Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ağustos '08

 
Kategori
Kültür Turizmi
 

Karadeniz turu 6. gün

Karadeniz turu 6. gün
 

Sümela Manastırı-Trabzon



Tarih: 14/08/2008


Hotel Büyük Sümela’dan çıkışımızı yapıp ilk gezi durağımız olan Sümela Manastırı’na doğru yol alıyoruz. Otobüsümüz bizi belirli bir yere kadar getirdi. Buradan minibüslerimize binip yolculuğumuza devam ediyoruz. Minibüslerle yolculuğumuz tamamlanıyor ve Sümela’ya çıkmaya başlıyoruz. Uzaktan bize merhaba diyor adeta bu muhteşem eser. Kısa bir çıkıştan sonra Manastır’a varıyoruz.


Sümela Manastırı’nın yapım tarihi bilimsel verilere göre 13. yüzyıla dayanmakta.

1204 tarihinde kurulan Trabzon Kommenosları Prensliği'nde III. Alexios’un(1349-1390) zamanında manastırın önemi artmış ve fermanlarla gelir sağlanmış. III. Alexios’un oğlu III. Manuel ve sonraki döneminde de Sümela yeni fermanlarla zenginleştirilmiş. Sümela Manastırı’nın 18. yüzyılda bir çok bölümü yenilenmiş, bazı duvarlar fresklerle süslenmiş.

19.yüzyılda büyük binaların ilave edilmesi ile manastır muhteşem bir görünüm kazanmış, en zengin ve parlak dönemini yaşamış. Trabzon’un 1916-1918 yılları arasında Rus işgali sırasında manastıra el konulmuş, 1923’ten sonra tamamıyle boşaltılmış.

Sümela Manastırı’nın başlıca bölümleri; Ana kaya kilisesi, bir çok şapel, mutfak, öğrenci odaları, misafirhane, kütüphane ile kutsal ayazma. Bu yapılar topluluğu oldukça geniş bir alan üzerinde inşa edilmiş. Manastırın girişinde su getirdiği anlaşılan büyük su kemeri yamaca yaslanmış durumda. Dar ve uzun bir merdivenle manastırın ana girişine ulaşılmakta. Giriş kapısının yanında muhafız odaları bulunmakta. Buradan bir merdivenle iç avluya inilmekte. Solda, manastırın esasını teşkil eden ve kilise haline getirilen mağaranın önünde çeşitli manastır binaları bulunmakta. Yine sağda yamacın ön yüzünü kaplayan büyük balkonlu keşiş odaları ve misafir odaları olarak kullanılmış ve 1860 yılına tarihlenmiş. Avlunun etrafındaki binalarda odalardaki dolapları, hücreleri, ocakları ile Türk sanatının etkileri de görülmekte. Manastırın ana ünitesini meydana getiren kaya kilisesinin ve ona bitişik şapelin iç ve dış duvarları fresklerle donatılmış. Kaya kilisesinin içinde avluya bakan duvarlarda III. Alexios dönemine ait fresklerin varlığı tespit edilmiş. Şapeldeki freskler ise 18.yüzyıl başlarına tarihlenmekte. Manastırdaki fresklerde işlenen başlıca konular İncil’den alınmış sahneler, Hz. İsa ve Meryem Ana’nın hayatı ilgili tasvirler.


Buraya biz zor ulaşırken zamanında böyle bir yapının nasıl inşa edildiğini tasavvur etmeye çalışıyoruz.Sabah iyi ki Ramazan bizi erkenden buraya getirmiş; kısa bir süre sonra dolup taşmaya başladı bu mekan.


Gezimizin ardından minibüslerimize binip Sümela Sosyal Tesisleri’nde soluğu alıyoruz. Dere kenarında oldukça hoş bir dinlenme yeri burası.


Kısa molamızın sonrasında otobüsümüze binip Gümüşhane’nin Torul İlçesi’nde bulunan Karaca Mağarası’na doğru yol alıyoruz.Bir müddet sonra yol keskin virajlı bir dağ tırmanışına dönüyor. Muhteşem bir dağ manzarası bize eşlik ediyor. Mağara’ya varıyoruz; dışarıda kavurucu bir sıcak var, ancak içerisi serin ve ferah.


Mağara’da görüntü almak kesinlikle yasak. Dolomitik kireçtaşları içersinde gelişen Karacaköy karstik mağarası daha önceleri yöre halkı tarafından bilinmesine rağmen, ilk bilimsel anlamda Karaca Köyü'nden ( Masura Köyü ) Jeoloji Mühendisi Şükrü Erüz'ün 1983-1990 yılları arasında yapmış olduğu çalışmalar ile turizme kazandırılmış. Özellikle 1990 yılında yapmış olduğu Karacaköy Karstik Mağarasıve Hidrojeolojisi adlı bitirme çalışmasıyla 30 km2.lik alanda çalışmış ve Karaca Mağarası benzeri irili ufaklı mağaralara rastlamış. Karaca Mağarası'yla ilgili bilimsel çalışmalarda Karadeniz Teknik Üniversitesi Jeoloji bölümünden Prof. Dr. Remzi Dilek ve ekibinin yoğun çabaları olmuş.Mağara, Gümüşhane İl Turizm Müdürlüğü'ne bildirilerek tescili yapılmış ve fiili olarak 1996 yılında turizme açılmış. İçerisindeki özel havasından dolayı astım hastalarının 21 gün boyunca günde 1 saat kalmaları durumunda astımdan kurtulacakları iddia edilmekte.


Buradan öğlen yemeğimiz için bir restoranda mola veriyoruz. Gendime Çorbası, Siron, Izgara Et ve tatlı olarak ise fırın erişteden oluşan yemeklere dalıyoruz. Yemeğin sonunda Köme ikram ediliyor (Cevizli sucuk diyeyim, herkes anlasın). İsteyenler yöresel ürünlerden satın alma imkanına sahip burada.


Otobüsümüze binip Trabzon-Akçaabat’a doğru yol alıyoruz. Yolda 1702 metre uzunluğundan bulunan Zigana Tüneli önünde durup fotoğraf çekimi yapıyoruz.


Otobüsümüze tekrar binip tüneli geçtikten biraz sonra sütlacı ile meşhur Hamsiköy’de sütlaçlara kaşık daldırmak için mola veriyoruz. “Bize müsaade”, deyip otobüsümüze biniyoruz.


Otobüsümüz bizi geceyi geçireceğimiz Hıdırnebi Yaylası’na çıkaracak minibüslerin yanında duruyor. Bizi bir gecelik idare edebilecek olan küçük çantalarımızı (Ramazan bir gün öncesinden hazır olmamızı söylemişti) yanımıza alarak “Yaylalar yaylalar” yapıyoruz. Hava burada biraz sert. Ahşap evlerden oluşan Hıdırnebi Yaylakent Tesisleri’nde odalarımıza yerleşiyoruz.


Odalarda tipik yayla evi konforu var. Çok fazla şey beklememek gerektiğini daha önceden belirtmiştim sanırım. Odalarda elektrikli sobalarımızı yaktık (Hava sert demiştim ama).


 
Toplam blog
: 18
: 734
Kayıt tarihi
: 17.05.07
 
 

Evrenin Samanyolu Galaksisi'nde yeralan Dünya gezegeninde cennet Türkiye ülkesinin İstanbul olarak a..