Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Nisan '11

 
Kategori
Sinema
 

KAYBEDENLER KULÜBÜ

KAYBEDENLER KULÜBÜ
 

İki ıssız adam...!


“Issız Adam” ikilemiş...!
Bu versiyonunu(!) daha derinlikli bulduğumu ve fırsat olursa bir kere daha izlemek isteyeceğimi baştan söyleyeyim. Film gayet iyiydi.
Düşündürebilen diyaloglarla dolu yapımın gündelik konuşma jargonuna bazı deyimleri katacağı şüphesiz : “Standart!” gibi, ya da “...sizinle yatmış mıydık !?” gibi...
İki fırlama radyocu üzerine olan konuda, aslında bana göre başlayıp biten bir hikaye yok. Tutturduğu minvalde sürüp gidecek hayatları, bu iki arkadaşın... Kaan ile Mete hem “Issız Adam”ın hem de Okan Bayülgen’in ikiye bölünmüş ya da ikiyle çarpılmış hali gibiler. Kaybedenler Kulübü ismini verdikleri bir program yapmaktalar ve göğüs ceplerinde “Loser” yazmakta. Bu kelimeye de “...kaybeden” değil de “...kaybedici” desek daha yerine oturacak sanki; Çünkü geçmişte bir şeyleri kaybetmiş değiller. Kaybetmekte olmaktan gayet zevk alır görünmekte ve bu durumdan sıyrılmaya filan çalışmamaktalar. Esasen böylece kazanmaktalar zaten. Erkek egemen toplumumuzun okumuş ve şehirde yaşamakta olan büyük bir kesiminin tam da hayalindeki bir hayatı sürdürmektedirler. Bu hayat, onların işlerini yapmalarında besleyicidir de...! Günübirlik, ismini bile öğrenmedikleri kadınlarla geçirdikleri günler, gece ki programlarına felsefe olarak yansımaktadır. Mete’nin annesi, Kaan’ın evdeki arkadaşı figürlerin kontürünü kalınlaştırmakta yerlerini bulmuşlar. “ Anne” hiçbir zaman bir loser olmamış; “arkadaş” ise... işte tam bir loser, esas kaybeden o... bütün gün tv başında aslanlar hakkında belgesel ve arkadaşlarının ilişkilerini izliyor muuuu, izlemiyor muuu!
Kaan, günün birinde diğer kadınlardan farklı birine rastlıyor. Aslında neden farklı oluyor, orasını anlamadım; Çünkü o da bir barda tek başına içkisini içiyordu karşılaştıklarında... Ha! mesleği var, o bir Mimar mış... Heyhat bizim” loser”ımız onun da kıymetini bilemiyor. Çünkü kendisi hiç bir koşulda değişmek istemiyor. E! O zaman niye kendi gibi birine aşık olmuyor, yani bir “arıza”ya... İşte burada el altından yine toplumsal bir anlayış pekiştiriliyor: “Evlenilecek kadın ayrı, eğlenilecek kadın ayrı...!”
Bir sinema filmi hakkında yazarken bazan sadece sinemasal özellikleriyle ilgili oluyorsunuz. Bu tür filmler hakkındaki yazılar ise, yazanın hayat görüşü şemsiyesi altında kalıyor. “Herkes istediği tarzda yaşasın, bize ne...!” demek istiyorum öncelikle... Sonra da şunu bekliyorum: Neden hep erkek bakış açısıyla verilir oldu bu ortamlar? Atıf Yılmaz’ın mı hayatta kalması gerekiyordu acaba, kadın açısından bir anlatım için...! O günübirlik, ismi bile olmayan kadınlar bir yana, yüceltilen aşık olunan ama bağlanılamayan kadınlar açısından durum nasıl seyrediyor acaba? Bunu belki de ancak yine “kadın yönetmen” anlatabilecek ama kadın yönetmenler daha ziyade ailevi, sosyal konulara el atmaya özen gösteriyorlar. Yani, mesela Issız Adam’ın Ada’sı nasıl bir psikolojiyle yaşamını sürdürdü, ilginç olabilirdi, bunu anlatmak da...!

Neyse, bu filmin sinemasal özellikleriyle ilgili bir kaç şey daha:
-İstanbul semtlerinin bahse konu edilişi çok zarif ve yerinde olmuş. Özellikle “Beşiktaş Rıhtımı” konusu sıcaktı.
-Hızlı akan İstiklal Caddesi ve vapurlar başarılı bir görsel anlatım katmış.
-Sanki radyo olayı da bir parça eskidi gibime geliyor. Artık internet mecralarında vakit geçirmekteyiz daha çok...
-Kadınlarımızın hepsinin sivri ve büyük burunları varmış, ayrıca elleri de kocamanmış!
-Serra Yılmaz yoksa Yiğit Özşener’in öz annesi mi, bu kadar benzerlik olur...!
-Erotik sahneler böyle bir konu için yerinde ve dozajında olabilmiş.
-Yönetmen de bir bar sahnesinde kısa bir an görünüyor. Kendisi bir filmde jön oynayabilir...
-Yüzünü ve mimiklerini izlemekten en çok hoşlandıklarım “anne” Serra Yılmaz ve “evdeki arkadaş” Rıza Kocaoğlu oldu. Yiğit Özşener daha çok filmde görünmeli.


 
Toplam blog
: 93
: 1712
Kayıt tarihi
: 12.12.06
 
 

Ununu elemiş, eleğini henüz asmamış bir ''Mimar''ım. Hep özel sektörde çalıştım. Yoğun çalışma yılla..