Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ekim '09

 
Kategori
Futbol
 

Kanaryafobi ya da öğrenilmiş çaresizlik

Kanaryafobi ya da öğrenilmiş çaresizlik
 

Kanaryafobi


Ligimizin en önemli derbilerinden birisi daha tüm gerilimi ve heyecanıyla gelip geçti. Sonuç açısından son on yılda oynanan Fenerbahçe – Galatasaray karşılaşmalarından pek farkı olmasa da maçı izlediğim grup içinde –ki bu grupta Beşiktaşlı ve Trabzonsporlular da vardı- hayret uyandıran daha çok Galatasaraylı futbolcuların Kadıköy’e geldiklerinde büründükleri ruh hali oldu. Hatırlayacaksınız, bu maça ilişkin hafta arasında kaleme aldığımız analizimizi aşağıdaki cümlelerle bağlamıştık:

“Gördüğünüz gibi işin içinden çıkabilmek kolay değil. Galatasaray ilk 20 dakikadaki Fenerbahçe fırtınasını durdurabilirse şansını artırır. Aksi halde 70'ten sonra ancak beraberlik için saldırır.”

Yukarıdaki savlardan yola çıkarak maçı ele aldığımızda Galatasaray’ın ne ilk 20 dakikadaki Fenerbahçe fırtınasını durdurabildiğini ne de beraberlik için saldırması gereken dakikalarda tempo yapabildiğini görüyoruz. Taraftarı tarafından sahada on hatta dokuz kişi kalmış olsa bile ancak Fenerbahçe kalesine saldırdığı esnada gol yiyebileceği kabulü yapılan sarı-kırmızılı takım, maç 2-1 iken sahasından çıkamayarak üçüncü golü yedi. Sarı-kırmızılı renklere gönül verenler alınmasınlar ama bu durumun psikolojideki karşılığı öğrenilmiş çaresizlik. “Saldırsam da savunsam da golü yiyip yenileceğim.” düşüncesini camianın kanıksamış olması da enteresan. Bunun anlamı Kadıköy’de Fenerbahçe galibiyetlerinin rutin halini almasından başka bir şey değil. Son on yıl çok açık.

Maçın gidişatında psikolojik faktörlerin teknik-taktik hamlelere oranla çok daha fazla belirleyici olduğunu düşünüyorum. Yine maç öncesi düşüncelerimizden bir tanesi Fenerbahçe’nin skor üstünlüğünü bir şekilde ele geçireceği ve son 20 dakikada fizik erozyonun da etkisiyle sahasına çekileceği idi. Maçı izlediğimizde Fenerbahçe’nin son 20 dakikada yarı sahasına çekilmediği gibi oyunu forse eden taraf olduğunu gördük ancak bence bu durum Keita’nın neden olduğu bir illüzyon idi. 74’te kırmızı kartı sonuna kadar hak eden bir kroşe ile kendisini oyundan attıran Keita aynı zamanda Fenerbahçe’nin maçı kazanacağına dair inancını pekiştirirken, takımını da kendi birinci bölgesindeki cenderenin içine soktu. Oysa Roland Koch’un varlığına rağmen Fenerbahçe’nin bu sezon fizik kalitesini beğenmeyenlerden biri olarak, maçın 11’e 11 devam etmesi halinde son dakikaların Galatasaray baskısıyla geçilebileceği fikrindeydim. Anlayacağınız bu maç için maskelenmiş olsa bile Fenerbahçe’de biraz da yoğun maç programının getirmiş olduğu kondisyon eksikliği olanca şiddetiyle devam ediyor. Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, ilk haftalarda arka arkaya yaşanan kas sakatlıkları sonrası antrenman dozunun düşmüş olabileceği ilk akıllara gelen sebep.

Son paragrafı maçın önemli aktörlerinden Leo Franco’ya ayırmak istiyorum. Real Mallorca ve Atletico Madrid’de 301 maç kaleyi koruduktan sonra sezon başında Galatasaray’a gelen “Leonardo Neoren Franco”, Şükrü Saraçoğlu Stadına çıkınca PAF takımından gelen acemi kalecilere döndü. Bunun en önemli sebeplerinden birisi de İspanyol kaleci ile önündeki iki Türk stoperin (Servet – Gökhan Zan) hiçbir şekilde birbirlerine güvenmemeleri ve birbirlerinin huyunu suyunu bilmemeleri. Sezon başında da yazdım, şimdi tekrar ediyorum. Galatasaray önümüzdeki ilk transfer döneminde Gökhan Zan’ın yerine üst düzey bir yabancı stoperi kadrosuna katmak zorunda. Fenerbahçe’yi yenmek için değil, daha dengeli bir savunma bloğu kurmak için. Yoksa sarı-kırmızılılar için Kadıköy’de Fenerbahçe’yi yenmenin ütopya halini aldığının ben de farkındayım.

 
Toplam blog
: 235
: 717
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Yazar 1976 yılında İstanbul'da doğdu. Tüm eğitim ve öğretim hayatını burada tamamlayarak, 1999 yı..