Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Kasım '13

 
Kategori
Sinema
 

Kaybedenler Kulübü

Kaybedenler Kulübü
 

Radyo programında İki adam, bir odada, karşılıklı sohbet halinde. İçlerinden geldiği gibi. Ne eksik ne fazla. Adamlar neyse, ortada. Radyoyu arayan bir dinleyiciye sizinle yatmış mıydık, yalarım, pompa ne zaman patladı v.s. gibi sıkça soruyorlar. Dinleyenleri bol, hayranları koca şehir sanki. Ben Kaan’a takılıyorum. O konuşuyor ben gülümsüyorum. Hiç “oha” demiyorum. 

Bu iki adam, önlerine kim çıkarsa yatıyor. Ertesi gün kızların isimlerini bile hatırlamıyor. Hiç umurlarında değil. Mert Kaan’dan daha normal gibi görünüyor. Ama değil aynı. Mert’e takılmıyorum. Onun annesine hayran oluyorum. Anne olasım geliyor ki, gelmez pek. Ben Kaan’a takılmış gidiyorum filmin içinde. O derinleştikçe sohbette ben açılıyorum ona doğru. Çekim diyorlar bunun adına. Ama adam aslında arkana bakmadan kaçacağın biri. Hem de ayakların popona vura vura ter içinde kaçacağın biri. Abartmıyorum. Çünkü acayip aşık olursun. O acayiplik çiğ çiğ yer seni.

Derken sahneler akıyor, Kaan aşık oluyor birden. E o da insan. Evet “adam” evet “erkek” ama insan işte. Kız iyi ama hiç ona göre değil. Kim neye ve kime göre,  tanımıyor “aşk” yine. Bu dalda Oscar’ı var ne de olsa. Gayet iyi anlaşıyorlar. Başlarda hepimizde olduğu gibi yani. İki dirhem bir çekirdek, sevgi pıtırcıklarıyız ya hani, öyle işte. Ne zaman nerde birlikteyseler süper görünüyorlar. Ben Kaan’a takılmaya devam ediyorum.  Kaan öyle bir bakıyor ki, “aşk” Oscar’ı gerçekten hak ediyor.

Ve yine hepimizde olduğu gibi, “ilk zamanlar” geçiyor. Kısacık bir dilim ama geçiyor işte zorla değil. Kız Kaan’ın hoş olmayan  yanlarını çekiyor cımbızla. Ama o hoş olmayanlar hep vardı aslında. Özetle diyor ki kız “Ey sevgili kendine gel düzgün adam  ol”  Yani standart ol demek istiyor bir nevi. İyi de, aşk bu rolü hiç oynamamış daha önce. Dahası “aşk” başka role bürünmek istemiyor. Çünkü Oscar’ı her daim kendini oynayarak alıyor. Ve diyor ki aşk “s..tir git”...

İşte orada “oha “ çıkıyor ağzımdan. Ama Kaan’a takılmaya devam ediyorum. En nihayetinde ben sadece aşkı izliyor, yaşamıyorum. Kaan’ın bakışlarını izliyorum. Derin bakışları ne kadar özlediğimi fark ediyorum. Öyle böyle değil çok özlediğimi hem de...

Ne diyordum; film...Derken ayrılık giriyor sahneye. Yardımcı oyuncu! Kıza Amerika’dan iş teklifi geliyor. Kız Kaan’a gidiyor. “Gitme” dersen gitmem diyor. Kaan sadece bakıyor. Aşk "cuk" oturuyor gözbebeklerine. Ben dağılıyorum. Hatta ölüyorum galiba bi parça. Ya da ne bilmiyorum oluyor işte birşeyler. Gitme demiyor Kaan ama, o bakışlar gitme diye avazı çıktığı kadar bağırıyor, İstanbul inliyor, ben sarsılıyorum. Gidiyor kız. 

Kaan ve Mert programı sonlandırıyorlar. Çünkü özetle “abi yeter biraz normal olalım" diyorlar. O kimsenin olmadığı deniz kenarında ikisi tahta bir bankta. Diyor ki Kaan, “rock’n roll falan derken fark etmedim ama , kıza fena aşık olmuşum”  Ve bakıyor denize doğru. Ben o denize dalıp açılmak, uzun süre karaya ayak basmamak istiyorum. Mert’in dediklerini duymuyorum; işime gelmiyor. Bazen doğruları sevmiyorum.

Sonra Kaan eve gidiyor. Evdeki moron güzel bir sofra hazırlamış. Koltukta beraberlik yaşadığı kız onu terk etmiş. “dediğin gibi abi, gerçekten çok yalnızız” diyor. Ağlıyorum ben doğal olarak. Sebebini düşünmek istemiyorum.  

Velhasıl aşk iyi oynuyor. Oscar’ı yine alacak utanmaz...

 
Toplam blog
: 58
: 819
Kayıt tarihi
: 19.07.07
 
 

Bir çok şeyden keyif alırım, okumaktan, okuduğum kitaplarda sevdiğim satırların altını çizmekten,..