Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ağustos '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kendisi iyi ama çevresi kötü yazı

Kendisi iyi ama çevresi kötü yazı
 

Hurmalı dondurma çıkmış blog, mevsimi geçmeden yalayak lan...


Bugün burada biraz ciddi olmak için toplanmış bulunuyoruz, azcık ciddi olduktan sonra kuşkusuz normal halimize (Suret'in özünü arayışı haline) döneceğiz. Baştan net olarak söyleyelim ki, kimse kabız olgular öne sürüp “şu Suret’e bi ayar vereyim” hevesine düşmesin. Yazdıklarım sadece benimle geçerliliği olan durumlardır, bir genelleme değildir. Ben interneti sadece eğlence ve iletişim amaçlı kullananlardanım. İnternetin bahsedildiği gibi devasa bir bilgi kaynağı, eğitim-kültür aracı filan olduğunu düşünmüyorum. Hatta dev bir bilgi çöplüğü olduğu kanısındayım. Bilgi sistematik olarak ulaşılabilir olduğu ve güvenilir kaynaktan sağlandığı sürece değerlidir. Kuşkusuz bu amaca hizmet eden web siteleri de vardır, ancak benim için kullanım önceliği biraz reel dünyadan uzaklaşıp, tanımlanmamış bir rolü icra etmektir. 

Qestion: Biricik Suretim, neden reel dünyadan uzaklaşmak istersin he canım, he balım ? 

El Cevap. Uzaklaşmak isterim çünkü reel dünya çoğu zaman sıkıcıdır, tekrarlayıcıdır, boğucudur, görgüsüzce tüketme yeteneğinin rutin sürdürülebilirliği endişeleriyle doludur. Reel dünyada evinizde, işinizde, sosyal gezmelerinizde takındığınız ciddi ve sorumlu roller adeta bize sorulmadan dayatılmış gibidir ve ömrün epeyce ağırlıklı bir kısmı bu başrolü oynamakla geçer. Oysa ben minik anlarda da olsa, daha keyifli ve haz verici olduğuna inandığım yan rollerde yer almayı seviyorum. Hal böyleyken nette geçirdiğim vakitlerde, biraz daha az ciddi ve biraz daha yaramaz bir olguyu bilinçli olarak yaratmayı tercih ediyorum ve netin bu kadar ciddiye alınmasına da bir anlam veremiyorum. Nette kurulan arkadaşlıkları, dostlukları, gönül ilişkilerini hatta evlilikleri kuşkusuz saygıyla selamlıyor ve samimiyetlerinden zırnık şüphe duymuyorum. Hatta şahsıma hatunlardan gelecek tekliflere de (evlilik hariç:) açığım. -Bu arada öbür tarafta huriler teklif ediyomuş lan.- Fakat o ilk intiba denen önyargıdan da aşırı tiksiniyorum. Bu vesileyle hakkımda edindiğiniz abuk, kısmen sapık, edepsiz, kuralsız, alkolik, dengesiz izlenimleriniz top yekun yanlış. (Tamam tamam hadi kısmen yanlış diyelim :). 

Edit Not: Özet geç birader! 

Özet: Yaa pat diye silmeyin facebook’tan, bana biraz daha zaman verin lan… 

O değil de, Kenan İmirzalıoğlu’nu Pepsi reklamında oynatmak kimin fikri acaba. Abi ben o adamdan korkuyorum ya. Bildiğin aşırı tırsıyorum. O reklam çıkınca ellerimle yüzümü sıkıca kapatıp, kendimi yüzükoyun yere atıyorum. Sebebini bilmiyorum, belki de Kabadayı filminden sonra böyle oldum. Halbüsü o filmde Şener Şen şahane pataklamıştı Onu, sanırım o sahnede ruhen ve kalben Şener Şen’in yanında yer aldığım için böyle hissediyorum. Bilmiyom ama bana, pepsi reklamında Nuri Alço’dan sonra yapılabilecek en berbat tercih Kenan İmirzalıoğlu gibi geliyor. Pepsiciler lütfen ayarlayın bunları, yoksa geri kalan ömrümü bir pepsi-sever olarak geçirmem mümkün değil. Ne-bilem ben Yaşar Nuri Öztürk hocayı oynatın, Hulki Cevizoğlu’nu oynatın, olmadı Oğuz Haksever’i oynatın, bunlar sempatik ve sevecen büyüklerimiz, onların elini öperim ki ben. 

Bu arada, bir önceki risalemizi beş kuruş para talep etmeden önerme nezaketinde bulunan, güzel insan, zeki hatun, berrak gülüşlü radyocu, buğulu sesli ve hisli kadın, çağdaş yazar ve yorumcu, belki de besteci, hoşsohbet ve keyifli dost Vakayinüvis’e en içten en derin teşekkürlerimi sunuyorum, kabul buyurunuz hanfendi. (Hanın fendi pansiyonu yendi gibi bir şaka… yok yok olmaz kabız kaçar). 

Bence Fazıl Say, Kenan İmirzalıoğlu’ndan da korkmaz. Fazıl Say istese Onu piyanosuyla döver. 

Nikah masasında, nikah memurunun sorusuna “olabilir, tamam bakalım” cevabını vermiş biri olarak, referandumda “evet” diyeceğim blog. Blog, şimdi sen sosyal demokratsın diye kızma ama içimden “evet” demek geliyo, iç sesimi dinlemek zorundayım aksi halde çok pis gürültü ediyo zalım. 

Tamam itiraf ediyorum, Nejat İşlerden de korkuyorum. 

Onu bırak şimdi de; benim bi kız arkadaşım var yani kız deyince öyle seviştiğimiz biri filan değil (ara sıra yanak değdirmek suretiyle öpüştüğümüz oluyo.) Yok yok tabii arkadaşız sadece. E işte bu arkadaşımla (sağ olsun hep kola ısmarlıyo bana) iftardan sonra buluştuk sarılıyoruz (şaka len) bir tespit de bulunduk. Şöyle ki; insanın vaktiyle hobi olarak başladığı kimi unsurlar; zaman içinde ıstırap verici bir hal almasına karşın, devam etmek zorundaymışsınız gibi, içsel bir baskı fonksiyonu kazanabiliyorlar. O nedenledir ki Blog, hiçbir şeye lüzumundan fazla kendini kaptırıp, yeni bir bağımlılık yaratmayacaksın, bağımlılıklar zamanının önemli bir kısmını rutine bağlar değişimden çalar, yani demem o ki, aklını başına al blog. 

Benim şimdi bi arkadaşım daha var (bu kola ısmarlayan kız değil de başkası) tutturdu bana “toka al” diye. Ben ömrü hayatımda ne toka almış, ne de toka takmış bir insanım. Neye göre alınır, saçın rengine göre mi, kılın kalınlığına göre mi, numarası mı var, S-M-L-XL diye beden ölçüsü mü var hiç bilmiyorum. Hep “ne zaman alcan” diye soruyo, bi de “pazardan alma” diyo, “kaliteli olsun marka olsun” diyo, aşırı sıkıştırıyo. Kuşkusuz bu hususta çaresizim, yetersizim, bakiyesizim aşırı üzülüyorum, evde siyah siyah ataş gibi teller buldum, onalar olma mı ki blog? 

Bence Kenan İmirzalıoğlu özünde iyi biride çevresi kötü. 

Blog, duyduğum bi laftan devşirdiğim bişi söylicem, oku bakalım katılacak mısın: “Kimsenin kusursuz görünmesine gerek yok, zararsız olsun yeter”. Ben bu lafı çok sevdim, çevremdeki insanların da kusursuz görüntülerini değil zararsız ve hoşgörülü yanlarını fark etmeye gayret ettim, sen öyle yap blog. 

Blog sana bişi sorcam. "Sevişerek mi evlendiniz" ne ya? Yani bu lafı eden insan, "tanışarak birbirinizi severek mi evlendiniz" diye mi soruyo, yoksa yekten skor odaklı sayısal bir veriyi mi merak ediyo. Hayır, ablanın biri sordu "he hemde 4-5 kez" dedim, çok pis küfretti bana, o bakımdan sordumdu. 

Sigara paketleri üzerindeki uyarıcı bir o kadarda tiksindirici fotoğrafların birinde morg çekmecesinde yatan bir mevta var, daha çok solaryuma girmiş fok balığını andırıyor, tercihim o fotoğrafın olduğu paketten içmek, zannımca o paketler gayet organik ve doğal, kara üzüm çekirdeği kadar antioksidan lan, ancak içerken filtreyi çiğnemek gerektiğini unutma blog. 

Blog son bişi; sana yazarım diye kısa bi not almışım, ama not aşırı kısa, sadece "meme" yazmışım, mevzu neydi hiç anımsayamadım, sanırım "sıcaklarda sütyen giymeyiniz" gibi meme sağlığını ön plana çıkaran bir sağlıklı yaşam aforizması söyleyecektim, not boşa gitmesin istedim. (-Memelerinizi yemeklerden sonra düzenli olarak fırçalayınız- gibi bişi de olabilir, bilmiyorum.) 

Eroir 

İnsanın mutlu olması ne garip bir his 

Durup dururken seviyorsun dünyayı 

Ne-bilem ben, midendeki yanma hissini 

Sızlayıp duran yirmilik dişini 

Hatta bitmez tükenmez çişini seviyorsun 

Mutluluk birine ve bir şeye bağlı olmaz 

Mutluluk bağımlı da olmaz diyorsun 

Olsa olsa salak sevinçlerdir onlar 

Mutluluk an itibariyle kızarmış ekmek kokusu 

Mutluluk an itibariyle fıçı bira buğusu 

Mutluluk an itibariyle gecenin doğuşu 

Mutluluk an itibariyle yalnızlığın huzurlu susuşu 

Tableti olsa keşke a.q. 

Yutsam yarım bardak suyla 

Azcık daha fazla dursa ruhumda 

Ben Buldum 

Özlü Laf: İşin kolayını seçip pek çokları gibi naif ve daha fazla görünmektense, en kolayını seçip kendim gibi görünmeyi tercih ettim, ben bu kadarım. 

Ben Buldum 

Dip not: Bu yazıdaki Zifirli cümle: 10 mg, Sihirli sözcük: 1 (Ne-bilem), Nikotin; az bişi (bişey yapmaz), Karbonmonoksit: Açık havada okunsun. 

Hoşça kal lan blog. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 41
: 815
Kayıt tarihi
: 27.01.10
 
 

En güzel hikayesini henüz yazmamış olan, Smyrna'da yaşayan, henüz yolun yarısında bulunan, kamu g..