Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Nisan '14

 
Kategori
Öykü
 

Kaynana-Kayınvalide (ne çektiniz be?)

Kaynana-Kayınvalide (ne çektiniz be?)
 

Selam verip geldi. Yüzü gözü şişmiş, çok öfkeliydi. Belli ki çok derdi vardı.

Aylar önceydi, yine böyle selam verip gelmişti. Oğluna kız isteyeceklermiş. “Onun telaşındayız” demişti.

Bu yörenin kadınları genelde dominant olur. Her ne kadar “evin reisi erkek” dense de kadınlar daha baskın olur.

Özellikle evliliğin on yılından sonra evin idaresi tümüyle kadına geçer. Erkek bu duruma biraz dirense de; sonunda kadının egemenliğini kabullenir.

Ayrıca bu işine de gelir. Çünkü kadınlar çok anaç olduğundan; evin, özellikle maddi sorunlarının paylaşımında idareciliğiyle önemli görev üstlenir. Pazar alışverişi, çocukların eğitimini hep kadınlar üstlenir. Eğer çiftçi veya havyan yetiştiricisi aileyse; o işlerde de sorumluluk da, zahmete katlanmak da hep kadına aittir.

Erkeğin görevi, evin görünürde reisi olarak dışarıya karşı eşinin ve çocuklarının güvenliğini sağlamak ve fiziki güç isteyen kimi işlerde kadına yardımcı olmaktır. Yoksa ekmek, biçmek, hayvanlara bakmak, sütlerini sağmak, bu sütleri değerlendirmek hep kadınlara aittir.

Erkekler çoğu zamanlarını kahve denilen, yalnızca erkeklerin gittiği; çeşitli kağıt oyunlarının oynandığı yerlerde geçirir. Yine bu yörenin erkeğinin bir diğer özelliği de içkiye düşkünlükleridir.

Bu kadın da o tarif ettiğimiz dominant kadınlardandı.  Oğlunun evlenme çağı gelince, oğluna kız bulmak ona kalmıştı. Oğlunun kiminle evleneceğine o karar vermişti. Yalnız soranlara  “birbirlerini görmüş beğenmişler, bize de gidip istemek düşer” demişti.

Doğru, oğlu kızı görüp beğenmişti, ama öncesinde bu kadın kendi kafasından üç dört aday belirlemiş, beğenmediklerini elemiş, o kızda karar kılınca da oğluna göstermiş. O garibim de ne yapsın? Evde hep anasının kesip biçmesine alıştığı için, anasının gösterdiği kızı almaya kendini mecbur hissettiği için “olur beğendim, gidip isteyin” demişti.

İşte o sıralar bu komşusuna misafir gelen kadın, olup biteni “bi tamam” komşusuna anlatmıştı.

Komşusu da az dedikoducu değildi. Kadının önünden gidivermiş, diğer aday kızlarda ne kusur bulup da beğenmediğini, bu kıza nasıl karar kıldığını, kızla anlaşıp anlaşamayacağını hep sorup öğrenmiş ve kafasının bir yerine not etmişti.

Çünkü bu kadınla ilerde araları açılırsa bu bilgileri kullanacaktı. O kadın da bunu bildiği halde boş bulunup her şeyi anlatmış, sonunda düştüğü tuzağı fark etmişti. Bu dedikoduları ileride kendine karşı kullanabileceğini sezmiş, düzeltmek için “yok kardeş Allah için hepsi iyi kızdı. Sen benim laflara kulak asma. Sen de tanırsın onları. Hem ben onlarla anlaşamayacağımdan değil, gönlümü bu kız çektiği için bunda karar kıldım. Bilirsin ben çok uyumluyumdur. Allah için şu mahallede hiç kötü olduğum kimse yoktur” demiş, o sıralarda saç saça kavga ettiği yan komşusu aklına gelince “gerçi bizim yan komşuyla azıcık dırlaştık. Yalnız kardeş, biliyorsun o da benim adamın adını çıkarmaya kakmıştı. Hem sonra biz onlan barıştık” diyerek durumu kurtarmaya çalışmıştı.

Tabi evine geldiği komşusu onu dinlerken içinden “tabi canım o senin kocana iftira atmıştı. Yoksa senin adam melaike… At at, senin adamın kırdığı fındık bini aştı” diye geçiriyordu.

Gerçekten kocası çok çapkındı. Yan komşunun dediği doğruydu, ama o kabullenememiş onunla kavga etmişti. Sonra eve gelen kocasına bir yığın laf söyleyince bir güzel dayak yemişti.

Siz şimdi “bu kadınlar dominant dedin, ama kocası kadını dövmüş. Bu nasıl dominantlık?” derseniz, sizde biraz haklı sayılırsınız. Yalnız buradaki kadınların dominantlığı kocalarının tekerine çomak sokmadıkları sürece geçerlidir. Yoksa içkisine, kumarına veya hovardalığına karışınca iş değişir.

Hem sonra bunlar erkeğin doğal hakkıdır. Haliyle kimse doğal hakkına karışılmasını istemez, Karışınca “cıngar” çıkar tabi.

Hem kocalar da eşlerinin ev gezmesine, dedikodusuna, evdeki işlere, evlenecek olanların işini kesip biçmesine karışmaz. Eğer onlar da bunlara karışmaya kalkarsa kadının tepki hakkı doğar. Gerçi kocalarının yaptığı gibi onlar kocalarının ağzını burnunu dağıtamazlar, ama bir dırdıra başladılar mı? O her şeye bedeldir.

Kocalar da bunu bildikleri için karılarının alanına girmezler. Bunlar yazılı olmayan, hayatın içinde kendiliğinden oluşan anlaşmalardır. Her iki taraf buna uyduğu zaman geçimleri gülüm balım olur.

İşte bu kadın da tek tük kavga veya tartışmanın dışında kocasıyla gül gibi geçinip gidiyordu.

O sıralar kendi görev alanına giren oğluna kızma bulma işini tamamlamış, mutluluktan uçuyordu.

Kendine “dur ayol, öyle çok sevinip belli etme. Sonra gelini almadan şımartacaksın” veya “dur kardeş dereyi görmeden paçaları sıvama, kim geliniyle, dünürüyle geçinmiş de sen geçineceksin?” dedikleri zaman da “hı ı gardeş, bildiğin gibi değil. Gelinim lokum gibi. Hele dünürüm sanki kardeşim. Öyle iyi anlaşıyoruz ki! Gören şaşıp kalıyor. Her gün ya ben ordayın, ya onlar bizim evde. Valla düşmanları çatır çatır çatladıyoz” demişti.

Bir süre sonra kızı istemiş söz kesilince de nişan günü gelip çatmıştı.

Nişan öncesinde geline alınacak takılar gündeme gelince iki dünür ilk atışmasını yapmıştı. Bereket kocalar olgun davranıp araya girince evlenme işi daha nişan öncesi bozulmaktan kurtulmuştu.

Yalnız iki kadın dünür bu çatışmayı kafalarına yazmıştı. Kızın anası içinden oğlanın anasına “hele bi nikah olsun o zaman sen görürüsün hanyayı konyayı. Kızı bir kurarım oğlunun evine zor girersin sen” diye geçirirken, oğlanın anası da“hele bir nikah olsun ben kızının burnundan bu yaptıklarını fitil fitil getirtmezsem ne olsun” diye içinden kurmuş.

Ama hiç konu komşuya bu hırlaşmayı duyurmamışlar. Çok meraklı olan şimdi evine geldiği komşu sıkıştırınca “yok canım, azıcık bi pürüz çıktı, iki dünür şıppıdak halettik” diye geçiştirmişti.

İşte böyle bıçaklar bilenmiş olarak düğün günü gelip çatmıştı. Her şey iyi gidiyordu.

Burada adet düğünden önce nikah kıyılır, sonra düğün tutulurdu. Onlar da çocuklarının nikahını kıymışlar ve oğlanın anası düğün için önceki gün salona girerken, dünürünün onu hiç insan yerine koymadığını görünce aklı tepesine çıkmıştı.

Gelin olacak da oğluyla salona geldikten sonra hiç ona bakmadan gidip gelin masasına kurulmuştu.

O gece millet dans edip düğünün keyfini çıkarmış, o geliniyle anasının çalımından, kendine hiç yüz vermeyişinden dolayı sinirinden neredeyse çatlayacak hale gelmiş, tansiyonu fırlamış zor bela düğünün sonuna getirmişti. Bir de düğün sonunda o, gelini oğluyla evine götüreceğini umarken ‘kepaze’ oğlu ona sormadan karısını balayını götürmeye kalkınca olanlar olmuştu.

Her iki kadın dünür daha çalgıcılar oradayken nerdeyse saç saça kavga etmişler, kocaları onları zor ayırmıştı. Bu arada da oğlu onlar kavga ederken karısını alıp, arabaya atlayarak balayına gidince kadın oracıkta bayılmıştı.

Neden sonra evinde gözlerini açmış, sonra karşılaştığı durum karşısında ağlamaktan içini dışına çıkmış, sabahı zor etmişti.

Sabahleyin kocası “dur yahu gelin gelmeden kaynanalığa başladın. Sen benim anama çok mu saygı gösteriyordun?” deyince adeta çıldırmış vaziyette kocasına saldırmıştı. Tabi kocasından bir güzel de dayak yemişti.

Kocası öfkeyle gidince, yüzü göz şiş dertleşmek için doğru komşusuna koşmuştu. Şimdi de komşusuna (onun ilerde bunları kendine karşı kullanacağını düşünmeden) olanı biteni hıçkıra hıçkıra anlatıyordu
 

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..