Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '11

 
Kategori
Güncel
 

Kahraman askerlerin, cesur yürekli kadınları…

Kahraman askerlerin, cesur yürekli kadınları…
 

Özel mahkemeler kaldırılsın...


9 Eylül İzmir’imizin düşman işgalinden kurtuluşu 89. Cumhuriyet Halk partisinin kuruluşunun 88.yıl dönümüydü. CHP iki olayı kutlayacak bir de parti okulu açacaktı. Yani mutluluk dolu güzel bir gündü. O gün Ankara’daki kutlamalara ve okul açılışına katılamadım. Bir sosyal sitede Özel yetkili Mahkemelerin kaldırılması için çağrı yapmak üzere gurup açmıştım. Gurubumuz henüz 200 kişi olmuştu, yani binleri bulmayan küçük bir gurup. Küçük bir guruptuk ama çağrımız ses getirmiş büyük bir eyleme dönüşmüştü. Silivri Ceza Evi önünde çadırlar kurulacak, basın açıklamaları yapılacak ve iktidara seslenilecekti. O gece sabaha kadar heyecanımdan uyku tutmamıştı beni. İst. İl. Kadın Kolları Başkanımız Sn. Fevziye Pehlivan Ankara’ya ilçeler kadın kolları başkanları ile birlikte giderken, İstanbul’da kalan diğer partililerle Kadın Kollarını temsilen Silivri’de olmamızı söylemişti. Çok sevinmiştim. Çünkü bu eylemde mutlaka olmalıydım. 

Sabah henüz gün ışımamıştı evden çıkarken. Kadıköy Nikâh Dairesinin önünde bekleyen aracımızda 28 kişi toplandık ve yola koyulduk. Bir kısım arkadaşlarımız da kendi olanakları ile oraya gelecekler, onlarla orada buluşacaktık. Gününüz istediğiniz kadar mutluluklarla dolu olsa da, Silivri yollarına çıkınca insanın içini derin bir hüzün kaplıyor. Hele o zindanların uzaktan görünüşü ve içlerinde tutsak edilmiş yüzlerce vatanseveri düşündüğünüzde, sizin özgür olmanızın da bir manası kalmıyor. Yolda iki kez hapishane aracı gördük yanımızdan geçip gittiler. Selam olsun, yine vatansever birileri Silivri’ye misafir edilecek dedik. Ben orayı Michael Zevaco’nun Pardayan serisindeki Bastille zindanlarına benzetiyorum. 1383 yılında inşası bitmiş 200 yıl kale olarak ve daha sonraları devlet zindanı olarak kullanılmış. Bastille’de, çoğunlukla büyük senyörler ile ayrıca ilim ve fikir adamları yatarmış. 14. yüzyılda siyasi mahkûmlarla dolup taşan bu zindanlarda mahpus olanların ne sebepten yattıkları bilinmezmiş. Bastille’de akıl almaz işkencelerin yapıldığını gençlik yıllarımda defalarca okumaya doyamadığım Pardayan serisinde tanımıştım. 17. yüzyılda bu işkenceler kaldırılmış denilse de, hak arayanlara vahşi bir hayvancasına zincir vurulmaya başlanmış. Bu zindanlar yüz yıllar boyunca Paris Halkının korkulu rüyası olmuş. Zira içeriye giren bir daha çıkmıyor ve akıbeti bilinmiyormuş. İşte Bastille ile inşaat olarak uzaktan yakından ilgisi olmayan Silivri Ceza Evi, içindeki generaller, bilim adamları, parti başkanları pek çok subay ve gazetecinin hatta halkın oyları ile seçilmiş milletvekillerinin bile tutsak edildiği şu konumuyla, bence aynen bir Bastilledir. Aradaki tek fark 17.yüz yılda zincirleri bedenlere vuruyorlardı 21.yüz yılda düşünceleri zincire vurmak istiyorlar. Bir şekilde susturmaya çalışıyorlar. Unutulan tek şey, aydınlık düşüncelerin asla zincire vurulamayacağıdır. İşte bunu bilmiyorlar. 

Engizisyon mahkemelerine dönüşen Özel Yetkili Mahkemeler Türkiye’yi ortaçağ karanlıklarına götürmekteyken, Sn. Başbakan Erdoğan ise buna ileri demokrasi demektedir. Bu mahkemelerce tutukluların lehinde olan yüzlerce kanıt yok sayılmakta, iddianame de savcılığın görevi iken, lehte delillere hiç yer verilmemektedir. Duruşmaları çok kez izledim. Hâkim ve savcılar birer robot gibi, sanki zamanı doldurmak için orada bulunuyorlar. Sanığa söz hakkı bile tanımıyorlar. Sıkışınca “Seni dışarı atarım tehdidi savuruyorlar. Bu nasıl mahkemedir ya? Bakınız bazı şeyleri anlamamız için bir hukukçu olmamıza gerek yoktur. Mağduru ve müştekisinin T.C Hükümeti olarak saptanmış olan bir iddianamede, Hükümete bağlı kurumlar (Devlet bakanına bağlı TUBİTAK ve içişler bakanına bağlı ve davaya taraf Emniyet Genel Müdürlüğü) yasalara aykırı olarak Bilirkişi olarak iddianamede kabul ediliyorlar. Adalet böyle nasıl sağlanabilir acaba? Neden tarafsız bir bilirkişi olmaz? Neyse ben hukuk işlerine burnumu sokmayayım bunu savunacak yürekli hukukçularımız var Allaha şükür. Silivri Ceza Evi çevresi, çeşitli sendika ve Sivil toplum örgütleri, partili partisiz vatanseverler tarafından adeta ablukaya alınmıştı. Mahkeme solonu daha erken gidenler tarafından dolduğundan o alana yaklaşamadık bile. Askerler önümüzü keserek aldıkları emir gereği sadece boyunlarında giriş kartları olanların girebileceklerini söyleyerek, bizleri bahçe sayılan yere dahi almadılar. İçeride 650 kişi olduğu söylendi. 

Neyse baktık ki içeri giremeyeceğiz basın açıklamasının olacağı yere doğru kalabalık arasından yürümeye çalıştık. Kimler yoktu ki? Hemen hemen oradaki çoğu insanı tanıyordum. İlk önce arkadaşlarımla birlikte Vardiya Bizde’nin kurucusu Sn. Nilgün Doğan’ın yanına gittim. Ayaküstü görüştük. Kendisine CHP İst.İl K.Kollarının selam ve sevgilerini ilettim. Daha sonra açmış oldukları stantta diğer tutuklu komutanlarımızın eşleri ile görüştüm. İnanır mısınız her biri asil, acılarını içlerine gömmüş, gerçek birer hanımefendiler. Onlara hayran oldum. Çünkü ben yürekli kadınları severim. Onurlu bir şekilde ve başları dik adaletin tarafsız işlemesi ve suçları olmayan tüm tutukluların özgürlüklerine kavuşmaları için büyük bir mücadele veriyorlar. 

Oradan bazı dosyalar aldım bunlar dava dosyalarının kısaltılmışlarıydı sanırım. Onları inceleyeceğim birkaç sayfa okudum ve inanın kahroldum. Daha sonraki yazımda mutlaka sizinle paylaşacak Sn. Başbakana soracağım. Belki bilmiyordur diyelim. Yıllardır tutsak olan İşçi Partisi Sn.Doğu Perinçek’in zarif eşi Şule Perinçek ile görüştüm. Eşinden sonra oğlu Mehmet te tutuklanmıştı. Üzüntümü bildirdim. Yanında küçük oğlu Deniz vardı onunla da tanıştık. İnanın bu kadınlar, eşlerinin suçsuz olduklarını bildikleri için yılmayan, mücadelelerini sonuna kadar götürecek çelik yürekli kadınlar. Onlarla gurur duydum. İşte bunlar Atatürk kızları diye düşündüm. Onun yanından ayrılırken beni Türkiye Gençlik Birliği genel başkanı olduğunu söyledikleri bir genç ile tanıştırdılar. Adı İlker Yücel’di. Saçları kırlaşmış gencecik, ufak tefek ama belli ki yüreği çok büyük, cesur birisiydi. Hatırımı sordu ve saygıyla elimi öptü. O sırada gençler var sesleriyle sloganlar atıyorlardı. Gün gelecek, devran dönecek… İnanın gözlerim yaşardı. Burasını anlayabilmek için illaki burada olmanız gerekir. Birkaç metre ileride sevdikleriniz demir parmaklıkların ardında ve siz onları kurtarmak için çabalıyorsunuz. “Orada CHP gençliğini de görmek isterdim açıkçası. Bu dava partiler üstü bir insanlık davası, mücadelesidir zira.” 

Saat 11.30 gibi Mersin milletvekilimiz İsa Gök alkışlarla eylem alanına geldi. Ona ilgi çok büyüktü. Basın açıklamasında her zamanki gibi yürekli ve yerinde güzel bir söylev yaptı. Daha sonra benim SHP zamanındaki eğitim Kurulu Başkanım Prof.Dr. Tolga Yarman ve sırayla birkaç kişi daha konuştular. Çok kalabalıktı, oradan sıyrılıp dışa doğru yöneldim. Birisinin bana seslendiğini duydum. Yeni Parti Kadıköy İlçe Başkanı arkadaşım Gülbindi. O da çok sıkıntılıydı. Parti kapatılmış şimdi dernek kurmuşlar. Onunla da bayağı dertleştik. Bu konuşmaları ileriki yazılarımda kısman anlatabilirim. İşçi partisinden Ankara’dan gelmiş olan Ulusal kanalda Emekten Yana programını yapan Mehmet Akkaya ile görüştüm. Tüm bu görüşmelerimden çıkan ortak payda CHP den daha tutarlı politikalar beklemeleri ve eylemlerde yanlarında görmek istedikleriydi. Eyleme tam katılımın listesi şöyle. Vardiya Bizde Platformu. İşçi Partisi, Yeni Parti, Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Birliği, Türkiye Gençlik Birliği, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Atatürkçü Düşünce Derneği ve Cumhuriyet Kadınları Derneği’nin bazı şubeleri, Cumhuriyet Güçbirliği, TÜMÖD, 68’liler Birliği Vakfı, Onuncu Köy Derneği, Simgesel Eylem Grubu ve Ulusal Strateji Merkezi, Ümit Zileli daha göremediğim çok sayıda katılım vardı. CHP yi temsilen biz Kadın Kolları, erkek üyelerimiz ve Milletvekilimiz İsa Gök vardı. Bu gibi eylemlerde partimizin desteğinin daha çok olmasını ve Türkiye’yi sallamamızı diliyorum. Halkımızın bilmediği gerçekleri böylece daha çok duyuracağımıza ve uyuyanları uyandıracağımıza inanıyorum. Baktığımızda basının susturulduğunu, televizyon kanallarının iktidar tarafından ele geçirildiğini veya tehdit edildiğini bundan ötürü gerçekleri halkın bilmediğini biliyoruz. ODA TV feryat ediyor. “Oda tv olarak hakkımızda hazırlanan iddianame ile CHP’yi etkilemekle suçlanıyoruz. Cihan Kansız’a göre, cumhuriyeti korumak adına CHP’ye birlik önermek ya da CHP’yi ziyaret etmek terör örgütü faaliyeti yürütmek anlamına gelmektedir.”Diyorlar. 

Türkiye ne yazık ki bu hale gelmiş. O zaman halkla daha iç içe olacağız, eylemlerde parti gözetmeden el ele vereceğiz demektir. Yasaklarla, yargısız infazlarla ve de kanun hükmünde kararnamelerle ortaçağ ülkesine dönen vatanımızı tekrardan Atatürk Türkiye’sine döndürebilmek için demokratik olan tüm haklarımızı kullanmalıyız diyorum. Burada Halkın umudu olan Ana muhalefet partisi CHP ye, Kılıçdaroğlu’na ve örgütüne çok büyük bir görev düşmektedir. CHP Atatürk’ün kurduğu ve Cumhuriyetimizi kuran partidir. O zaman ülkeyi bu karanlık günlerden tekrar aydınlığa döndürmek de CHP’ in en büyük misyonudur. Bugün oldukça uzun oldu yazım ama 2 günlük yazdım sizlere. Lütfen böyle kabul edin sevgili okurlarım. Sevgi ve saygılar hepinize. 

 
Toplam blog
: 375
: 801
Kayıt tarihi
: 30.04.08
 
 

İstanbul Kadıköy doğumluyum. Herhangi bir menfaat grubuna bağlanmadan, açık fikirli, dürüst, önya..