Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Temmuz '11

 
Kategori
Güncel
 

Kan ve ölüm üzerinden siyaset!

Kan ve ölüm üzerinden siyaset!
 

BDP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel 1996 yılında Tunceli merkezde, bir bayrak töreni sırasında vücuduna sarılan bombalarla askerlerin arasına dalan ve bunları patlatarak kendisinin ve 8 askerin ölümüne neden olan canlı bomba Zeynep Kınacı'yı anma töreninde şöyle demiş: " Onun mücadelesini kendi mücadelemiz olarak görmeliyiz. Bugün rahat siyaset yapmamızı 30 yılda hayatını kaybeden 18.000 gerillaya borçluyuz!" 

Demek Sabahat hanım ve arkadaşları, meşru bir hak mücadelesi vermek istemişlerdi de birileri onların karşısına geçip, "18 bin gerilla ölmeden rahat siyaset yapamazsınız" demişlerdi. Bu nedenle onlar da ölmüşler ve öldürmüşlerdi! Şimdi artık "rahat siyaset" yapıyorlar! Canlar gidiyor, hayatlar bitiyor ama ölüler üzerinden politika sürüyor! 

Derin yapının, kanın durmasını istemediği bölgede demokrasiden ve barıştan söz ediliyor. Ne var ki, takip edilen istikametin demokrasiyle ve barışla uzaktan yakından ilgisi olmadığı görmezden geliniyor. Terörü ve onun hapisteki liderini kutsayarak barış aranıyor. Kurulan her teşkilatın, her hayalin içine, "demokrasi" kelimesi yerleştiriliyor. Demokratik özerklik, demokratik çözüm, demokrasi platformu, Barış ve Demokrasi Partisi, vs. 

Halen aşiret düzeninin geçerli olduğu, insanların birey haline gelemediği, iradelerin emir komutaya bağlı olduğu güneydoğda demokrasi ve özgürlük olacakmış! Kanaatimce buna, söyleyenler bile inanmıyor. Gerçek ne derse desin, insanlar çıkarlarına bakıyor. Eğer mevcut düzen, hakimlerin saltanatını sağlıyorsa özgürlük ve demokrasi onları zerre kadar ilgilendirmiyor. İlgilendirmez de... 

Örnek mi istiyorsunuz? Bu dünyada halktan tek bir oy almamış, "halk iktidarları var!" Ülkemizde, özgürlüklerden bahseden, fakat bunun nasıl olacağını dert etmeyen demokrasi havarisi dedeler ve aşiret önderleri var. 

Kameraların karşısına geçip, "barış, demokrasi, özgürlük" diye bas bas bağırdıktan sonra, KCK elemanlarını sokaklara sürüp ortalığı yangın yerine çevirmekle, dükkan kapatttırıp araba yaktırmakla barış ve huzur nasıl sağlanır bimiyorum. 

Askerlerin arasına dalıp kendini patlatan Zeynep Kınacı'nın çok büyük ihtimalle herhangi bir mücadelesi yoktu. İntihar ederek, kürt halkını cebberrut yönetimden kurtarıp özgürleştirmek gibi bir ideali ve iddiası da yoktu. O sadece hem nalına, hem mıhına vuran, görünüşte kürtlerin hukukunu savunan esasında ise, Türkiye üzerinde emeli olan yerli ve yabancı şerirlere taşeronluk yapan PKK örgütünün seçilmiş bir fedaisiydi. Bir emir kuluydu. Vücuduna bombaları sardılar, askerlerin arasına saldılar. Yani git ve öl, dediler o da gitti ve öldü. Bunun göklere çıkarılacak, yüceltilecek bir tarafı yoktur. En başta din intiharı yasaklamıştır. Buradan bazı, "islami örgütlerin" ne kadar islami olduğunu da anlayabiliriz. 

Aynı törende bulunan Hasip Kaplan, "Terörist dediğiniz bizim kahramanımız" demiş! Evet bir insana "ya öyle, ya böyle öleceksin!" şeklinde iki seçenek sunar, diğer yolları da kaparsanız o, birinciyi seçip, "hain" olacağına ikinciyi seçip, "kahraman" olacaktır. Böylece o, gençliği, hayalleri ve umutlarıyla birlikte toprağa girecek, siz de yüzsüzce yaşamaya devam edeceksinizdir. Bunun adına da demokrasi mücadelesi diyeceksinizdir! Kime demokrasi ise? Vicdanları yerine talimatla hareket edenler kendilerini sorgulayamazlar.

Varlığını kan ve ölüme borçlu siyasetin insanı ulaştırabileceği nihai menzil bir ateş çukurudur. Ve bu çukur, otuz yıldır kürt, türk, arap, çerkes, müslim, gayri müslim demeden önüne geleni yutmuştur. Eğer yazılıp çizilenler doğruysa bu kahrolası siyaset, 40 bin cana malolmuştur. Senelerdir bu ülkenin insanlarına cehennemi yaşatmıştır. Ucu derin ve kirli ilişkilere dayanan, tavşana kaç tazıya tut tezgahında kotarılıp sunulan ve hala yürütülmeye çalışılan bu kanlı politika, en çok ta "kendini kürt" olarak tanımlayanları vurmuştur. 

Onları ceza evlerinde çürütmüş, pislik yedirmiş, köylerinden çıkarmış, kurşuna dizip çukurlara atmıştır. Benimsenen bu kanlı anlayış, sadece gerilla denilen insanların canını almamıştır. Bir o kadar da askerin, polisin, (kadın ve çocuklar dahil) sivilin hayatına malolmuştur. Şehir merkezlerine bombalar konulmuş, baskınlar düzenlenmiş, yollar kesilmiş, yolcu otobüslerinden alınan günahsız insanlar öldürülmüştür. Kürt önderlerin neden bu kadar aymazlık içinde olduğunu, kendilerine hiç bir iktidarın göstermediği müsamahayı gösteren Ak Parti Hükümetine neden bu kadar düşmanca yaklaştıklarını anlamak zordur. 

Kendi ölüsüne ağıt yakanlar başkalarınınkine kör ve sağır kalmıştır. Zeynep Kınacı, Hasip beye göre "bir kahramandır" da acaba, onun öldürdüğü sekiz asker nedir? Onlar Zeynep'e, Hasip'e, Sabahat'a ne yapmışlardır? Ya da Hasip bey ve zihniyetindekiler, şehit erlerin kendilerine ne yaptığını düşünmüşlerdir? 

Doğrusu onlar, hiç bir şey düşünmediler. Sadece aldıkları talimatı uyguladılar. Konuştular, Apo'yu ve PKK'yı göklere çıkardılar, kürt gençlerini sokağa döküp, ortalığı yangın yerine çevirerek kürt/türk düşmanılığının bir iç savaşa dönüşmesi için ellerinden geleni yaptılar 

Yıllardır kanı, ölümü ve katli kutsadılar. Belki kendileri bu yolla prestij kazandılar. Mış gibi yapıp, bulundukları pozisyonlarını sağlamlaştırdılar. Peki, temsilcisi olduklarını iddia ettikleri kürtlere ne kazandırdılar? Hapis, ölüm, zulüm, işkence, sakat kalan bedenler ve acı... bir de ülke çapına yayılmış düşmanlık!... Bravo doğrusu! İnsan, ancak bu kadar becerikli ve marifetli olur! 

Acaba kan akıtmadan, ölmeden, öldürmeden, pis ilişkiler içine girip toplumu kandırmadan gerçeklere dayalı dürüst bir siyaset yapılamaz mıydı? Yapılamazdı. Çünkü derin mahfiller buna izin vermezdi. Zira, PKK, KCK dahil, onların vazifesi taşeronluktu. 

Eğer devlet, "iyi saatte olsunların" hoşlanmadığı bir istikamete yönelirse hükümet, kürtler için hayırlı bir uygulama yapmaya kalkarsa, irtica veya PKK terörü devreye sokularak cinayetler işlenecek ve sistem eski rotasına döndürülecekti. Gerektiğinde, KCK da sokakları yangın yerine çevirerek gerilimi artıracaktı. BDP gibi siyasi partiler ise, "barış ve demokrasi!" laflarının arkasına gizlenip şiddeti ve cinayetleri siyaset alanına taşıyarak meşrulaştıracaktı.

Böylece derin yapıyla, onun uzantılarının çıkarları korunacak, işin içinde olan herkes bu tezgahtan payına düşeni alacaktı. Galiba son zamanlarda bu biraz zorlaşmaya başladı. Takke düşmese bile yerinden oynadı. Artık kel görünüyor. 

Resim: trabzonhaber.com.tr 

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..