Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mayıs '12

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Kadehler kimin için havada? Sıradan bir hikaye...

Annemin bana küçükken en çok söylediği şey inatçı bir keçi olmamdı. Ona göre canımın istemediği hiçbir şeyi yapmıyordum. Haklıydı da… Değil annem hiç kimse içimden gelmeyen bir işi bana yaptıramıyordu. Çocukken zamanımım çoğunu başkalarına göre işe yaramaz ama benim için paha biçilmez işleri yaparak geçirdim. Leblebi tozu imalatından tutunda, yeni yeni grup oyunları icat etmeye kadar sayısız faaliyet yapıyor, zaman zamanda evin en küçüğü olarak ekmek almaya gidiyordum; isteyerek ve para üstünün bende kalacağını bilerek tabi…

Altı yaşında, okula gitme heyecanı sarmış, yeni alınmış okul ve beslenme çantası ile yatar olduğum dönem. Bir aile dostu bana o meşhur soruyu sordu, “Ne olacaksın bakayım büyüyünce?” “Gazeteci!” dedim heyecanla… Bu süreçten sonra sevgili annemin bütün caydırma politikalarına karşın bu isteğimi 17 yaşında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nü kazanarak gerçekleştirdim. Şimdi dönüp bakıyorum da, hani daha çok geç değilken ve hala aklın yaşta değil de başta olduğunu bilmeyenlerin yaşadığı şu dönemde yani, istemenin gücünü görüyorum. Kendi isteme gücümün önünde saygıyla eğiliyorum o zaman…
 
Her gün sayısız şey istiyoruz… Lotonun büyük ikramiyesinin bize çıkmasını, okulun güzel kızının bize dönüp sadece şöyle bir bakmasını, müdür tarafından takdir edilmeyi, terfi, ev, araba almayı, evlenmeyi, çocuğumuzun olmasını falan filan… Şimdi kendinizin 10 yıl öncesini düşünün… Farkında mısınız? 10 yıl önceki hayallerimizi ve isteklerimizi yaşıyoruz. Şimdiki bizler o heyecanlı çocukların, gençlerin eserleri aslında. Bu mutsuzluk neden?
 
Büyüdükçe alışıyor insan başkaların istediklerini yapmaya, başkalarının hayatlarını yaşamaya. Öğrencilikle birlikte özel bir haber kanalında çalışmaya başladım. Kısa sürede çay taşıma işlerini başkalarına devredip sorumluluklar aldım ve sonra kadro! Süper değil mi? Benim için öyleydi… İstemenin sonu yok ve bunu ben de biliyordum. İstedim. Haber merkezinde yazar olmak istedim. Ne yapmam gerektiğini de biliyordum, yaptım. Çok kapı çaldım, kendimi tanıttım, yaptıklarımı, aldığım ödülleri anlattım.
 
8 Eylül 2010. Bozcaada… Şahane bir ev, müstakil, adanın meşhur rüzgarı cilve yapıyor bize, ben de en yakın arkadaşlarımla barbekü partisi. Dumanı da cilveli rüzgara karışıyor işte, öyle bir akşam. Kadehler havada, Yavuz’un haber merkezine geçişi kutlanıyor… Zaman durur ya hani, yavaş akar, sadece siz hızlısınızdır ama az zamanınız vardır etrafa bakmak için, işte öyle bir an. İşte ben o zaman uyandım. O kadehler beni derin uykumdan uyandırmak için çarpıldı birbirlerine sanki. Sanki başkaları içindi o kutlama ve ben kutlayan taraftım. Ardından haber merkezinde geçen 7 ay ve sonra istifa. Medyada geçen 6 yılın sonu.
 
Her gün herkesten sayısız mail alıyorsunuz eminim istemekle ilgili ve “İstemenin Gücü” “İsteyin Olacak” “İstemeyenim Allah Cezasını Versin” isimli kitaplar da okumuş olabilirsiniz. İsteyin tabi istemesine ama bakın bakalım o istekler sizi yansıtıyor mu? Ne kadar sizin değerlerinizle örülü, ne kadar siz?
 
Yani Yavuz mesleğini çok seviyor olabilir, haberi ve yazmayı da öyle… Ama Yavuz ailesi ve arkadaşları ile vakit geçirmeyi, kendine zaman ayırmayı ve düzenli bir hayatı da çok seviyordu!..
 
İşin özü kuru kuruya değil, enine boyuna isteyin… En ince ayrıntıları belirleyin, artılarını eksilerini netleştirin önce. Sonra yine çocuk olun ve unutun sentetik olan her şeyi. Çocukken olduğu gibi her şey yüzde yüz pamuk olsun ve uyumadan önce hayallerinizi yastığınızın altına koyun yarısı çiğnenmiş, kalanı yarına bırakılmış mis kokulu bir sakızla beraber.
 
Sevgiler...
Yavuz Gündoğan
Profesyonel Yaşam Koçu ve İletişim Uzmanı
 
Toplam blog
: 4
: 149
Kayıt tarihi
: 02.05.12
 
 

İstanbul Üniversitesi’nde İletişim ve Sosyoloji okudu. Öğrencilikle birlikte medya sektöründe çal..