Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Aralık '11

 
Kategori
Öykü
 

Kadere inanmayan Kader’in kaderi

Bu tür safsatalara karnım tok diyen ve çevresinde dönüp duran vesveselere kulaklarını tıkayan kader, kendi kaderim kendi elimde deyip  hayatın azgın dalgalarıyla boğuşmaya devam etmek için her Allahın günü kendini kapıdan şehrin engin denizine bırakıveriyordu. İnsanların ne dedikleri ve ne yaptıkları umrunda değildi. İçinde bulunduğu devinimde istese de ilgilenemezdi bunlarla zaten. Herkes bir şekilde kader denen senaryoya kendini mahkum etmiş ve teslimiyetçi bir hayat yaşarken, o da inadına daha çok çabalıyor ve hiçbir zaman kadere teslim olmayacağını, alnında yazılan diye bişey olmadığını, bunu yaşarken kendinin yazdığını söylüyordu. Bir gün gerçekten bunu kanıtlayacağından adı gibi emindi. En azından buna tüm benliği ile inanıyordu. Dedikleri gibi bir yazgı olma ihtimali varsa bile bunu silebilecek, yeniden yazabilecek ve isterse yeniden değiştirebilecek güce sahip olduğunu düşünüyordu. Bu gücü de, insanların çaresizlikleri içinde hiç bişey yapmadıkları için isyan etmesinde buluyordu. İsyanında haklıydı. Gerçekten insanlar hiç bişey yapmıyorlar ve sadece dua edip öylece bekliyorlardı. Kimisi de bir yere kadar zorlayıp, ne yapalım kaderimiz böyleymiş, deyip kendini avutuyordu. Bunları gördükçe, hayatın kendisine sunduğu olanakları sonuna kadar kullanarak, hatta zorlayarak biyerlere varmak düşüncesi iyice aldı başını gitti Kader'de. Ne parasızlık, ne bilgisizlik, ne de dış görünüşü korkutabildi kaderi. Kafasına koymuştu bir kere, bu makus talih zırvalığına bir son verecek ve gerçekten de tanrının insanlara zenginliklerini tesadüf eseri vermediğini gösterecekti. Bu hayatta her şeyin bir karşılığı vardır ve ilahi adalet her seferinde kendini gösterir. Bazı insanlar bunun farkına bile varmazken, bazıları bunu sadece iyi veya kötü şans olarak nitelendirirler.

Her ne ise, yılbaşından bikaç gün önce yolda karşısına çıkan bir piyangocu ile uzun uzadıya tartışma yaşar. Haliyle piyongocu kader kısmet ve şans gibi zırvalıklarla kaderi ikna edip satış yapma peşindedir ancak kaderi önceden tanımış olsa buna yeltenmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Ama her ne hikmetse bizim kader piyangocunun bu saçmalıklarına karşın yine de ona açıklama yapma zahmetinde bulunmuştu. Kaderin mantıklı açıklamaları piyangocuyu etkilemiş olacak ki piyangocu kadere bilet satmaktan vazgeçti. Bunun üzerine kolay gelsin dilekleriyle oradan ayrıldı Kader. Piyangocu ise elinde kalan bileti daha sonra yaşlı bir adama satmıştı, hem de hiç çabalamadan.

Kader yalnız yaşıyordu. Ailesi onu henüz bebekken terk etmişti ve devlet elinde büyümüştü. Üniversite çağına gelince de okumak istemediği için devletin sorumluluğundan erken yaşta çıkmıştı. Orda burada geçici işlerde çalışan ve tek başına ayakta kalmayı becerebilen Kader, insan üstü bir özgüvene sahipti. Hem de parasına, güzelliğine ya da bilgisine güvenenler gibi değildi. Çünkü on'da hiçbiri yoktu. O sadece, iyi bir insan olduğu için tanrının kendisini koruduğuna inanıyordu. İçinden bir ses böyle olmaya devam ettiği sürece kendisinin daha da iyi bir hayata sahip olacağını söylüyordu. Her zaman, şeytan denen varlık, insanı zevk ve zaaflarına doğru yönlendirip kandırır ve kötü bir olay yaşamasına neden olur, derdi. Oysa tanrı, insanı acı ve kedere yönlendirip sabrını test eder, sonra onu mükafatlandırır, diye düşünürdü. Yani şeytan kötünün içindeki iyiyi, tanrı ise iyinin içindeki kötüyü gösterir insana, derdi hep kendine. Kader'e inanmayışı ismine olan bir isyan da olabilirdi ama asıl sebep henüz iyinin içindeki iyiye ulaşamamış olmasıydı.

Birgün evine gelince bir zarf buldu kapısının önünde. Kendisini savcılığa çağıran bir tebligattı bu. Ayrıntı verilmemişti ama bir miras davası söz konusuydu. Oldukça şaşırmıştı, çünkü kimsesiz büyüyen bir kıza nasıl böyle bir tebligat gelebilirdi. Galiba bir yanlışlık olmalı diye düşündü ve apar topar savcılığın yolunu tuttu. Yolda uzun uzun düşündü, geçmişini düşündü. Çok küçük anlar ve bulanık görüntülerden başka bir şey anımsayamıyordu, seçemiyordu neyin ne olduğunu. Bir şeyler çıkaramadı ve savcının karşısında buldu kendini. Savcı soğuk yüzlü ancak sıcak davranmaya çalışan birinin izlerini taşıyordu. Bir yapmacıklık vardı tavırlarında. Artık insan sarrafı olmuş olan Kader bunu hemen seziverdi. Temkinli yaklaştı ve bu işin aslı astarının ne olduğunu sordu. Savcı başladı anlatmaya..

Kader dinlerken hiç de şaşırmıyor görünüyordu, oysa savcının anlattıkları dudak uçuklatacak boyuttaydı. Savcıya karşı bir türlü güven oluşmamıştı içinde ve bir sahtekar olabileceği düşüncesi aklını karıştırıyordu ta ki duruşma gününe kadar. O gün hakim karşısına geçinceye kadar her şey bir düzmeceden ibaret gibi  gelmişti ama mahkemedeki ciddiyet ilk kez tebligatta yazılanları haklı çıkarmıştı ona göre.

“Yaz kızım gereği düşünüldü; hak sahibinin ifadeleri ve elimizdeki belgeler doğrultusunda, incelediğimiz bu davanın bir miras davası olduğu aşikar bulunup, belgelerin ise vasiyet olgusuna uygun görülmesine.. kişinin tüm mal varlığının devir teslimine onay verilmesine..” işte bu andan sonra gözlerine bir karaltı çöken Kader oracıkta bayılıverir.

Bir yıl sonra tekrar aynı yerde o biletçi ile karşılaşır. Biletçi yine, kader kısmet şans diye başlayıp biletini satmaya çalışır. Kader yine aldırış etmeden geçip gitmek üzereyken biletçi; “geçen sene de böyle bi kadın biletimi almamıştı ancak elimde kalan o bileti ondan sonra gelen bir bey amca almıştı ve büyük ikramiye ona çıktı..” deyince, Kader durdu ve arkasını döndü. Biletçi konuşmaya devam etti; “bey amca o kadar enteresan bi adamdı ki, ona bu yaştan sonra büyük ikramiye çıkarsa ne yapacaksın o kadar parayı dediğimde, yıllar önce kaybettiğim vicdanımı geri alacağım demişti. Nasıl yani diye sordum, bir kızım vardı, yoksulluk illeti yüzünden ondan ayrılmak zorunda kaldım, babalık görevimi yerine getirememenin acısını yaşıyorum. Evlat özlemi nedir bilir misin? Ben çok acı çekiyorum, belki de masum bir sabinin ahını alıyorumdur..  tam bu sırada Kader biletçiye iyice yaklaşır ve başka, başka bişey demedi mi? diye sorar.. biletçi devam eder; “dedi elbette.. kızımın nerde olduğunu buldum, onu gizlice takip ediyorum ancak bir türlü karşısına geçip ben senin babanım diyemiyorum. O cesareti bulamıyorum kendimde. Yüzüm yok biliyorum ama bu bilete şans vurursa belki o zaman kendimde bir cesaret bulurum ona karşı..”

Kader'in gözlerinden akan yaşlar çoktan yanaklarına kadar ulaşmıştı, ne diyeceğini bilemedi. Boğazı düğüm düğümdü.. biletçi ise neden ağladığını soracak oldu vaz geçti. Çünkü Kader arkasını dönmüş, hıçkıra hıçkıra gitmişti bile. Artık Kader, başına gelen durumu çözmüştü. Şimdi nasıl kadere inanmıyorum diyebilirdi, diyemezdi. Bu yaşananlara kaderden başka bir şey denemezdi..

Ulaş Tuzak

 
Toplam blog
: 149
: 284
Kayıt tarihi
: 03.05.11
 
 

1987 Bandırma'da doğdu. Dokuz Eylül Üniversitesi İstatistik Bölümünden mezun oldu. Araştırma, Ban..