Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Kasım '07

 
Kategori
Kitap
 

Kayıp söz

Kayıp söz
 

Kaybedilen söz nasıl anlatılabilir ki? Kaybedilen sözün peşine takılmış cümleler nasıl satırlara dökülebilir ki?

İnsan insana ulaşır mı? Aynı dili konuşmasa da, düşman bellese de birbirini. Bir an gelir de ulaşabilirler mi yüreklerine? Diğeri yerine ölümü göze alacak kadar…Okuyup görmek lazım.

Ankara terminalinde bir sahne…Gözünde canlandırabilenin unutamayacağı cinsten. “…Sonra bir ses patlaması, bağırışlar, kopuk kopuk cümleler, sorular, küfürler, beddualar, yakınmalar. Vurulanın yanına diz çökmüş genç adam, bütün sesini hançeresini delip geçen o ilk çığlığa koymuş da tüketmişçesine, -Onu vurdunuz, çocuğu öldürdünüz!- diye fısıldıyor.” Ölen sadece bir çocuk değil, gelecekte barış içinde yaşanacağına dair umutların yüklendiği, savaştan olan ama barış getireceğine inanılan, kimin olduğunun bir anlamı olmadan iki sevdalı yüreğin sahiplendiği, Umut’ tu yani Hevi idi.

Çok tesadüfen, aynı yerde bulunan ve o da, bir nevi kaybettiği oğlunun acısını yüreğinde yıllardır taşıyan, sözün bahşedildiği yazar nitelemesi ile tanınacak kadar başarılı bir yazar. Yazamaz olmuş, sözü bitmiş bir zamanda yaşadıkları, onu kaybettiğini düşündüğü, içindeki çağlayıp coşan sese yönlendiriyor. Çok okunma derdi ile yazdığı kitaplarında, havada kaldığına inandığı sözlerinin yerine, özündeki sözün peşine düşüyor. Kaybettiği sözü ancak kaynağında bulabileceğine inanarak, Doğu’nun en doğusuna yola çıkıyor...Hayalinde, gençlik yıllarının heyecanı ile Zap Suyuna kurdukları köprü. Tam o zaman diliminde, yazarın çok başarılı bilim insanı olan eşi de Batı’ya gitmektedir.

Hayattaki başarıları tartışma götürmeyecek bir çift, söz ustası bir yazar olan baba ve dünyada ayakta alkışlanan keşifler yapan bir anne. Bu anne, nasıl oluyordu da oğlunun iç dünyasını keşfedemiyordu, o söz cambazı baba nasıl oluyordu da oğluna ulaştıramıyordu sözlerini.

Başarılı olma, mutlu olma değerleri ailesi ile örtüşmeyen ve yabancı sayıldığı, ama mutluluğu orada bulduğuna inandığı, küçücük bir adaya sığınarak yaşamak isteyen Deniz…Sahip olduğu en değerli varlık olan Björn mutluluğun gerçek anlamını yakalamalıydı. Kendi olmaktan mutlu olmalı, hayatın tek anlamının bu olduğunu bilerek, doğanın içinde huzurlu, dingin, kendinden hoşnut, kendine saygılı yaşamalıydı. Onu şiddetten korumalı, ne zalim, ne de kurban olmasına izin vermemeliydi. Kimse ona kendi doğrularını dayatmamalı, gökleri fethetmesini istememeliydi.

Şiddet nerede başlıyordu?

"Şiddet nerede başlar? Laboratuvarlarda deney hayvanlarını keserken mi, savaşta ölürken, öldürürken mi? Çocuğuna kendi değerlerini dayatırken mi, insanın acısının fotoğrafını çekerken mi? Töreyi uygularken mi, sevişirken mi, yoksa yabancıyı ötekileştirirken mi?"

Doğu’da bir kadın, dengbejlik geleneğinin etkisi ile kitap dilinde konuşan, zümrüt siyahı saçları olan, adamın “Gözlerin göz değil, sanki bütün bir dünya, bütün bir yaşam” demeyi içinden geçirdiği, yörenin gizemini, etkisini, aşiretlerin kudretini kendinde bütünlemiş, siren sesleri ile büyülenmiş bir kadın. “Jiyan hayat demektir komutanım.”

Sihri saçlarında bu kadının diye düşünürken ona “Kadınım” demek ister. Her kadına yakışan bir sevgi sözcüğü vardır, ona “Kadınım” sözcüğünü yakıştırır. Sesi olsa, söylemeyi bilse, o çok sevdiği türküyü sadece onun duyabileceği gibi söylerdi kulağına…

“ Sözü buldunuz, şimdi sesimiz olun”…Sözü bulduğu düşünülen yazar, bundan emin değildir ve düşünür, o söz sevdiğimi anlatmayacaksa, sevdiğime söylenmeyecekse neye yarar diye…

Dağlardan, sesini yitirmiş şehirlerden, acımasız modern dünyadan yükselen sesi siz de duyun istedim. Herkeste farklı yankı yapacaktır. Ama illaki hayatlarımızda bir yankı bırakacaktır.

Kitap ismi: Kayıp Söz
Yazarı: Oya BAYDAR
Can yayınları
352 sayfa

Resim kaynak: http://www.kitapdenizi.com/turkce/urun_detay.aspx?id=18638

 
Toplam blog
: 75
: 1357
Kayıt tarihi
: 27.12.06
 
 

Her daim doğa ile yaşayan biriyim.. Çünkü işim doğa ile iç içe olduğu gibi evimizde de doğa ile bera..