Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ağustos '08

 
Kategori
Felsefe
 

Keltler ve Druidler

Keltler ve Druidler
 

Stonehenge


“"Kelt" içine herhangi bir şeyin konulacağı ve herhangi bir şeyin çıkarılabileceği bir tür sihirli torbadır... Ünlü Kelt alacakaranlığında her şey mümkündür ve bu tanrılarınkinden çok mantığın alacakaranlığıdır.” J. R. R. Tolkien

Tarihöncesi ve ilkçağ döneminde yaşayan Avrupa kavimlerinin bir bölümüdür. Keltler (Galli) antik Yunancada “keltoi, galatai”, “onurlu ve cesur olanlar” anlamına gelmektedir. Dört bin yıl kadar önce Keltler, Orta Avrupa’dan göç ederek özellikle Britanya adaları’na ve Galya'ya yerleştiler. Keltlerin genelde Kırım ve civarında ortaya çıktıkları ve buradan geldikleri görüşü hâkimdir. Savaşçı, avcı ve çiftçiydiler. Keltler, gerek yaşama biçimi, gerek kültür yönünden özgün bir halktı. Ürünlerin koruyucusu sayılan kır tanrılarına taparlar, geleneklerin koruyucusu olan hem kâhin, hem yargıç niteliğindeki din adamlarının (druidler) yönetiminde yaşarlardı.

Keltlerin ilk kez keltoi tabiriyle anıldığı yazılı kaynak Yunanlı tarihçi Hecataeus'a (M.Ö. 517) aittir. Hecataeus, Kelt kabilelerini Rhenaina (Batı/Güneybatı Almanya) bölgesinde gösterir. Yunan mitolojisine göre “Keltus” Herakles ve Keltin'in oğludur. "Kelt" terimi (Yunanca Keltoi, Latince Celta) önceleri Yunan Massalia kolonisinin iç taraflarında yaşayan insanları tanımlamak için kullanılırdı. Terim daha sonra Latince “Galli” (Galyalılar) ve onunla ilişkili Yunanca “Galatoi” (Galatyalılar) kelimesiyle eşanlamlı olarak, İ.Ö. 3. yüzyılda Atlas okyanusu'ndan Karadeniz'e kadar geniş bir Avrupa kuşağına hâkim olup İspanya, İtalya ve Anadolu'da kolları olan güçlü bir insan grubunu tanımlamak için kullanıldı. Hatta Anadolu’ya göçen Galatyalıların başkentlerinin Ankara olduğu ve Ankara'nın adını da kelt kökenli gemi çapası anlamına gelen "ankrya"dan aldığı bazı tarih kitaplarında söylenir.

Hint-Avrupa diller ailesinin bir parçası olan ve şimdi Kelt Dilleri denilen bir dili konuşuyorlardı. Bu dillerin çağdaş temsilcileri Galce, Brötonca, İrlanda Dili ve İskoç Galce'sidir. Kelt Dilleri, 5000 yıl önce gelişmeye başlamıştır. Britanya ve İrlanda halklarının çoğu geç tarihöncesi dönemde Kelt dilleri konuşuyordu. Konuştukları diller Kafkas dillerine benzerlik gösterir. Onların binlerce sene evvel Kafkasya'dan göç ettiklerine dair efsaneleri vardır. Keltlerin izlerini Anadolu'da da bulmak mümkündür. Keltlerin eski elyazması rulolarının birçoğu kayıptır. Keltler, müziğin insan üzerindeki etkisini de incelemişlerdir.

Kelt toplumu her alanda yüksek derecede rekabetçiydi. Keltler güçlü bir rahip sınıfı olan, mağrur savaşçı bir ırk olarak gösterilir. Keltlerin dini inançlarında korular, pınarlar ve nehirler gibi doğal yerlere saygı gösterilirdi. Keltlerde kutsal kaynakların ayrı bir önemi vardı çünkü sular ana toprak tanrıçası’nın iyilik ve iyileştirici gücünü yaymaktaydılar. Bu nedenle, örneğin İngiltere’de “Bath” kaplıca kaynaklarında Tanrıça Sulis’e yaranmak için para atıyor veya hediye veya kurbanlıklar sunuyorlardı. Çünkü su tanrılarının kişilere su-toprak-üretkenlik-mutluluk–zenginlik zincirinde yardımcı olacaklarını düşünüyorlardı. Su bu kültürde arındırıcı özelliği ile çok önemlidir. Keltler hastalığın iyileşmesini, evlilik gibi olayların gelişmesini ve hatta ölümün gelişini suya bakarak açıklarlardı.

Druidler Kelt rahipleri olarak tanımlanırlar. Druid kelimesinin kökeni "Deru" kelimesi "sağlam, katı, sabit olmak" anlamına gelir. Toplumsal birçok olayda rol oynuyorlardı. Druidler güneş, ay, yıldızlar gibi tabiatın unsurlarını kutsal kabul eden ve meşe, dağların zirveleri, nehirler hatta bazı bitkilere saygı gösteren politeistler idi. Ateş bazı ulûhiyetlerin sembolü addedilirdi ve güneş de temizlenme ile ilişkiliydi. Druid takvimi ay, güneş ve bitkisel döngülerle işlerdi. Arkeolojik kalıntılar her yıl iki ekinoks ve gün dönümünün kutlandığını göstermektedir. Bu festivaller Güneşin konumu ile yapılmaktaydı. Atalardan miras yoluyla yeni fertlere kalan bir görevdir. Druidlerin görevleri ve pozisyonları Hindistan'daki Brahman kastı veya İran’daki Magi ile karşılaştırılabilir. Hint-Avrupa kökenli bu toplulukların barındırdığı bu tip sınıflar birbirlerine benzerdirler.

“Druidler eğitimliler sınıfında yer alan bir sınıftı. Mısırın rahipleri gibi bir sınıftılar. Kendi aralarında bir hiyerarşileri vardı. Yüce kralın, diğer kralların, soyluların ve çiftlik sahiplerinin birbiri ile sorunları arasında arabuluculuk yapar, sorunlara çözüm bulurlardı. Druidler rahiplik, hâkimlik, doktorluk, öğretmenlik, şairlik, astrologluk ve büyücülük yaparlardı. Kendi geliştirdikleri ve oldukça eski bir alfabe olan dikey ve yatay kalem vuruşlarından oluşan harflerin meydana getirdiği Ogam alfabesini gizli bir şifreleme tekniği biçiminde kullandılar. Ogam adı verilen işaretler Keltlere özgüdür ve bir tür şifreli yazıdır. Ogamların yazıdan da öte bir sembolizmi vardı. Kelt öğretilerinde sembolizm çok çeşitlidir. Her bir işaret aynı zamanda bir ağaca ya da bir hayvana da karşılık gelebiliyordu. Kadim tüm uygarlıklar gibi Druidler de bilgilerini genelde yazarak değil ezberleyerek birbirlerine “ağızdan kulağa” öğrettikleri öğretim tekniğini kullanmışlardır. Druid öğretisine göre sözün ve her ismin bir enerjisi vardı ve dikkatli kullanılması gerekiyordu. Druidlerin öğretileri ezoterik öğretilerdi ve sadece seçilmişlere sözlü olarak aktarılırdı. Tanrılara ancak tanrısal doğadan nasibini almış druidler vasıtası ile ulaşacağına inanıldığı için Druid filozoflar ve din adamları olmadıkça tören ya da kurban sunuları yapılmazdı.”


Julius Caesar “Gallia Savaşı “ adlı eserinde druidler hakkında şu bilgileri verir:

“Bütün Gallia’da sayılan ve sevilen şahıslar iki sınıfa ayrılır. Halka ise hemen hemen esir gözü ile bakılır. Kendiliklerinden hiç bir işe girişmedikleri gibi herhangi bir mesele konusunda görüşleri alınmaz. Yukarıda sözü edilen iki sınıftan biri Druidler, öteki ise şövalyelerdir. Birinciler din işleri ile uğraşırlar, resmi ve özel kurban törenini yapar, ayinlere ilişkin meseleleri yorumlarlar.”

Druidlerin öğretmek istedikleri en belli başlı inanç ruhların ölmediği ve ölümden sonra bir kişiden başka kişiye geçtiğiydi. Bu inanç ölüm korkusunu ortadan kaldırmaktaydı. Kelt mitlerinde ruhun bedenden bedene geçtiğini, çeşitli kalıplarda varlığını sürdürdüğü ileri sürmekteydi. Yıldızlar ve hareketleri, evrenin ve yeryüzünün büyüklüğü, tabiatın özü, ölümsüz tanrıların kuvvet ve kudretleri konusunda birçok tartışmalar yaparlar ve bilgilerini gençliğe aktarırlardı. Keltler tanrısal babadan doğduklarını ileri sürerlerdi. Doğaüstü öğretilerine ek olarak ahlak sorunlarıyla da uğraşıyorlardı. Hem bireylerlerle ilgileniyorlar hem de toplumun iyiliği için çalışıyorlardı.

Kelt ve Sümer teolojileri birçok benzerlikler gösterir. Üç âlem; Yer, Yeraltı ve Gök anlayışı Şamanizm gibi Kelt tradisyonunda da vardır. Eski kadim gelenekler aralarındaki mesafe farkına rağmen özde birçok noktada benzeşirler. Örnek olarak Mayalar güneşe “kin” derler, Keltler olumlu bir şeyi tanımlamak için “kin” derler. Bu eski Mısır dilinde “khen” diye okunur.“Kun” Çincede “güneşin altında/aydınlıkta birlikte” anlamına gelir. “Kün” Altay Türkçesinde güneş demektir.

Druidler aralarına kadınları da kabul ediyorlardı ve bunlar “druides” adını alıyorlardı. Bu orta çağ efsanelerinde sık sık geçen “Bilge Kadın” motifine de kaynaklık etmektedir.

Demir çağındaki diğer Avrupalılar gibi, erken dönem Keltleri de politeistik mitoloji ve dini yapıyı benimsemişlerdi. Kelt mitolojisine göre Keltlerin tanrıçalarından biri olan Danu’nun dört hazinesi vardır. Bu hazineler Nuada’nın Kılıcı, Dagda’nın asla boşalmayan Kazanı, Lugh’un Mızrağı ve “Kader Taşı” Lia Fail’dir.(“Kutsal Kâse” ya da “Graal” olarak da hikâyelerde geçmiştir.) Ölüleri canlandırabilen karışımlar, hastaları iyileştirme gücüne sahip kişiler de birçok yerde geçer.

“Tüm mitolojilerde anlatım metamorfozlar vasıtasıyla yapılmaktaydı. Kelt efsanelerindeki “dev” motifi de aynı zamanda yabani, evrimleşmemiş olan sıradan kişiyi sembolize etmekteydi. Balık ise başkalaşımlarda ileri bir aşamayı insanlık merdivenindeki daha yüksek bir mertebeyi sembolize ediyordu. Keltlere göre meşe de kutsaldı, eğer meşe ağacı üzerinde ökse otu var ise bu onu çok daha kutsallaştırıyordu. Tören için uygun zaman ayın altıncı günü olarak seçiliyordu ve bu gün için yemek ve kurban edilecek iki beyaz boğa hazırlanıyordu. Druidlerin insan kurban edilen törenleri de yönettikleri çeşitli kaynaklarda yazılmaktadır. Druidler filozof ve teologlardır. Onlar “Bilgeliğin Üsdatları” olarak anılırdı. Druidlerin yanına öğretiyi öğrenmek ve yetişmek için gelen adaylar belli sınavlardan geçerler, diğer erginlenmeye dayalı öğretilerde olduğu gibi ölüm ve yeniden doğma sembolizmi ile derece atlarlardı. Orta Çağ boyunca varlığını sürdürecek şövalyelik kurumu da Druid öğretilerinden etkilenmiştir.”

Druid öğretisine göre, evren üç bölümden oluşmuştu. Bunlardan birincisi üzerinde yaşadığımız toprak, ikincisi hayaletlerin ve kaybolmuş ruhların bulunduğu yeraltı ve üçüncüsü batı adalarının ve Avalon’un olduğu öteki dünya.

“En çok ağaçlar ve korular kutsaldı. Kutsal alanlar buralardan seçiliyor ve toplantılar buralarda yapılıyordu. Koruların dışında dağlar da kutsaldı. Druid öğretisine göre dağlar ilhamın geldiği, tanrısal varlıkların insanlarla konuştuğu yerlerdi. Dağların Druidler için bir önemi de buralardan çok daha iyi astronomik gözlemlerin yapılabiliyor olmasıydı. Yeraltı dünyası ise daha gizemlidir. Yeraltı dünyasına açılan kapılar ise mağaralardır. Mağaralar birçok değişik inanca esin kaynağı olmuşlardır. Mağaralar yeraltı dünyasına , “Periler Ülkesi”ne bir geçiş olarak kabul edildiği gibi bazı yeteneklerin de kazanıldığı bir yer olarak görülmüştür. Druid öğretisine göre mağaraların aslında bilinçaltını ya da insanın kendi içine yapılan yolculuğu temsil ettiği ve mağaraya girip çıkma motifinin erginlenmenin bir adımını oluşturduğu düşünülür.” Keltler için sembolik olarak ağaç, yeraltı dünyası (geçmiş), yer(şimdi) ve gök(gelecek) arasında bir bağlantıyı temsil etmektedir. Druidler, ellerinde bir ağacın küçük bir sembolü olan değnekleri taşırlardı.

“Sezar'ın “Commentarii de bello Gallico”’sunda Galya'nın Keltik tanrılarını konu alan bir metin vardır. Burada Sezar Galya'da tapılan beş baş tanrıyı bu tanrıların Roma mitolojisindeki figürlerinin isimleri ile zikreder ve rollerini açıklar. Merkür(Hermes) içlerinden en önemlisidir. Merkür tüm sanatların yaratıcısı, kaynağı ve gezginler ile tüccarların koruyucusu olarak görülür. Galya'da bu tanrıdan sonra gelen dört tanrı ise Apollo, Mars, Jüpiter ve Minerva'dır. Apollo hastalıkları def eder, Minerva yetenekleri arttırır, Jüpiter göklere hükmeder ve Mars savaşı, savaşçılığı etkilerdi.

Kelt panteonunun en önemi ve baş tanrısı Dagda'dır. İsminin anlamı "İyi Tanrı"dır ki burada iyi ahlâklı, her durumda iyi olmak anlamda değil de, her şeyde güçlü olmak anlamındadır. Eşi tanrıça Morrígan'dır. Dagda bir baba figürüdür, kabilenin koruyucusudur ve temel tanrıdır. Morrígan, "Büyük Tanrıça" veya "Hayalet Tanrıça" antik İrlandalı Keltlerin, üçe ayrılmış savaş tanrıçasıydı. Bütün olarak Morrigu olarak anılırdı, fakat parçalarına da Nemhain, Macha ve Badh denirdi. Bunların her biri savaşın bir yönünü temsil etmekteydi. Çoğunlukla bir karga veya kuzgun olarak görünürdü.”

“Belenus bölgesel bir tarım tanrısıydı. Onunla özdeşleşmiş “Beltaine” isimli büyük bir festival mevcuttu. İsmi "parlak ve parlayan", “ateş” gibi bir anlama sahiptir. Ayrıca Beltaine bayramında yakılan büyük ateşleri temsil etmekteydi. Kelt mitlerinde Tanrı Lug ise genç bir adam olarak görünür. Mızrak ve sapan silahlarıdır. Merkür'den farklı olarak bir eşi de bulunur; Maia.” Keltlerin taptığı ama bugün isimleri haricinde haklarında pek bir şey bilinmeyen birçok tanrı vardır. Tanrıçalar, Kelt mitolojisinde ilahi eş olarak tanrıları tamamlarlar, onların yardımcıları gibidirler. Eril eşlerini tamamlayıcı yönleri dışında bu tanrıçalar bereket ve mevsimsel döngü ile de ilişkilidir.

"Eski Kelt tanrıları İrlanda Hıristiyan folklorunda nasıl perilere dönüşmüşse, İran, Mısır, Babil ve Hint tanrıları da, İslam halk inancında cinlere dönüşmüştür." diyor Joseph Campbell.

Druidler rahiplik, şifacılık, âlimlik ve büyü gibi görevleri kendilerinde bir araya getirmişlerdi. Resmi din Hıristiyanlık olduktan sonrada tüm Druidler rahip ve rahibeleri oluşturmuştur. Bu tüm kadim uygarlıklarda böyle devam etmiştir. Yeni inanç sistemi eskisini tamamen yıkmadan onun üzerine temellerini kurmuştur.

“Zaman zaman ateş ve su galip gelse de; evrenin ve insanların ruhu yok edilemez.” Druid metni

Berk Yüksel

Kaynakça:

“Druidler” Erhan Altunay

www.tarihsayfam.com

http://www.teoriler.com

http://tr.wikipedia.org

 
Toplam blog
: 242
: 32770
Kayıt tarihi
: 09.03.07
 
 

21 Aralık 1973, Ankara doğumludur. Lisans ve yüksek lisansını “İşletme” alanında yapmıştır. Araşt..