Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Kasım '06

 
Kategori
Blog
 

Karı-koca blog yazarlarının ilişkisine postmodernist bakış

Karı-koca blog yazarlarının ilişkisine postmodernist bakış
 

İşte başlık böyle olur. Zaten benim gibi felsefeyle yakından ilgilenen bir kişiye başka türlü bir başlık da yakışmazdı. Şimdi gelelim konumuza. Efendim, ben İngilizce öğretmenliğinden başarıyla mezun olmuş, yurt dışında (ABD) konusu üzerine iki defa eğitimden geçmiş, diplomalar almış ve yılmadan usanmadan çalışmış ve de felsefe üstüne yüksek lisans yapmış, muhtemelen önümüzdeki yıl bu konuda doktora yapacak son derece başarılı olağanüstü biriyim. Milliyet gazetesinin blog hizmetini de bana verilmiş özel bir imkan olarak görmüş, edindiğim üst düzey eğitimimi sizlerle paylaşma fırsatının bana tanınmasının zevkini çıkarmaya çalışan biriydim.

Tabi aslında benim bu önemli deneyimlerimden ve bilgi birikimimden sizler bedavadan yararlanmaktasınız. Ne güzel de dört tane önemli yazı kaleme almış, bunları siz sevgili okularımla da paylaşmıştım. Akşamları işten gelip, büyük bir havayla bilgisayarımın başına oturup, sizlerden gelen yorumları okuyup (sadece iki tane geldi, sanırım benim bilgi düzeyime henüz ulaşılamadığından anlaşılmıyorum. Biz bilim adamlarının ortak kaderi bu diye düşünüyorum), eşimin "hadi hayatım, sofra hazır" çağrılarına "Bir dakika hayatım, yeni bir yazı hazırladım. Onu yayına alayım hemen geleceğim" gibi cevaplar veriyordum.

Eşim dedim de işte bildiğiniz bir eş. Benim gibi yazar, düşünür, akademisyen, sosyal, çevresi geniş, herkes tarafından örnek alınan son derece çağdaş, aydın üst düzey bir insana ayak uydurmaya çalışan bir kadın işte. Neyse lafı uzatmayalım, bir gün eşim gelip bana "Ne yazıyorsun?" diye sordu. Ben de "Blog canım. Sen anlamazsın." diye cevap verdim. "Blog? Ne yani?" gibi sıkıcı sorular sormaya devam etti. Ben de dilim döndüğünce, halka bir şeyler açıklamak çok da kolay değil, insanların düşünce, duygu ve deneyimleri internet üzerinden paylaştığı bir bakıma herkesin köşe yazarı olabileceği ve Milliyet gibi son derece önemli bir basın kuruluşu vasıtasıyla sesini duyurabileceği bir sistem olduğundan bahsettim.

Anladı mı hemen, tabi ki hayır. Yok efendim o da kayıt olup yazabilirmiymiş de, o da üniversite mezunuymuş da, anneymiş de, falan filan. Kıyamadım tabi. Çocuklarımın anası ne de olsa. Kaydını hallettim hemen. Ona kalsa değil kayıt olmak bilgisayarı açıp internete zor bağlanır. Neyse ki ben varım da yaşamını idame ettiriyor.

Her neyse kayıt oldu hemen iki tane yazı yazdı ve beklenen sonuç, "rededildi". Teselli etmeye çalıştım onu. "Bu iş öyle göründüğü kadar kolay değil, deneyim lazım, birikim lazım deyip biraz daha çalışmasını, belki bir gün kabul edilebileceğini" söyledim. Ama heyhat kadın işte dinler mi hiç?

Devam etti. Etti de anlamadığım şey "niye benden daha fazla okunuyor, bir sürü yorumlar alıyor, tebrik falan ediliyor?" Önceleri gizli gizli takip ettim onu, acaba kendisi mi tıklıyor sayfasını falan diye. Hadi yazıyor anladık. Bir sürü fotoğraf falan bulmuş, onları ekliyor, bir de üstelik ana sayfadan giriyor. Ee ne anladım ben bu işten.

Üstelik akşamları eve geldiğimde onu bilgisayarın başında buluyorum ve de alaycı bir bakışla bana bakıp yeni blogumu ne zaman gireceğimi falan soruyor. Ben öyle boş adam mıyım? Önce düşünmem, tasarlamam ve halkımın neye ihtiyacı olduğunu anlayıp sonra onları aydınlatmalıyım.

Blogdan sonra ilişkimiz çok değişti çok. Bir havalara girdi hanımefendi. Beni beğenmiyor artık. Nerdeyse benim biraz yalnız kalmam lazım, yeni bir yazı üstüne çalışıyorum sen yemekle ilgilen falan gibi şeyler söylemek üzere. Yok bu iş böyle olmaz. Bir evde iki blog yazarı olmaz. Ben bırakacağım bu işi. Daha fazla aşağalanmaya dayanam. Buraya kadarmış. Elveda halkım.

 
Toplam blog
: 116
: 1883
Kayıt tarihi
: 24.10.06
 
 

Emekli Deniz Öğretmen Subayım. Felsefe ve yabancı dil eğitimi üzerine çalışmaktayım. Yazmak ise b..