Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '09

 
Kategori
Deneme
 

Kimseye soru sormak yok...

Kimseye soru sormak yok...
 

Sana şimdi desem ki , bir eylüle vurgunluğum kadar vurgun bir adamımdır ben, son mayısın beni çekip


SON MAYIS MEKTUPLARI

Bu mailini yeni okudum desem bana kızarsın değil mi? Bu maili ilk gönderdiğin gün de okumuştum oysa. Ama okumak anlamında, yani okuduğunu anlamak anlamında az önce, yani şimdi, daha bir iki dakika önce okudum. İlk okuduğumda sana sormuştum, hatırlıyorum. "Senin mi bu yazı?" demiştim sana da ..hayır demiştin. Oysa bu yazı senindi. Yazı, içinde kendini bulan herkesindi çünkü. Bana gönderdiğinde ki anlamını o gün, ilk okuduğumda çözememişim sadece...

Günlerden eylüldü zannedersem. Bir ufak rüzgâr savruntusuyla yanımdaki boşluğa düşen bir çınar ağacı yaprağının hikâyesine dalıp gitmişliğimle başladı, o günkü sancı nöbetlerim. Kendimi mi bilmiyordum? Yoksa yaprağın yanıma düşüşünde ki bana anlatmak istediklerini mi? Onu dahi bilmiyordum. Daha çocukluğumdaydım oysa. Az önce yani. O çınar ağacı yaprağının yanımdaki bankın boşluğuna düşmesinden önce ben çocukluğumu düşünüp, çocukluğuma yüksünürken, bu kırklı yaşlarımdaki yaşamamışlığım kol gezip durmaya başladı birden. Ben daha dün doğdum farz ederken üstelik. Benim yaşayacak çok şeyim var diye hayaller kurarken üstelik. Gelip geçmişliğim gelip düşüyordu sol yanımda ki bankın boşluğuna. Sanki büyümemişim, sanki benim çocuklarım yokmuş gibi çocuk oluşumu düşlerken... Ne tuhaf...

Sana yazacak çok şey bulabilir bu balık hafızama gelip takılan cümleler, ne yazdığını bilmeden... Senden duyacağı birçok anlatıyı dinleyebilir, hatta gereksiz olanları bir çırpıda unutarak ve önemlilerine üstüne basa basa mim koyarak. Biliyorum. Sende daha dünkü çocukluğundan bahsedeceksin aslında. Biliyorum, sende benim gibi, bir çınar ağacının yanımdaki bankın boşluğuna düşüşü gibi bir gelip geçmişlikten, hatta o gelip geçmişliği yaşadığın süreç içinde, ya az sevilmelerinden ya çok terk edilmelerinden bahsedeceksin. Anlaşılmadığından meselaa... Biliyorum... Sen en çok hakkıyla sevilmemekten ve anlaşılmamaktan dem vuruyorsun sitemlerine dair. Gönderdiğim bir şiirin ertesinde böyle dememiş miydin? Kim istemez böyle bir aşkla sevilmeyi. Bu muydu tam kelime? Sen benden iyi bilirsin...

Sen benden daha iyi bilir misin, sevip sevilmeyi? Meselaa sen benden daha derin anlayabilir misin bir çınar ağacı yaprağının , günü geldiğinde dalından kopup savrulmayı? Yani meselaa bir gün her şeyin bittiğini idrak ettiğinde, bir çınar ağacı yaprağı gibi bilinçsizce doğanın yapısı gereği çekip düşebilir misin dalından? Ha?

Ben, dün doğmuştum daha, oysa...

Şimdilerimi sana bin bir kelimeye taklalar atlatarak anlatabilirim de bende bir şey anlamam sende. Gelip geçmişliğimiz gibi yani. Sana şimdi desem ki çocukluğumdan muzdarip olduğum gibi muzdaripim çocuksuzluğumdan, anaç yanın tutar da çocuğumun bir türlü olmadığını düşünür durursun, neden acabaa diye... Sana şimdi desem ki , bir eylüle vurgunluğum kadar vurgun bir adamımdır ben, son mayısın beni çekip vurmalarına, bu adam mevsimlerle bozmuş kafayı diye bu cümleden gelir geçersin. En azından bir anlığına. Sonra o cümleye geri döner misin? Onu bende bilmiyorum... O cümlede bilmiyor.. Bu yazdıklarımın içinde geçen manalar da... Sana şimdi desem ki hiç bir şeyim yok inan... Biliyorum ki gelip geçmişliğin gibi gülüp geçersin... Çünkü biliyorum ki sen beni iyi bilensin...

Oysa,
Ben,
Dün doğmuştum daha...
Yani, meselaa...

Kenan Ocak / Ekim 2009 / Son mayıs mektupları…

 
Toplam blog
: 22
: 463
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

1966 İstanbul doğumluyum... Kendi çapımda yazmaya bayılıyorum.. Okunurmu okunmazmı bilemem tabii ki ..