Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '10

 
Kategori
Felsefe
 

Kendini Keşfetme Cesareti

Kendini Keşfetme Cesareti
 

Kimse sana kendini geri veremez. Verilebilen bir şey hakiki olamaz. “Sen” aslında bütün sahte olanlar gittiğinde geriye kalan, onun yerine yükselecek olan, aydınlanacak olan, masum, yeni ve hiç kirlenmemiş varlıksın. Senin yerine hiç kimse “Ben kimim?” sorusunu yanıtlayamaz. Başkaları sadece senin rollerine, sana verdikleri imgelere bakıp hakkında düşünebilirler, senin hakkında fikirlere sahip olamazlar ama gerçek seni bilemezler.

Meditasyon, senin sessizlikle ve kendinle baş başa kalmandır. Kendi doğanla baş başayken, kendi evindeyken, tek başına olma cesaretini gösterirsin, meditasyon da budur.

Zihnin saf eylemler yerine seni sürekli meşgul etmeye ayarlı aktivitelerle oyalanır, seni meşgul eder ki sen içindeki boşluk korkusuyla yüzleşme. Ne zaman içindeki boşlukla baş başa kalsan, kaçmaya başlarsın. Bilinçaltın, bastırdıkların, mutsuzlukların su yüzüne, bilince çıkmaya başlar. Bu seni, boşluktan daha çok korkutur.

Hiç kimse varoluşta olduğu varlık değildir. Ona belirli sosyal roller verilir ve bu rollerin karşılaşması da basitçe kendiliğinden, kendi doğaları üstünden değil de, imgeler üstünden gerçekleşir. Zihin düşünce yoluyla sürekli böler, parçalara ayırır, tümüne değil de parçalara bakar. Korkunun esas nedeni de budur.

Düşüncenin temel işlevi sorunu çözmek kadar, sürekli meşgul olmaktır. Korkunun varolabilmesiş için senin şu anda olmaman gerekir. Zihin tamamen şu andaysa, şimdiki anda farkındalıkla yaşıyorsa nasıl korku oluşabilir? Senin bir tehlikeyle karşılaşman değildir korku, onun hakkında düşünmendir... Şu andayken ona yanıt verirsin, çözüm bulursun, bu da zekâdır, saf zekâ.

İnsan zamanı ikiye ayırıyor, böylece hem geçmişten hem de gelecekten korkuyor. Belirli hayat tarzın, belirli inançların ve dogmaların, belirli düşünce kalıplarınla yaşarken, bunların bozulmasını, bilinmeyenin bunları tehdit etmesini istemez. O yüzden bildiği ve inandığı şeylerden kopmak istemez, gideceği yerdeki, oluşacak durumdan olabildiğince emin olmak ister.

O halde korku, sen kesinlikten, bilinenden bilinmeyene doğru hareket ettiğinde oluşan düşüncedir.

Sen şu an bu yazıyı okurken korkmuyorsun, şimdiki zamanda korkmuyorsun, başına bir şey gelmiyor, bir tehlike yok, kimse seni tehdit etmiyor. Kimse senden zorla bir şey alıp götürmüyor. Ama yaşanan anın dışına çıktığında arzuların, özlemlerin, bastırılmış korkuların ortaya çıkmaya başlıyor. Zihninin derinlerinde geçmiş anıların acısı, gelecek anların kaygısı belirmeye başlıyor.

Gelecekte yalnız, evsiz, işsiz, parasız kalabilirsin. Bunları düşünmek bile seni gerer, korkuyu oluşturmaya yeter. Ya da geçmişte yaşadığınız bir tehlike, kötü ve acı olarak yorumladığınız bir hatırayı hatırladığınızda, hatıranın çağrıştırdıkları sizi korkutur. Aslında şu an için hiçbiri gerçek değildir, ancak parçalara bölünmüş zihin, korkuyu yaratır. Gelecekte olan ve geçmişte olan şeylerle arana belli bir mesafe koyarsın, “ölüyorum” demek yerine “öleceğim” dersin.

Düşünce daima eskidir, düşünce tanıdıktır, kavrayış ise o anın aydınlamasıdır, artık düşünceye, eskiye gerek yoktur. Ne zaman düşüncedeysen eskidesindir, tanıdığın tüm düşünceler eskidir, korku da orda beklemektedir. İnsan korkusunu incelediğinde, ona nasıl tepki verdiğini izleyebilir. Korkudan kaçıyor mu, onun üstünü mü örtmeye çalışıyor mu, korku kelimesine ihtiyaç duymadan, dosdoğru korkuyu bakabiliyor mu? Korkuya neden olan şey sözcüğün, imgenin kendisiyse, bu gerçek bir korku değildir.

Sen korkarken değil ama korkunu izlerken, içindeki boşluk kaygısını, meşgul olma durumunu fark ettiğinde korkundan özgürleşirsin. Zihin korkuya bir bütün olarak bakabildiğinde, şu anda farkındayken, bir düşünce hareketi yokken bakabilir. Bu bakış senin kendini keşfetmen için büyük bir andır.

İnsan bir buluta, bir nehre, bir ağaca bakarken oldukça sakin bir zihinle gözlemleyebilir. Ancak insanın kendini gözlemlenmesi ona daha zor gelir. Korkarken, ümitsizken, yalnız hissederken, kıskançlık ya da hırs içindeyken, o ruh halinin tümüne bakamaz. Korkunu ya da çeştili duygu hallerinin detaylarını incelerken, bunlarla mücadele ederken ana meseleye, bütüne varmak olanaksızdır. Bu ancak daha çok korku ve kaygı demektir.

Korkuyu düşünceyle anlayamazsın, ona bütün olarak bakamazsın. Korku canlıdır, kavrayışı olan ve önyargısız, yeniye açık, bilinmeyene açık biri için korkunun her hareketini takip etmek, onu gözlemlemektir. Gözlemci, kendisi hakkında pek çok bilgi ve veri toplayan bir gözdür ancak aynı zamanda korkuyla bir arada yaşar. Bu yüzden gözleyen aslında korkunun ta kendisidir ve bunun farkına vardığı an, korkudan kurtulma çabası, korkuya karşı savaş sona erer.

Korkuyla savaşırken kendini yitirirsin ancak gözleyenin korkunun kendisi olduğunu anladığında, korkudan ayrı bir şey değil, korkunun bir parçası olduğunu anladığında, korku kendiliğinden çözülür. Korku konusunda artık bir şey yapamazsın, ancak o zaman korku tamamen sona erer.

Kavramlar korkular yaratırlar. Din bir korkudur, devlet bir korkudur, gelenek bir korkudur, bllinen bir korkudur. Meditasyon ise seni gerçekle yüz yüze getirir. Hayatın ne olduğunu anladığın, deneyimlediğin zaman, korku seni hiç rahatsız etmez.

Bütün otoriteler, insanların biribrlerinin egolarına yardımcı olmasından başka bir şey değildir. Hepsi sahtedir, ne kadar boyun eğersen o kadar iyi vatandaş, iyi dindar olursun. Ama kendin olamazsın. Önce bu korku duvarlarıyla yüzleşmek durumundasın. Birçok farklı korku varmış gibi görünür ancak temelde tek bir korku vardır, o da ölümdür. Bir durumda varolan korkunun sadece ölüm korkusunun bir dalıdır.

Korku sadece bir gölgedir, seni meşgul eder ancak ne zaman zihnin meşgul olsa kendinde değilsin, bilinçsizsin. Ölümün esas korku olduğunu, diğerlerinin ya sözcükten, imgeden doğan bir kavram ya da ölümü saklayan bir durum olduğunu anladığın an korkuyu da aşabilirsin. Çünkü korkusuz kılacak tek şey, ölümsüz bilincin farkına varacağın bir deneyim, aydınlanma anıdır.

Diğer hiçbir şey işe yaramaz. Ne gücün, ne paran, ne saygınlığın, ne mesleğin, ne de gücün sana yardımcı olamaz. Derin bir meditasyona girdiğin an bedeninin her an öldüğünü, bunu düşünen zihninin öleceğini ama kendinin bunların dışında, bunlardan öte bir varlık olduğunu anlayabilirsin. Sen doğmadan önce de vardın ve öldükten sonra da olacaksın, çünkü bilincin bir başlangıcı olmadığı gibi bir sonu da yoktur.

Varoluşun bir başlangıcı yoktu, bir sonu da olmayacak. Farklı formlar, farklı haller olmuş olabilir ama bilincin hiç doğmadı, hiç ölmeyecek. Formun her an değişmeye devam ediyor ve ölüm de bir değişimden başka bir şey değildir. Her gün değişiyorsun ama değişim çok ağır ilerliyor. Ama ölüm bir formdan başka bir forma sıçramaktır ama sonun değildir. Bunu meditasyonla kavramadığın, deneyimlemediğin sürece ölüm korkusu varolmaya devam eder.

Tehlikeli yaşamayı anla ve kabul et. Sadece bedensel risklerden, bilinmeyenlerden değil, psikolojik ve ruhani risklerden öğreneceğin çok şey var. Ne zaman korkuya meydan okusan, korkunun kendisi olduğunu anlasan, senin için kendini anlama, kendini bilme, keşfetme ve sevme için muazzam bir fırsat doğar.

Sıradan saygınlığın çürümüşlüğü, tehlikeli yaşamanın taze coşkusu karşısında hiçbir şeydir. Her şey mükemmel gidiyorsa, bilindikse eskidir, ölüdür ve seni de öldürmektedir. Çok para kazanmak, kariyer basamaklarını tırmanmak, ünlü olmak... bunlar kulağa hoş gelir ama bütün hayatını bunlar için feda etmiş olursun. Sıradan gördüğün şeylerin güzelliğinin farkına varman için, fark etmen gerekir. Bir ev sahibi olmak güzeldir ama bir ev sahibi olmak için yaşamak, bunun için yaşamını harcamak çirkindir, çok çirkindir.

Tehlikeli yaşamak demek, hayatı iliklerine dek hissetmek demektir. Her anın kendine özgülüğünü anlamak, tadını çıkarmak demektir. Her zaman riske yer aç, riske açık ol, risk sana yaşadığını hissettirmekle kalmaz, risk seni dönüştürür, risk sana bir kavrayış verir.

Risk senin canlı hissetmenin tek garantisidir. Hayat nehrini bir kenardan izlerken ölüsün, hayat nehrine karışmışken, nehrin içinde yüzerken canlısın, nehrin kendisi olduğunu anlamak ise muazzam bir ruhani deneyimdir, muazzam bir kavrayıştır.

Sen ancak riski, bilinmeyeni, gizemi, yeni olanı kabul ettiğin zaman varoluşun hedeflediği kişisin, kendini gerçek kılıyorsun. Tüm toplum, kültür, din, eğitim sistemi senin masumiyetine, çocukluğuna, çocuklara karşı düzenlenmiş bir suikasttir. Herkes bir başkasını, çocuğunu, çalışanını, eşini dönüştürmek, kendisi gibi kılmak istiyor ama kimse insanın özüyle, ne istediğiyle, ne düşündüğüyle gerçekten ilgilenmiyor. Hiç kimse bir çocuğun kendi tercihleriyle, düşünceleriyle, şüpheleriyle, keşfetme hevesiyle kendini keşfetmesini istemiyor.

Toplum gibi devlet, eğitim sitemi ve din de çocuğu kuşatmak ve korkuyla onu yönlendirmekle ilgileniyor. Çünkü sen kendini keşfedersen, o zaman bir korkusuz olursun, özgür ve cesur olursun, yönlendirilen, yönetilebilen biri olamazsın. Toplum böyle bir riski alamaz, riskten korkar.

Tek başına kaldığın an, kendinle yüzleştiğin an, kavrayışın belirdiği an tüm maskeler, sana biçilen roller parçalanır. Sahte kimlik gerçek olanı, asıl yüzünü örtmeye çalışır ama son derece çirkindir, bastırılmıştır.

Meditasyon, senin sessiz ve kendin olma cesaretindir. Yavaş yavaş içindeki canlılığı, körpeliği, enerjiyi, yeni olan bu nietliği anlamandır. Anlayışın kimseden ödünç alınmamıştır, senin içinde büyümek, köklenmektedir. O seninle varoluşun arasındaki bağdır. Kökün varoluştadır ve sen aydınlandığın, kavradığın an kendin olarak çiçek açabilirsin.

Çocukluğunu, masumiyetini, kavrayışını, saf eylemini kirletmelerine, öldürmelerine izin verme. Sahte kimlikleri bir yana bıraktığın an asıl olan parlar, gerçek yüzün göz alır.

Korkacak hiçbir şey yok. Sen sadece kaybedilmesi mümkün olana şeyleri kaybedebilirsin, paranı, prestijini, evini, bedenini... Ama gerçek varlığını, bilincini, zekânı, kavrayışını, anlayışını kimse senden alamaz.

Yarın kimseye vaat edilmemiştir. Yarın ne olacağını kimse bilemez.

Gerçek varlığını anladığın an, kendini keşfettiğin an artık ölüm yok, kayıp yok... Yalnızca ölümsüzlük var.

 
Toplam blog
: 48
: 2763
Kayıt tarihi
: 15.09.10
 
 

Sanskritçe: Kendini bilen ve kendinin ustası olan. Doğdu, büyüdü, ölecek. Sonsuza kalmak için değ..