Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mart '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kendini önemsememe!

Kendini önemsememe!
 

Bedenimiz ve duygularımız arasında aracısız bir etki-tepki oyunu vardır.

Vücudumuz, zihnimizden geçirdiğimiz her türlü duygu ve düşünceye şaşmaz bir saat gibi karşılık vermektedir.

Dış dünyayı beş duyu organımızla algılamamız algılama eyleminin sonu sayılamaz.

Algıladığımız her gerçeğe çoğu zaman, zihnimizle anlamlar yükler, zihnimizle açıklamalar dile getiririz.

Lakin, zihinsel algı ve tepkilerimiz dışında organlarımızın da algıladıklarımıza karşı oluşturduğu bir savunma mekanizması vardır.

Geçirdiğimiz psikolojik krizler buna en bariz misaldir.

Organlarımızın da beynimiz gibi kendine özgü duygusu ve düşüncesi vardır.

Her duygu ve düşüncenin kendine özgü bir tepkisinde görüldüğü varsayılırsa…

Sinir krizleri geçiren insanlar karnının ağrıdığını, midesinde bir ekşime, yanma başladığını dile getirir.

Başı ağrıyanlardan tutun da ayaklarının karıncalanmasına kadar daha bir birine benzer şikayetlerle doktor kapısını aşındıranların sayısı ülkemizde yadsınamayacak kadar çoktur.

Çoğu insan, benzeri sağlık sorunlarını doktor tarafından tavsiye edilen ilaçla tedavi etme yoluna gider.

Sinirlendin, ağladın, midene kramp girdi vs. hemen bir reçete karalanır ve ilaçlarla dolu bir eczanenin yolu tutulur.

Öte yandan hiç kimsenin aklına duygu eğitimi ve kendini önemsememe becerisi nasıl kazandırılır aklına gelmez.

Çarpık çarpuk eğitim sistemimizin meyvelerini daha bir çok alanda cezasını çeken bizler, ezber bir eğitim ve öğretim kuyusunun içinde budanmışız da ondan.

Psikolog Doğan Cüceloğlu “Savaşçı” adlı kitabında kitapları dilimize de çevrilmiş Kuzey Meksikalı bir Kızılderili olan Don Juan Matus’dan söz eder.

Don Juan, savaşçı bir insanın özelliklerini anlattığı kitapta bize kılavuz olacak yaşam koçluğu tadında bilgiler aktarır:

“Her melankoli nöbetinin altında kendini önemseme yatar. Savaşçı da hüzün duyar, ama o, hüznüyle alay edebilecek ve gülüp geçecek güce erişmiştir.”

Kimse sizden Don Juan ya da savaşçı olmanızı beklemiyor.

Modern zamanın ritüelleri bizi insani değerlerimizden uzaklaştıraberi yaşayabilme ihtimalleri ile cebelleşip duran bizler, neden düşünme gerektirecek eylemlerde bulunalım!!!

Burası konun ayrı bir vahimliği!

Bize sinir krizleri geçirten karşı karşıya geldiğimiz sorunlar değil.

Bilakis, o sorunlara verdiğimiz değerdir bizi gayya kuyusundan çıkaramayan.

Özetle, sorunları dert etmeyi öğrenmişiz ya da birileri bize çaresizliğimizi öğretegelmiştir.

Bedbin ve melankolik olmayı başarmış yine aynı bedbinlik melankolik içinde çıkmaz çözümler aramışız.

Kendini önemsememek yaşamımızın ibresi haline gelmediği sürece yaşamla Tanrı arasında daha birçok kez kavga eder dururuz/duracağız da.

Yine aynı kitapta Juan, savaşçının özelliklerini saymaya devam eder:

“Sıradan bir insanla savaşçı arasındaki en temel fark şudur: Savaşçı, her şeyi üstesinden gelinmesi gereken bir öğrenme fırsatı olarak görürken, sıradan insan her şeyi, ya şükredilecek ya da küfredilecek bir şey olarak görür.”

Bu cümleler kendini önemseyenle önemsemeyen insan arasındaki farkı açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Henüz genç bir arkadaşım bekar olmanın kendisine verdiği hüznü defalarca anlatmış; hayata küsmüş, insanlardan uzaklaşır hale gelmişti.

Hüznü ile yatar kalkar, hüznü ile gündelik hayatını yaşamayı alışkanlık haline getirmişti.

O, bekarlığı değil, hüznünü önemsiyordu.

Hüznüne değer veriyor, değer verdiğini yaşıyordu.

Doğal sonuç olarak ya küfrediyor ya da şükrediyordu.

Küçük bir değişiklik ile değerler hiyerarşisinin yerini değiştirip hayata daha anlamlı ve öğrencil bakmasını sağlamak hiç de zor olmadı.

Böylece, midesi de yanmıyor, başı da ağrımıyordu.

Öğrenilmiş çaresizliğin kulağını bükmüş, deneyim haline getirilmiş bir gelecek içinde kendini görür olmuştu.

Toplum olarak birilerinin bize Midas’ın kulakları eşek kulakları demesi gerekiyor.

Zira öğrenen de biziz, öğreten de biz.

 
Toplam blog
: 35
: 799
Kayıt tarihi
: 08.06.06
 
 

Eğitmen ..