Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Kasım '09

 
Kategori
Deneme
 

Kim korkar cücelerden…

Kim korkar cücelerden…
 

Güzel günlerimizin güzeline yakışan arkadaşlarımız olur. O güzel günlerde sevdiğimiz dostlar, yanımızı yöremizi bezeyen, kırlara düşen kır çiçekleri gibidirler. Bir yanda açan papatyadır, diğer yanda mor menekşe. Yaban gülü, ince pembe gülüşlüdür. Sevgi gecenin karanlığını yener, güneşe elini uzatır.

Yaşam ikiyüzlü bir madalyon gibidir. Bir yanda mavi, yeşil, sıcak gülüşlü açan çiçekler, diğer yanda ayrık otları, ısırgan ve dikenler.

Ayıkla ayıklayabilirsen…

Sinsidir yenik düşmüş karanlığın sesi. Boş durmaz ve bir gün, “Hayır” diyemediğimiz yalnızlığımıza yenildiğimiz, daha çok yalnızlıktan korktuğumuz için, bir yolunu bulup, susmaların bizi sürüklediği tenhada yakalar ve teslim alır. Çirkefe çeker, hayatlarımızı kirletir.
Kırılası uzanan hangi hoyrat elin marifeti, hangi yıkan hevestir bu. Kırların masum çiçekleri vazoda solar, özlediğimiz bir koku olurlar usumuzda.

Susmaların yılgın yalnızlığında, kavgalardan kaçtığımız için, Kafdağı’nın ardına uçan Anka kuşu dönmez geri, küllerimizi eşelemez. Masallarımızın iyi yürekli kahramanları, saflığımıza küsüp al atlara binip gittiler. Ve bu yüzden; yanımız yöremiz ayak altında dolanan cüceler doldu.

Boylu poslu yalanı marifet kuşağı, hileyi hin kulağı eder bu ortanın soytarısı cüceler. Boşunadır usumuzu yoklamalar. El uzatıp tanış olmadık, yan yana yürünen yolların, aynı kuru azığın üleşeni değiliz. Biz onlarla, bildik hiçbir masalda buluşmadık.

Utanmaz arsızdır, sırtımıza tırmanır, fırsatını bulunca tepemize çıkar. Selvi boylu olmak değildir, bir fırsatını bulup adam gibi adamdan sayılmaktır bütün amaçları.

Bir soytarının aymaz arsızlığı ile kolları sıvar kandırmaya koşarlar. Kolay değildir güzelden söz eden, erdemleri ağzında sakız eden “cücelerin” güzelden ne kadar uzak olduğunu görmek, bilmek. Onlar bizim için değerli olanı kullanır, fütursuz koyu kırmızı yalanlarla çıkarlar karşımıza.

Bütün marifetleri demiri eğen kolu kırmak, güzeli seven yüreği vurmaktır.

Kanan yanımız, çocuk yanımızdır. Kolay düşer, yara bere içinde kalkar ayağa. Ve sızlayan yaralarına aldırmadan, bir an olsun “Ah” demeden kırlara koşar, masallarımızın en gizli en gizemli ormanında, yeşilin mavinin, narin açan çiçeklerin uzanan elini tutup, bir sıçramada biner kanatlı atların sırtına, rüzgâr gibi, rüzgârdan hızlı yalan dağlarını aşar, kendimize ihaneti yener.

Cücelere kanmaktan korkmadan, kendimizi kandırmaktan uzak bir yolun yol ayrımındayız. Büyümekle çocuk kalmak arasında bir tercihten elimizi çekerek yürüyoruz.

Daha kim bilir kaç zaman kanacak kendine küs, yalnızlıktan kaçan çocuklar, kaç kez kalkacak üstü başı toz toprak içinde dizlerinde sızlayan yarası.

Evvel zaman içinde başlayan bu masal, ahir zaman içinde öyle kolayından bulmaz bir son. Döne, değişe zaman içinde, düşe kalka, yana yakıla büyümeden, kendine yenilmeden çocuk kalanların masalıdır bu.

Gelip geçicidir bu masalda cüceler. Kalıcı olan papatya, nergis kokusu, pembe gülüşlü yaban gülü, uzak denizlerin tuzu, mavi ve yeşil ormanlar. Yangınların kor ateşini saklayan yürekleri avuçlarında bir de BİZ…

Hasan Kaya
www.hasankaya.com

 

 
Toplam blog
: 65
: 1019
Kayıt tarihi
: 11.09.09
 
 

Mart 1959 Erzincan doğumlu, İzmir de yaşıyor.. ..