Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Haziran '07

 
Kategori
Kitap
 

Kanıtı olmayan gerçekler

Kanıtı olmayan gerçekler
 

Künye

Kanıtı Olmayan Gerçekler, editör: John Brockman, çeviren: Duygu Akın, NTV Yayınları, Mayıs 2007, 258 sayfa.

Önsöz

Başlık ‘Kanıtı Olmayan Sezgiler’ olmalıymış.

Kitapta çeviri sorunları var.

İngilizce konuşulan dünyada konusunun en iyisi 100 küsur kişi seçilmiş ve onlara şu soru sorulmuş:

“Öyle olduğunu sezdiğiniz ama kanıtlayamadığınız nedir?”

Alıntı ve yorum sırasıyla gidildi.

Tüm yazarlar irdelenmedi. Bu; örneğin dünya dışı zeka konusundaki 10’un üzerinde düşüncedeki yinelenmelerden veya söyleneni cidiye almamaktan dolayıdır.

Martin Rees

İnsan sonrası evrim akıl ile yönlendirileceği için, insanın ortaya çıkışına neden olan değişikliklerden çok daha hızlı ilerleyecektir. (S: 2)

Hayır. Böyle bir gereklilik yok. Öyle olabilir ama böyle bir gereklilik yok.

Ray Kurzweil

Başkasından alıntıyla: Işık hızı 108 üzerinden 4, 5 artmış olabilir. (S: 4)

Mümkündür.

Sözde boşluk solucan delikleri üretiyor. (S: 6)

Mümkündür.

Işık hızı aşılacaktır. (S: 7)

Kesinlikle evet.

Douglas Rushkoff

Evrenin bir amacı ve yönelimi olduğuna inanıyorum. (S: 8)

Amacı olamaz ama yönelimi olabilir, çünkü kuralları var. Teoloji ve teleoloji aynı şeydir. İnsan, varoluşunu kendisi ve birden çok biçimde yöneltti bile.

Anlam, insanlık için bir koşul değil, yan ürün de olabilir. (S: 9)

Zaten öyle, özellikle de yaşamını belli ideallere bağlayanlar için. Anlam bir araç, bilimsel paradigma sıçramaları amaç sayılabilir.

Uygarlık tarihinin en büyük adımları hep ortak çalışmanın ürünüdür. (S: 9)

Külliyene yakın yanlış. Einstein kimseden yardım veya destek almadı. Bilimciler masa başında tek başlarına çalıştılar. Ekip olanlar da oldu ama olmayabilirdi de.

Richard Dawkins

Tasarım evrimden önce gelemeyeceği için, evrenin temelinde yatan şey olamaz. (S: 10)

Birçok hata birarada: Şu anda tasarımlı bir evrimdeyiz. Tasarımsız evrim de olabilir, olmuştur da. Zaman boyutu evrensel değildir. Evrenin temelinde yatan bir şey olması gerekmez. Evrenin kurallarının olması da, bu durumla çatışmaz.

Chris Anderson

Faşizm ile yaşayan-marksizmin liselerde seçmeli ders olarak okutulmasını kabullensem iyi olacak. (S: 11)

Aynen öyle. Kapitalizmin demokrasi yalanını kimse yutmuyor, zenginler hariç, haa bir de safdil bilimciler hariç.

Carolyn Porco

Yakında ... gelişmiş bir uygarlıktan gelen akıllı sinyalleri keşfedebiliriz. (S: 17)

Diyelim keşfedildi. Ne olacak? Bu işi yapan G-8 ülkelerinin hiçbiri Dünya’daki geri kalan 192 ülkeyle iletişim kurmak peşinde değil. Kendilerinden daha akıllı canlıları ne yapacaklar? Shevek’in dediği gibi: “Söyleyecek neyiniz var?”

Paul C. Davies

Yaşam gerçekten tuhaf bir olay ise, gerçekleşme olasılığı öyle düşük olurdu ki trilyon kere trilyon kere trilyon gezegen arasında ancak 2 kez ortaya çıkardı. (S: 19)

Bilimcilerde kantarın topuzu kayık. Ne imkansız, ne de öyle adım başı raslanan sıklıkta. 100 milyar gökadada 100’er milyar yıldız var ki 10 üzeri 22 yıldız eder. Burada sorun, bulunacak Dünya türü kayaç gezegenlerin ne kadarının yaşanabilir duruma ve nasıl getirileceğidir. Örneğin, Mars’ta yaşanabilirliği sağlamak şimdiki olanaklarla kaç yıl alır? Soru böyle, yanıtlanabilir biçimde sorulmalı, en azından bir bilimci böyle yapmalı.

Karl Sabbagh

İnsanınkine benzer bir matematiğe gereksinim duymayacak varlıkları hayal edemiyor olmam, onların varolmadığı anlamına gelmez. Ne var ki kanıt olmaksızın inandığım şey budur. (S: 23)

Matematiğin bir dil olduğunu, tam değil, epeyi eksik olduğunu, sistematikleştirilmemiş olduğunu, kaplamında ve kapsamında süreksizlikler, çelişkiler olduğunu bilimciler gözardı ediyor. Düşüncesel haritamız henüz eksik, yani düşünen insan henüz tamamlanmadı. Bir de tabii ki Yeryüzü’nde birbirini anlamayan 6.000 dil ve halk olduğunu ve matematik dillerinin de pekala bu kadar olabileceğini bilimciler yine düşünmüyor. ‘Fermat’nın Son Kuramı’nın gösterdiği üzere, matematikçiler birbirlerinin altalanlarını, kullandıkları jargon farklılığı nedeniyle, biraraya getirip birbiriyle ilintilendiremiyor.

J. Craig Venter

DNA, RNA ve karbon bazlı yaşam, su bulduğumuz ve doğru gereçlerle araştırma yaptığımız her yerde karşımıza çıkacaktır. (S: 24)

Karbon bazlı yaşama evet ama DNA’ya ve RNA’ya hayır. Dünya’ya özel bazı koşullar nedeniyle, hücre ve çekirdek oluştu. Çekirdek ve mitokondrilerin bir zamanlar bağımsız canlılar olduğu kabul ediliyor. Sonradan oluşan sembiyöz, Dünya dışı koşullarda ortaya çıkmayabilir.

Maria Spiropulu

Uzayzamanı laboratuvarda öyle başarılı bir biçimde parçalarına ayrıştırabileceğiz ki yerçekimi denetimli ortamda incelenip anlaşılabilecek ve kütleçekimsel parçacık fiziği, tanınan alanlar arasındaki yerini alacak. (S: 29)

Atomu parçalamanın insan türünün sonunu getirebilir olması sonucu gibi, uzayzaman parçalanırsa, Evren’in tamamına çıkabilecek ölçekte bir yerzaman parçası başkalaşabilir, yani boyut-değilleşebilir ki öyle olacağını sezen çok.

Ian McEwan

İnandığım ama kanıtlanamayacak olan şey, ölümümden sonra bilincime ait hiçbir şeyin varlığını sürdürmeyeceğidir. (S: 37)

Yanılgı. Bunları söyleyen kişi bir yazar ve o öldükten sonra da, bilincinin ürün olan o kitaplar yaşayacak. Zaten insanın tüm soyutlamaları ve kültürü icat etmesinin nedeni bu: Çocuk yapmakla aynı dürtü: Ölümden sonra da sürmek. Bir de bedensel ölümün bilinç ölümünü de getirdiği kanıtlanacak bir şey değil ama kanıtı varsayılır, çünkü ölü ve yaşayan (yani bedensiz ruh) hiçbir örnek yok.

Rebecca Goldstein

Doğanın bilim üzerinden asla ulaşamayacağımız birtakım özellikleri olduğuna inanıyorum. (S: 89)

Bu bilimle evet. Tamamlanmış bilimle hayır. Bilimsel yöntemin eksikliği, Gödel kuramından dolayı değil, daha birçok boş alanı içerdiğinden dolayıdır: Eksik haritalar doğru yol göstermez.

Stuart A. Kauffman

Bir sonraki adımda gerçekleşebilecek şeylerin çeşitliliği, her durumda olabildiğince artış gösterir. (S: 91)

Bu dördüncü termodinamik yasasıyla değil, kaos matematiğiyle açımlanan bir durum. Çok basit: Evrende birebirlik yok, o tıpkı Aristo Mantığı ve Euclid Geometrisi gibi, tutarlı, kanıtlanabilir ama epeyi durumda geçersiz bir varsayım.

Terrence Sejnowski

Tahminime göre, eski anıların subsratları hücrelerin içinde değil, dışında, yani hücre dışı alanda yer alıyor. (S: 100)

Gayet mümkün. Böyle dış alan beyinde bol, çünkü iç alan yalnızca % 1 oranda yer kaplıyor. Ancak şu var: İnsanlar bu sığanın çok azını kullanmayı biliyor.

John Horgan

Nörobilimcilerin, beynin gizli dili olan sinir kodunu hiçbir zaman insanların düşüncelerini izinsiz okumaya yetecek kadar çözemeyeceklerini inanıyorum. (S: 102)

Bu yapıldı bile. Üstelik o bunları söylediğinde yapılmıştı. Bilinemezcilik, işte böyle yanıltıyor kişiyi: Bilinenleri bilmeden, bilinmeyenlerin bilinemeyeceğini savunduruyor.

Donald D. Hoffman

Uzayzaman, madde ve alanlar, asla evrenin temel öğeleri olmayıp, daima bilincin daha önemsiz içeriklerini oluşturdular ve varlıkları hep bilince dayalı oldu. (S: 95)

Tam bir düşünce kakafonisi. Madde insan bilincinden bağımsız olarak var. Adı geçen sözcükler yalnızca bir dilin parçaları.

Daniel Gilbert

Çok uzak olmayan bir gelecekte, her tür bilinçlilik izlenimini yaratan, her anlamda bizler gibi davranan yapay sistemler üretebileceğiz. (S: 109)

Neden böyle bir gereklilik olsun ki? Elektronik hesap makinelerimiz parmak sayar gibi yapıyor mu? Nedir bu antropomorfizm?

Bilinçlilik konusuna gelince, yukarıdaki satırların yazarı da dahil, birçok bilimci bir bilinçsizlik izlenimi yaratıyorlar.

Todd E. Feinberg

İnsan ırkının, gelişmiş düzeydeki bir bilgisayarın bilinç sahibi olduğu kararına hiçbir zaman varmayacağına inanıyorum. (S: 111)

Yine aynı saplantı. İronik olan, bir öncekinin tam tersine bir önermede bulurken, tam da onun gibi düşünüyor olması.

Nicolas Humphrey

İnsan bilincinin ... bir illüzyon olduğuna inanıyorum. (S: 115)

Gerçeğe en yakın sav bu. Bilinç denilen şey, kültürün ve zihin ortak bir sahte görüntüsüdür. Hayvanlar da kendi varlıklarını ayırsayabiliyor. İnsanda soyut düşünme olduğu için kendini çok fazla soyutluk içinde konuşlandırıyor ve tanımlıyor. Yıllarca benliksiz yaşayan biri olarak, bunu rahatça söylüyorum.

Paul Bloom

Ahlaki akıl yürütme gelişiminin, matematiksel akıl yürütme gelişimine benzer bir süreç olduğuna inanıyorum. (S: 145)

Bunu şu biçimde dile getirebilirim: Ahlaki ve matematiksel mantık / uslamlama biçimim birbirine oldukça benziyor. Tamamen çıkarsama öyle gerektirdiği için, bazı değer yargılarımdan vazgeçmişimdir. Yazarın kastettiği bu mu, emin değilim.

William H. Calvin

İnsan bilinci, bir kalite kontrol becerisine sahip, yapılanmış zekadan başka bir şey değil... (S: 148)

Aşağı yukarı doğru. İnsan bilinci aşağı yukarı bir kompozisyon yalnızca. En önemlisi belleğin ve temel duyu-dillerin kompozisyonu. Ben kendiminkileri düzenlerken bir yerleri kaçırdım sanırım ya da ölüm yaşamışlığımın içgüdüsü bir oto-refleks ile öz-düzenleme yarattı.

Stanislas Dehaene

İnsan beynini diğer primatların beyinlerinden ayıran farklılıkları fazlasıyla küçümsediğimize inanıyorum. (S: 152)

Bunu şöyle söyleyebilirim: İnsan beyninin fazla olanakları gerçekten sonsuza gidebilir. Düşünün ki içsel ve dışsal hiçbir destek almadan beynimin ürünlerine bir bakın. Bunun 3 katını yapmış olabileceğimi şimdiden biliyorum. Peki ya saatta 1.000 sayfa okuyabilseydim? Ya gerçekten okunabilecek 100.000 kitap olsaydı? 10 üzeri 6 paragrafın etkileşiminden 10 üzeri 5 paragraf çıkarsadım. Ya benim gibi 10, 100, 1.000 kişi daha olsaydı, onlarla etkileşseydim? Yani, bu kitabın yerine getirilmeyen asıl hedefi olan, imkansız şeyleri düşünenleri beyin fırtınası için biraraya getirselerdi? Tüm bunları insan beyni yapıyor, şempanze beyni değil.

Alex Pentland

Ortak bir zihnin parçası olup, yine de bireysel bilinç sahibi olmak nasıl bir şeydir. (S:158)

Okurken ve yazarken hem bu, hem de bunun tam tersi bir duyumsama taşıyorum. Tamam, bu beyin benim ve biyolojik izolasyon nedeniyle, varlığım tekil ama okuduğum diğer iyi düşünceler ortak bir bilinci temsil ediyor ve ben ona aitim, vurguluyorum, sahip değilim, aitim.

David Gellernter

Bilişsel tayfın fizyolojik mekanizması ve genetik temeli nedir? (S: 170)

Bilişsel gelişimin bir noktadan sonra fizyolojiden ve genetikten bağımsızlaştığı kanısındayım ve bunu kanıtlayamam. (Bu kitaba uygun ilk önermem bu oldu.) Paragraflararası etkileşim olarak tanımladığım, örneğin Aristo-Lao Tzu sentezi veya Aristo notasyonunun değiştirilmesi türü artı değer (farklı ve yeni) düşüncelerin bilişsel sürecinde fizyoloji veya genetik rol oynamıyor, onun yerini kültür alıyor. Bu kitapta epeyi yazarın başka terimlerle savladığı, insanın dışsal belleği durumu mevcut ki ben ona ‘bir kültürde bilinen ama ona ait hiçbir zihinde bilinmeyen’ diyorum ki yukarıdaki 2 terimin ikisi de 2.500 yıllık ve o kadar süreden sonra ancak bende tezahür ediyor ve bunun için gerekli kültürel önkoşullar vardı, zihinsel önkoşul da vardı, düşünceye karşı oluşan duygusal direncin ve sürtünmenin belli bir kritik eşiğin altına azalması gerekti.

Marc D. Hauser

Başka gezegenlerde akıllı yaşamı keşfettiğimizde, bilgisayımı gerçekleştiren materyalleri farklı olsa da, onların da aynı hüneri kullanarak açık-uçlu ifade sistemleri yarattığını ve böylece evrensel bilgisayım sürecini ortaya çıkardığını göreceğiz. (S: 171)

Hiçbir biçimde katılmıyorum. Kanıtım matematik ve mantık tarihi. Euclid dışı geometriler ve Aristo dışı mantıklar hepi topu son yüzyıldır tasarlanıyor. Topoloji üzerinden meta-matematik ve meta-mantık gerçekleştirilecek ve o zaman bambaşka bir dile geçeceğiz.

Brian Goodwin

Doğa ve kültürün, yazılı ve sözel dil, bilinç ve etik gibi insani niteliklerle birbirinden ayrılmış iki farklı alan olarak değil, bütünsel tek bir süreç olarak anlaşılabileceğine inanıyorum. (S: 174)

Tümüyle yanlış. Bugün hala Amazon’da yağmur suyu ve muzla beslenip, sayıyı keşfetmemiş insanlar var. Doğal olan onlar, biz doğadan koptuk. Burada 1. Dünya’yı kastetmiyorum, yazıdan itibaren doğadan koptuk.

Leo M. Chapula

İnasn beyni evrenin en karmaşık yapısıdır. Evrimin bu şahane ürünü sayesinde, fizik dünyayla ilgili keşfedilebilecek ne varsa, eninde sonunda keşfedeceğiz; tabii, felaket cinsinden bir olay türümüzü sonlandırmazsa. Bu nihai amaca ulaşmanın en iyi araçlarını bilim sağlayabilir. (S: 178)

3’ü de yanlış. Bu bilim herşeyi bilmemizi sağlayamaz, bu kitap bunun kanıtı. Bu dil ve bu gövde de herşeyi bilmemizi sağlayamaz, evrimöte gerekiyor. İnsan beyni karmaşık ama bu biçimiyle eksik.

Jean Paul Schmetz

Bir ekonomi teorisyeni olarak ‘Ekonomi 1001’ dersinde okutulan düşüncelerin çoğunun yanlış olduğunu, ileride kanıtlanacağına inanıyorum. (S: 203)

Bunu söylediğimde 1979’du. Ancak kanıta kani değilim. Bulutların basit formu yoktur, form üzerine bir argümantasyon bulutlara uygulanamaz. Ekonomi de öyle: Gürültüsü bilgisinden fazla bir sinyal sistemidir.

Nassim Nicholas Taleb

Tarihin dinamiğini kavradığımız yanılgısıyla... (S: 205)

Al bir agnostik daha. Beş yüz ve beş bin yıllık sistemler denklemlenmiş, adam hala ne diyor?

Kevin Kelly

... bedenimizin her bir hücresindeki DNA’nın diğeriyle % 100 aynı olmadığı bilgisi ... araştırmaya değer. (S: 211)

Bu zaten gözlendi ve kanıtlandı.

Lee Smolin

Kuantum mekaniğinin sonul bir kuram olmadığına inanıyorum. (S: 226)

Ben de. Görelik kuramının da.

Carlo Rovelli

Zamanın olmadığına ... inanıyorum. (S: 236)

Ben de. Daha doğrusu zamanın başka bir şey olduğunu zaten yaşıyorum. Doğrusal olmayan zamanlar tanımlamam yazılı olarak duruyor.

Kai Krause

Zen’in yanlış olduğunu her zaman hissettim... (S: 248)

Ben hem Zen’in yanlışlığını, hem de doğruluğunu kezlerce yaşadım. Zen bu durumda tanımsal bir çelişki içermiyor, çünkü erdem erdemsizliktir. Zen Zen’sizliktir. Sonsuz olmayan yol yol değildir.

Saptamalar

Buna inanmakta güçlük çekiyorum ama NEK’te yazdıklarım çok daha fazla NEK.

Eğer Batı dünyası, yani G-6 dahi diye bunları çıkardıysa, Çin ve Hindistan sevinçten uçmalı.

Kültürlerin açmazlarının (dönüp dönüp kafayı vurulan) kısırdöngüsel bir duvar olduğunu bu kitap sayesinde bir kez daha anladım. Batı dünyası beynini gömmüş.

Kitabın en güzel yanı, az sayıda aynı konuda birbirine tümüyle karşıt düşüncelere yer vermiş olması. Eksiği de, önsözde yazılmasına karşın, bunları biraraya getirip tartıştırmaması. Kesinlikle çokseyredilir bir televizyon programı olurdu.

Ölümden söz edip, ölümsüzlükten söz etmemek, hem yazarların geri kalmışlığını, hem de cesaretsizliğini gösteriyor.

Ele alınmış olan konular asıl dağarcığın çok küçük bir kesri. Yazarlar sanki global gündemi bilmiyormuş, hatta gazete bile okumuyormuş gibi davranmışlar.

En önemli çıkarsama gösterge: Uzmanlık, insanları kognitif ve informatik olarak bulunduklarından daha geriye götürüyor. Batı dünyası aykırı olanı söyleme, ondan önce de düşünme ruhunu yitireli epeyi olmuş. Örnek: İnsan türünün Amerikalar’a 14.000 veya 32.000 yıl önce geçmiş olması, hangi paradigmayı yerinden oynatacak ki? Aynı konuda bir örnek düşünce şu: İnsanların Avustralya’ya teknesiz ama ağaç dallarına tutunarak ve kendileri yüzerek, akıntıyı izleyerek, 100 kilometreye kadar olan mesafelerde göz temasını kaybetmeyerek, diziler ve silsileler halinde geçmiş olması ki bu da benim bir NEK’im. Buradaki NEK şu: Yüzmekle tekne arasında ara çözümler de var.

Kitapta çok fazla agnostizm ve çok fazla teizm var. Bilimcilere yakışmıyor.

‘Scientific American’da editörlerin 1980’lerde değişmesinden sonraki editöryel değişimin de gösterdiği üzere, bilim de durup dururken kendini bir Orta Çağ’a sürüklüyor, çünkü kültür öyle yapıyor.

Tarih ve evrim üzerine doğru dürüst tez yok.

Çıkış

Kitap okunası bir kitap.

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..