Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Aralık '08

 
Kategori
Güncel
 

Kimliğinizi görebilir miyim?

Kimliğinizi görebilir miyim?
 

Güleryüz ve "önce insan" anlayışının yaygınlaşacağı günlerin özlemi sadece fotoğraflarda kalmasın


Bilinen bir hikâyedir. Oğlunu gezintiye çıkaran baba, çocuk bir süre sonra huysuzlanıp ağlamaya başlayınca susturmak için hiç tereddüt etmeden yanlarından geçen polise can simidi gibi sarılır ve oğluna parmağını sallayarak : bak, uslu olmazsan seni polise veririm “diye korkutur. Baba, bilinçaltında polisi bir korku öğesi olarak göstermekten bihaber çocuk büyütür.

Çok daha kötü örnekleri yaşandı, polise verilmekten öcü gibi korkan nesiller yetişti darbelerle kesintiye uğrayan hayatta. O zamanlardan bu güne, gece karanlığında yankılanan sireni duymak, camlara aksi vuran tepe lambasını görmek yerleşik algımızda pek hayra alamet değildir. Onların bir huzur ve güven işareti olarak görülmesinden ziyade daha çok korku nesnesine dönüşmesinin altında yatan nedenleri de kimse sormaz pek, soramaz.

Böylelikle sorunlu ebeveyn -çocuk ilişkisindeki gibi sevgiyle yaklaştığında otoritesinin zayıfladığını, saygı görmeyeceğini düşünen bir zihniyet dallanıp budaklanır.Saygının sevgiden değil, korkudan kaynaklandığı umursanmaz.

İzlemişsinizdir herhalde, kendilerini tarife sıfat bulamadığım malum zatların İstanbul'da bir müzikholün içinde estirdikleri terörü. Polis yeleği giyince ne yapsam mubahtır mantığıyla bastıkları mekanda kanımızı donduran sahneleri... Göz önünde saçlarından çekilerek yerde sürüklenen o kadının götürülüşüne gösterilen tepkisizlik , orada olsa aynı tavrı gösterecek olan sayısız insanın vereceği tepkiydi esasında.

Çünkü küçük ölçekli ama genele yayılacak tepkisiz bir tavır vardı orada. O insanlar, kendilerince meşrulaştırdıkları şiddeti polisin de gösterdiğini düşünerek mi o kadar pervasızlaşmışlardı? O rahat tavırları, güveni halk nezdinde üniformanın sorgulanmayışından mı alıyorlardı?

Haberin iyisi, kötü olandır düsturundan hareketle olay mahallinde yapılan canlı yayında ve diğer bültenlerde bu ve benzeri soruların hiçbiri yanıt bulmadı. Gösterilen kayıtsızlığın nedenleri hep başka sorularda arandı. İşletme sahibine, oradakilere veryansın edildi.. “Niye dur demediniz, niye kimlik sormadınız, polis bunu yapmaz diye düşünemediniz mi” minvalinde sorular yöneltildi. O soruların da kendince bir haklılık payı vardı elbet ama daha önemli bir ayrıntı takılmadı mı sizin de aklınıza?

Bir kadının yerde metrelerce sürüklenip yaka paça arabaya atılarak götürülüşü bu kadar olağan olmadığına göre olaya tanık olanlar neden bu kadar “aymazdı ki?” Sadece o şiddet gösterisinin yarattığı korku muydu oradakilerin basiretinin bağlanmasının nedeni? Bunu salt korku olarak açıklayabilir miyiz? Üzerinde polis yazılı yeleğin, arabanın üstüne konan tepe lambasının çevreye verdiği dokunulmazlık, sorgulanmazlık uyuşmasının bunda hiç payı yok mu?

Bütün haber bültenlerinde, gazetelerde kadının yüzü defalarca görünüyor böylece iki kere mağdur edildiği umursanmadan aynı görüntüler dönüp duruyor. Bu da başka bir boyutu. Sorularsa cevapsız!

O insanlık dışı görüntüleri polis yelekli adamlar değil de sıradan birileri sergileseydi hiç mi müdahale edilmeyecek, hiç mi kimsenin gıkı çıkmayacaktı? Oradakiler polis zannediliyordu.Ve bu eli kolu bağlanmışlığın nedeni de oydu.

Huzursuz edici ezber bozan sorular dolaşıyor zihnimde Neden bir vatandaş olarak polise bakıştaki algının sevgiyle değil daha çok korkuyla örülü olduğu es geçiliyor. Yapılan değerlendirmelerde “ vatandaş sormalı” türevi demeçlerden öte bu husus neden ortaya konmuyor? Saldırganlar yakalandı, herşey çözüldü mü?

İstisnai durumlar da var kuşkusuz ama memleketin herhangi bir sokağında polis,birini evire çevire ola ki dövdüğünde (!) olaya şahit çoğu vatandaşın tepkisi o habere konu yerdeki insanlardan ne kadar farklı olabilir? Olabilir mi? Akıllarına kimlik sormak gelir mi? Gelmezse neden? Bunu “vatandaşın düşüncesizliği , (b)ilgisizliğinden canım” diye bertaraf etmek ya da dövüleni gösterip “ o da bir halt etmiştir “ diye hafifletici nedenler bulmak, hedef şaşırtmak asıl görülmesi gerekeni gözlerden kaçırmaya yeter mi?

Polisten korkulur hakim düşüncesinin, çeşitli sivil toplum gösterilerinde havada uçuşan coplu , tekmeli görüntülerle zihinlere kazındığı bir ülkede, şüpheli hallerde kimlik sormanın bir vatandaşlık hakkı olduğunu kim umursar? Bundan habersiz yaşayanlar “bu ahval ve şerait içinde” bunu bilseler ne yazar?

Polis, kimlik sorulmasına çok alışık da sanki istenildiğinde onu bir görev düşüncesiyle gösteren anlayış egemen olmuş da suç vatandaşta. Neden sormadı?!

Hep soran, sorgulayan bir kimlikten tecrit edilip rolleri değişmek galiba algıda üstten asta geçildiği düşüncesi uyandırıyor ve bu sorgulanmıyor!

Hem sorulursa ne olur? Vatandaş bundan çok hoşlanılmayacağını sezerek ve sorana haddini bildirirler korkusuyla sormaktan imtina ediyor olabilir mi? Aman bize bulaşmasın “götürürler merkeze...” diye başlayıp hepimizce malum olan o galiz sözün bilinmesinden mi bu çekingenlik?

O üniformanın gerektirdiği sorumluluk, verdiği haklarla vatandaşın canına, malına,huzuruna kast edildiğinde polisin hiç istisnasız vatandaşı koruyup kollayabilmesi ancak siyasetten arındırılarak şeffaflaştırılması, “önce insan” yaklaşımı ve düşüncesinin yerleşmesi, olayla hiçbir ilgisi olmayan vatandaşın yüzünde tokadın patlamaması – hatırlayın 1 Mayıs görüntüleri- kolun kırılıp yen içinde kalmamasıyla gerçekleşir.

Ancak o zaman polise verilmekle korkutulmuş o çocuklar kendi oğullarını aynı yöntemle susturmaya kalkmaz. Tepe lambası görüldüğünde, telsiz sesi duyulduğunda irkilmek yerine huzur hissedilir. Bir olayın mağduru olduğumuzda, hepimizin ihtiyacı olan, ilk kapısını çalacağımız polis güven abidesi olarak imdadımıza yetişir.

Ve yine ancak o zaman vatandaş olmanın güveni duyulup korkusuzca sorulur:

Kimliğinizi görebilir miyim?

 
Toplam blog
: 80
: 1644
Kayıt tarihi
: 02.12.06
 
 

..