Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '09

 
Kategori
Güncel
 

Kader ve türban

Kader ve türban
 

Türkân Saylan


İster inanalım, ister inkâr edelim her canlı için bir kader vardır. Kader, hayatımızın yönetemediğimiz kısmıdır. Eskiler buna "mukadderat" derler.

Hayatımıza dair kararlar almak, düzenlemeler yapmak, tercihlerde bulunmak bizim elimizdedir. Arabamızı biz yönlendirir, işimizi biz yönetiriz. Ne yiyeceğimize, ne giyeceğimize, hafta sonunda nereye gideceğimize biz karar veririz. Çevremizde bir çok şey bulunur ama biz, onlar arasından beğendiklerimizi seçeriz.

Adapte olduğumuz bir çizgimiz, bir hayat biçimimiz vardır. Bazılarımız, bu konuda daha esnek davranır ve farklılıkları tolore eder. Başkalarının tercihlerine saygı duyar. Bazılarımız ise, kendisi için idealize ettiği şeyi herkeste görmek ister. Farklılıklara tahammül edemez. Onlara karşı çıkar, direnir, protesto eder. Kendi dışındaki anlayışı yoketmek için ne gerekiyorsa yapar.

Bazan kader öyle tecelli eder ki, hiç istemediğimiz bir eylemi yapmak zorunda kalabiliriz. Çünkü araya, irademizin dışında bazı etmenler girmiştir. İpler elimizden kaçmıştır. Yani, kader tecelli etmiştir. Meselâ, herhangi bir nedenle saçlarımız dökülmüştür. Onlardan boşalan yeri, istemediğimiz bir şeyle kapatmak durumunda kalmışızdır. Belki bu, olmazsa olmaz değildir. Fakat alışılmış imajımıza uymayan bu görüntüyü, çağdışı kabul ettiğimiz bir nesneyle gizleme zarureti doğmuştur.

Hayat tarzımızla tamamen çelişse bile bu davranışın aslında anormal bir yanı yoktur. Çünkü bu bir gerekliliktir. Yaptığım bu uzunca giriş aşağıda anlatacaklarımla bağlantılıdır.

Ergenekon'un 12. dalgasında evi aranan Prof. Türkân Saylan'ın başörtülü halini görünce, aklımdan buna benzer düşünceler geçti. Zira türban karşıtı bir insanı başında örtüyle görmek beni şaşırtmıştı.

Tanınmış simaların düşünce ve fikirleri, hayat biçimleri ekseriyet tarafından az çok bilinir. Prof. Türkân Saylan da lâik görüşleriyle tanıdığımız önemli kişiliklerden biridir. Onun laiklik anlayışında, (en azından kamu alanında) türbanın yeri yoktur ama bu kez, başında bir örtü vardır. Buna rağmen gene de o, benimsediği çağdaş davanın öncü ve ısrarlı savunucusudur.

Herhangi bir konuda ün yapmış, duruş ve kararlılık sergilemiş, aşırı özgüven sahibi kişilerin halsiz ve zayıf görüntüleri beni hep etkilemiştir. Pozisyonu, statüsü ve gücü ile ortalığı susta durduranların performans kaybına uğradıklarını ve mevzi kaybettiklerini görmek, bana her zaman bir duygu karmaşası yaşatmıştır.

Türkân Saylan'ın cumhuriyet mitinglerindeki görüntüsüyle şimdikini çok farklı buldum. Meydanlarda, "Biz asıllarız. Dolayısı ile bizim istemediğimiz bir şey olamaz!" diyerek toplumun "yedeklerini" uyaran Saylan, artık eskisi kadar güçlü ve dirençli görünmüyordu. Türbana karşı olduğu halde başını örtmesi ise ister iztemez dikkat çekiyordu. Bence bu, hayatın acımasız ve trajik bir yansımasıydı. Bilmiyorum, belki değildi de bana öyle geliyordu.

Bu çelişkili durum, fikirlerini paylaşmadığım Türkân Saylan için hasmane bir tavır geliştirmemi gerektirmiyor. Yazımda bunu amaçlamıyorum. Çünkü başını, bir ihtiyaçtan dolayı örttüğünü biliyorum ve bunu normal karşılıyorum. Ben sadece, bu durum sebebiyle ortaya çıkan tezadı, duygusal bir refleksle yansıtmaya çalışıyorum. Kendime, bundan ve benzer olaylardan dersler çıkarıyorum. Meselâ, inatlaşmanın hoş olmadığını düşünüyorum ve devam ediyorum.

Kanaatimce insan, hiç bir zaman kendini "üstün ve sorumsuz" görmemeli, hiç bir konuda ölesiye katı ve ısrarcı olmamalıdır. Çünkü bir şahsın katılığı, diğerlerinin acısı demektir. Elimizdeki gücü kullanarak, beğenmediğimiz insanların geleceğine ipotek koymak onları mutlu kılmayacağına göre, hasımlarına karşı hoşgörülü de yapmayacaktır. Gün gelir, devran döner, şartlar değişir, "lüzumsuz veya çirkinlik simgesi " olarak gördüğümüz şeye, şu veya bu biçimde muhtaç olabiliriz.

Bilsek te bilmesek te doğadaki her varlığın bir işlevi vardır. Aynen bunun gibi, kabul etsek te etmesek te geleneksel (veya dini) mirasın da toplumlarda, yadsınamayacak bir yeri vardır. Bunları yok saymak, ortadan kaldırmaya çalışmak, başarı ve marifet olmadığı gibi, değer atfedilecek bir tavır da değildir.

İşte geldik gidiyoruz. Bu dünyada bugün varsak yarın yokuz. Türbanı "daimi tehdit" olarak görüp, takanları topa tuttuk diye sanki heykelimizi mi dikecekler? Hadi diktiler diyelim; dikseler ne yazacak? Kabrimize nur mu yağacak?

Çok kıymetli zamanlarımızı türban ve irtica benzeri gereksiz tartışmalarla tükettik. Enerjimizi hep boşa harcadık. Sonuçta hiç bir kazancımız olmadı. Buna rağmen, halâ aynı noktadan bir santim bile uzaklaşamamış olanları görmek insana acı veriyor.

Not: Bir de mevzi kazanma uğruna hastalığı sebebiyle oldukça yıpranmış bir insanı kanal kanal dolaştırmayı çok yanlış buluyorum. Yapılanın Türkân Saylan'ın sağlığına zarar verdiğini düşünüyorum. Kendisine Allah'tan acil şifalar dilerim.

Resim: Milliyet.com.tr

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..