıkardığımızı, bir bayan blogger’in bize: ‘Hafiyelik yapsanız, çuvalla para kazanırsınız’ demesine karşılık, İzmir’in ilk paparazisi’ lerinden olduğumuzun bilinmesini istediğimizi,

& Yemek tuzu, rakı buzu, maymun muzu nasıl seviyorsa, biz de ‘Basın hayatını sevdiğimizi’ bu sütunlarda kotardığımız bayram sonrası tek kişilik ‘ BLOG TAVA’ mönüsünü aşağıda sunduğumuzu,

& MB. Ormanlarından topladığımız malzemeyi, mutfağımızda ayıkladıktan sonra suda biraz bekletiniz. ( Taşı toprağı dibe aksın.) Bu yeşillikleri doğradıktan sonra suyunu sıkın, az tereyağlı tavada sote edin. Başını kuma sokmamış deve kuşu yumurtasını ayrı bir kapta çırpınız. Hicivleri, taşlamaları, haşlamaları mizahla rendeleyerek, bir baş sarımsakla tavada sote ediniz ve yumurtayı ekleyiniz. Tatlandırmak için, bir tutam deve dikeni hülasası, bir çay bardağı ısırgan otu jölesi, bir tutam leyleğin laklakası, bir cimcik yorum konsantresi, bir çay bardağı tıkbank sosu, bir kaşık dış kapının dış mandalı hardalı, bir yaprak kadar Ört ki ölem marulunu ekleyiniz. Ve de basılmamış yerlerden toplanan mantarları da ince ince doğradıktan sonra, editör shakerın’de hazırlanmış grenedinli kırmızı şarabı da ekledikten sonra bu ‘Blog sıkısını’ dolapta biraz bekletiniz.

& Beklerken, boş durmayın. Kütüphanenizden ‘Sakıncalı piyade’ kitabını okuyarak Mumcu’ nun ruhuna göndermeler yaparak, faydalı bir iş daha yapın. Sıkılırsanız, ‘Haberi cici çocuktan al’ dan da okuyabilirsiniz,

& Sonra, tavanız, hafif ateşte biraz tıngırdasın. Sonra orta sıcaklıkta Milliyet Blog fırınına tavayı sürünüz. Tavanız Blog fırınından yanmadan çıkarsa, ne ala! Ama telaşlanmayın. Fırın, tavanın içindekilerini otomatik olarak tanır. Süresini siz değil, sistem ayarlar. Bazen 12 saatte bazen 3 saatte pişer. Ama o ne güzelliktir ki, tava yanmaz! Yandı mı da kokudan dumandan göz gözü görmez. Mönü size hiç dönmezse, mutfak çöplüğünde aramayın. Gidin açık kırlara, derin nefesler alın. Moralinizi bozmayın. Malzemeleri korken, nerede hata yaptığınızı düşünün. Bir yerlerden cevabı, size dönecektir. ‘Sayın ahçımız, diye başlayan notta ‘Malzemeleri yeniden elden geçirin. Eksiklerini tamamlayın. Dilerseniz ondan sonra tekrar deneyiniz’ denildiğinde, biliniz ki güncelleme istenerek, emeklerinizin boşa gitmediğini görüp ferahlanacaksınız.

Afiyet olsun. İyi ‘Tık’ lar.


BİLİYOR MUYDUNUZ ?

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..