Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kadın şarap gibidir!

“Kadın şarap gibidir” derler ya, insana pek komik geliyor erken yaşlarda; hani, sanki, kibarca bir “üzülme şekerim” durumları gibi…

Henüz yirmisindeyken göğüs altına kalem koyup da, kalem düşerse göğüslerin sarkmamıştır, sıkışır kalırsa: “Eyvah! Sarkmaya başlamışlar!” korkusunu yaşarken…

Henüz cildin güneş lekelerinden nasibini almamışken…

“Güneş lekeleri” dedim ya, bizim haberimiz yoktu, bir tek “Ehambuhur”dan” korkardık; cildimizde lekeler bırakacak denilirdi eğer deniz suyu üzerimizdeyken eserse Sam Yeli…

Meğer, deniz suyunu iyice kurulamadan güneşin en şiddetli zamanlarında vücudundan, lekeler oluşabiliyormuş!

Nereden bilebilirdik; hele ki on altı, on yedisinde genç kızken, derdimiz hem deniz hem bronzlaşmakken… Aslında bronzlaşacağız sanırken ciğer gibi dönerdik eve, o başka!

Pek güzel yapıyoruz zannederdik, laf falan da dinlemezdik, elbet! En iyisini biz bilirdik!

Aman güneş kaçmasın diye yemeğimizi bile tente altında yemez, deniz kenarından ayrılmaya az kala saçlarımızı bile kuruturken rüzgarda en güneş alan yeri seçerdik!

Günü birlik gidilen deniz sefalarının sonucuydu, elbet, bunlar; yazlığı olanlar bronzlaşırdı, harbiden, bizler istakoz gibi yanıp, üç gün sonra soyulurduk; ki, soyulma aşamasına gelmeden önce boncuk-boncuk şişerdi en çok güneşe maruz kalmış yerlerimiz.

Şişmekle de kalmaz, o minicik su topları oluşana dek sinirlerimizi de gererdi!

Ama en güzel tarafı şuydu: Yatağa yattığımızda, deniz dönüşü, sanki denizdeymişiz gibi sallanır dururduk!

Denizin keyfi sanırdım, o vakitler, emin değilim ama muhtemelen güneşin altında fazla kalmaktan kaynaklanan bir salınmamıydı, ne?

******

Öyle gözü çıtır hatunlarda olanlar için de komik bir laftır: “Kadın şarap gibidir!”

Yüzü kırışmaya başlamış, göğüsleri kalem tutar olmuş, kalçalarında selülitleri, efendime söyleyeyim, karın bölgesinde yağlanmalar başlamış hiçbir kadın çıtır bir kız, genç bir kadının yerini, maksat dirilik, gençlik ise, tutamaz.

******

Pek genç zamanlarımızda tüm derdimiz kendimizdik; mesela, siyasetle ilgilenmek, “Odam kireç tutmuyor” türküsünü söylemek ve fazlasıyla içlenmek, kadın derneklerinin dergilerini okumaktaki amacımız da, aslında, yine kendimizi ifade etmek, birey olduğumuzu kanıtlamak içindi!

Yani, en azından, benim için böyleydi durum…

******

Beğenilmek, önemsenmek, başarmak…

“Benden cacık olur mu?” diye hala sormam da bu yüzdendir ya!

******

Pek büyüyemeyen insanlardan olduğumu düşündüm, hep, hiç büyümeyecekmişim gibi sanırken, hiç ihtiyarlamayacağımı da sanırdım…

Bir şekilde büyüyormuş insan, yaşaya yaşaya…

Tam orta yerinde insanın, kalbin sağına mı düşer, soluna mı, bir çırpıntı var; işte tam orada bir çocuk, bir genç kız, bir kadın, bir sevgili, bir anne, yani nasıl desem, derlenip toparlanmış da bir bohçaya itina ile yerleştirilmiş bir birikmişlik var…

******

Çiğliklerin pişirildiği, kadın-erkek farkının algılandığı, bir birey olduğunun farkına varıldığı, tam da ne istediğinin ayrımına varıldığı bir dönem!

Kendini en iyi tanıdığın, tanıma fırsatı bulduğun dönem…

İlle de yanımda bir erkek olsun demediğin, tüm baskılara inat, kendi ayakların üstünde durduğun dönem!

******

İlle de bronzlaşacağım diye güneşin altında saatler geçirmediğin dönemler; ayaklarını serin sulara daldırırken kafana geniş kenarlıklı şapka takmayı öğrendiğin vakitler…

******

Ne istediğini bildiğin zamanlar; aşksa aşk, meşkse meşk, güvense güven, sevgiyse sevgi…

Bir kadının en hoş olduğu vakitler, bunlardır, sanki!

******

Deneye-yanıla yaşamı yaşamı öğrenmiş ve acı yerine bunu yaşam enerjisine dönüştürmüş kadınlar için söylenmiş…

“Damıtmak” zaman kaybı gibidir, “Damıtılmışlık” da zaman gerektirir; bir lezzet farkı vardır arasında, onu da gurmeler bilir!

Gibi pek iddialı bir etmiş bulundum, gereksiz bir iddia da olabilir, yerli yerinde de, bakış açısına bağlı!

******

Neyse… Demem o ki; pek gençken beni irrite eden şeyler artık biraz daha anlam kazanıyor!

Büyüyor muyum, yaşlanıyor muyum, bilemiyorum!

******

En nefret ettiğim şeydi: Bir kadının hoş olduğu söylendiğinde “Asıl siz beni gençliğimde göreceksiniz” lafı…

Yaşına göre hoş, güzel buluyorsun, söylüyorsun, teşekkür et de mi!

Yok anacım, ille de daha fazlasını görmemi istiyor; ama benim güzellik anlayışıma göre onda daha fazlası yok! Zorlama, yani!...

“Yok! Böyle biri olmayacağım!” diyordum, ağzım ishal mi oldu ne, kusura bakmayın bu amiyane tabirime, biri bir şey dese, “Ahh… Genç halimdeyken…” diye başlıyorum, otomatik olarak cümleye…

aKendimi acayip tiksinç buluyorum sonrasında, tırnaklarımı dibine kadar yiyorum, öyle bir kemiriyorum ki, mikrop kapmasınlar diye ilaç sürüyorum!

Acısını sormayın! Ama, onu hakediyorum!

Mesela, acısını azaltacak krem var, sürmüyorum!...

******

Neyse… Bu konu pek toparlanacak gibi gözükmedi gözüme, dağınık kalsın iyisi; yoksa ben daha yazar ve yazarım; siz bıkarsınız…

******

Güzel ve keyifli bir hafta sonu dileyeyim, en iyisi, ben size…

Sevgi ile, aşk ile kalın…

 

 

 

 

http://twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..