Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Aysegül Akbay Yarpuzlu

http://blog.milliyet.com.tr/yarpuzlu

25 Mayıs '15

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Kırkından sonra evlilikten kaçış

Kırkından sonra evlilikten kaçış
 

Kırkbeşinden sonra evlilikten kaçış


Eski bir Batı atasözü der ki; Bir fikri ne kadar erken alıp ne kadar erken geliştirirseniz, birinci olarak bitirme şansınız o kadar erken olur. Büyük bir şevkle kollarınızı sıvayın; hiç bir zaman başlamak için geç değildir. Bu konuyu, " etkin katılımın " gizli tarafını açıklamak için en uygun zamanın orta yaşların başlarıyla aynı zamana denk geldiğini söyleyen tartışmayı başlatmak için kullanıyorum. Herkes iyi sağlığın insanın canlılığının en önemli parçası olduğunu düşünmektedir. Ama iyi bir sağlık iyi bir şansa ki; bu kontrol edilemez ve tam bağlılığa bağlıdır ki; bunu kontrol edebiliriz. İkincisinin önemi genellikle çok fazla gözden kaçar. Açıkçası hayatın ana akışını yarıda kesemeyiz ve hala kendi kaderimizi kontrol edemeyiz. Bu sorun tuzağı kırk ve kırk yaş üzerine geçildiği zaman daha çok büyür; Hala devrede olması gereken dinamik yoğunluk, yaşlanma ve değişen çıkarlar tarafından azaltılmaktadır. Bu tabi ki aslında yeni bir bilgi değildir; Görünen o ki zamanın akışını değiştiremeyiz ama biyolojik yaşlanma süresini yavaşlatabiliriz - biraz olsun uzatabiliriz.

 

Bu çabayı " vücudu aldatma " olarak düşünmeyi seviyorum; Ve evet, bunu yapabiliriz. Elimize geçecek şey ekstra çabaya değmektedir. " Bilinç dışında, bizim organlarımızın sistemleri sadece dili olmayan biyokimyasal dokulardır, sadece yapmak zorunda oldukları şeylerin yanlarına kar kalması kadar az hareket eden hücrelerden meydana gelmektedir. Metabolik olarak bu durum enerjinin korunmasıdır. Bununla birlikte uzun lafın kısası kontrolün amacı asla azalmamaktır. Her şeyin çalışmasının devam etmesinin sağlaması esastır. Tabi ki hücresel yapılar yıpranmaya ve aşınmaya tabiidir ama işlevsel etkinlik eylem ile daha yüksek kalmaya devam eder. " Kullan veya kaybet " bu cümleyi milyonlarca kez duymuşsunuzdur. Tamamen bağlı kalma iradesi beyinde yaratılır; bazıları buna " olumlu düşünmenin gücü " der. Ve bizim ayrıca saklı "rezervlerimiz " vardır; Krizlerde elimizden geleni yaparız.

 

Büyük zorluklar ortaya çıktığı zaman gizli bir kozumuz, başvuracağımız bir ekstra beceriklilik zulamız vardır. Yukarıdakilerin çoğunu, zaman zaman hatırlarız. Fakat tepkilerimiz nadiren başarılı olur; Genellikle bizler çok tembeliz ve fırsatların elimizden kayıp gitmesine izin veririz.

 

Genç canlı insanlar için tam bağlılık akışın bir parçasıdır, doğal ve kolay. Bu konu düşünüldüğü zaman gençleri çalkalamaya devam eden ana faktörün güçlendirilmiş cinsel farkındalık olduğu aşikardır. Yine de çoğu genç insanın bu varlıkla ilgili en belirsiz düşünceye sahip olduğunu düşünmüyorum; O yaşlarda tamamen heyecan dolu olan libido tamamen normaldir. Olgunlaştıktan sonra; gençlik yıllarını geçirdiğimiz zaman, doğuştan gelen seks dürtüsünün tamamının çoğuna hala sahip oluruz. Ama genel problem, cinsel dürtüye izin verme alışkanlığımızın yavaş yavaş azalmasına doğru sürüklenecek olmamızdır; Açıkçası günlük hayatla ilgili çok fazla zorunluluk ve problem vardır. Seks genellikle cansız sona ulaşır; Ve bu insanların her şeyin yitirildiğini anlamasından hemen önce gerçekleşir. Orta yaşın diğer etkisi kritik bir dönüm noktasını işaret etmektedir; yap-bozun bu birleşme yerinde, insanlar kenarın bir parçasını kaybetmiş olabileceklerinden şüphe duyarlar ama hala yeterince diri hissederler. Bazen bu döneme " orta yaş bunalımı " denir, sorunları yanlış yorumlayan bir açıklamadır. Aslında orta yaştaki krizlerin olasılığı düşüktür. Çünkü kişisel sağlık, yetenek ve uygunluk hala yüksek düzeylerdedir - " bir dönüm noktası " daha doğru olur. Yatırımı ikiye katlayan, daha yüksek bir yön belirleyen bakımlı kalan, bağlı kalan, fiziksel olarak fit olan, güçlü bir şekilde meraklı olan ve cinsel olarak etkin olan insanlar için, amaçlarına ulaşmak için yapacakları işlerin tamamını yeniden düşünmelerine pek gerek yoktur. Bir diğer yandan yolun aşağısından yanlış tarafa dönmek kolaydır. Fark edilebilen değişiklikleri anlayamadan tedbirsiz olan insanlar genellikle ters yöne giden bir monotonluğa düşüverir. Yine de insanlar zaman içerisinde fiziksel dejenerasyona giden yolda frene basmayı kaçırdıkları zaman bu yol kaçınılmaz olur.

 

Daha önceleri uzun uzun zamanından önce tükenişten uzak durabileceğimizi öne sürmüştüm. Yaşlandıkça insanların sahip olduğu en etkili yedekleme aracı güçlü olur ve nerdeyse azalmamış olur - cinselliğimiz. Ama ilk başta gizemli, cinsel " içimizdeki en kutsal yere " açılan kapının kilidini çevirmemiz gerekmektedir. Her şekilde bu akil bir süreçtir. İlk adım çok erken gerçekleşmeyecek olan bir adımdır: " Monogamiyi öp, uzun bir veda. " İnsanların bariz bir biçimde tek eşli olmadığı gerçeğini anla. Bu çoğu insan için ileriye doğru büyük bir adım olabilir. Ama asıl kazanç gelecektedir. Başlangıçta ( olma ihtimali olmama ihtimalinden daha yüksek ) yeni cinsel temasları doğrulayan koşullar tek tük olacaktır. Eğer öyleyse aslında oyuna geri dönmek anında mümkün olmayacaktır, o halde bunu hayal gücümüzle yapalım. Burada demek istediğim şey gereken fiziksel ve ruhsal yeniden koşullanmaya başlamamızdır. Şehirli çocukların " oyuncu " dediği olgu içerisinde fiziğinizi yeniden oluşturun ( bence "oyuncu " genellikle erkeklerden bahseder, ama ayrımcı olamaz çünkü hem XS hem de YS oyunu kurar.) Her canlı organizma için, insanlar dahil, her an riskli bir girişimdir. İstatistikçiler yarını görüp göremeyeceğimiz olasılılığını hesaplayabilir ama bu her bireye bağlıdır, doğrusunu söylemek gerekirse, anı yakalayın.

 

Tabi ki, hem cinsel hem de bedensel refah için kapsayıcı bir her derde deva olan ilaç yoktur; günlük hayatın değişkenliklerini hepimiz anlıyoruz. Yine de, cinsel umudu ve yoğunluğu beynimizin büyük bir köşesinde tuttuğumuz zaman, her şey için güdümüz şiddetle yanar. Alevlerimizin ateşine odun atılmaktadır. Her zaman, bizler mümkün olduğunca, çok uzun süre sağlıklı kalmayı umarız. Aslında,  iyi sağlık için zihniyet çabucak akmaktadır, ama gerçek test arayışta kalıp kalamayacağımızdır. Her geçen gün beraberinde hayali mümkün engeller getirmektedir; en korkunç olanı, (dolaylı olarak) içimizdeki alevlerin üzerine su döken monogamidir.

 

İdeal bir slogan şuna benzer olabilir "dinçlikle hayatta kalın". İdeal bir biçimde, daha azı kabul etmemeliyiz ama muhtemelen güzellik ve sağlığı israf ederek daha az ile mutlu bir şekilde yaşayabiliriz. Fiziksel kayıp ziyandır, daha sevimli bir hale getirmenin yolu yoktur. Ve "ziyanı" düşündüğüm zaman, çocukların öğrenmeyi sürdürmesine destek olan bir T.V. sloganını hatırlıyorum: "Bir zihin ziyan edilecek en korkunç şeydir." Bu sloganın işe yaraması için (örneğin, kavramak için gerçek öğrenme) her çocuğun merak müptelası olması gerekmektedir. Benzer bir biçimde, cinsel olarak meraklı kalmak ve cinsellik ağına dalmak için, içimizdeki cinselliği devam ettirmemiz gerektiği düşüncesini yerleştirmeye çalışıyorum.

 

Cinsel olarak istikrarlı kalınması, insanların dikkatini yeniden kişisel dış görünüşe odaklandırır; ve vücudu mümkün olduğunca çekici tutarak, geciken kazanç geliştirilen sağlık olur. Tabi ki, mümkün olduğunca çekici kalmak öz disiplin gerektirir; ve güçlü iradeyi sağlamak için, insanların teşvike ihtiyacı vardır. Ve, seks güdüsünün olmadığı, başka bir yerde, kazanç bu gibi yoğun bir motivasyon olabilir. Seks güdüsü insanın doğasında vardır; sönmez, dinç kalmak için asıl güdü odur. Sönükleştiği zaman, yeni partnerler seçerek kolaylıkla yeniden başlatılabilir. Cinsel coşkunluk bir zaferdir, zafer sürecidir çünkü seks insanları daha sağlıklı tutan birkaç insan hazzından biridir. Açıkçası, cinsel etkinlik tamamen kazançtır, zenginleşmedir. Cinsel maceranın zafer günlerinin sadece anılardan ibaret olduğuna dair anlamsız düşünceyi asla kabul etmek zorunda değiliz. Yine de, tutuculuğunda direten tek eşli insanlar için, muhtemelen böyledir; bilince yalan söylemek imkansızdır. Uzun süreli partnerlerin cinsel itişmeleri altın iken, ateşli tutkunun raf ömrünün geçtiği zaman hayal gücünü canlandırmak için pek fazla bir şey meydana gelemez. "Çitin diğer tarafında daha yeşil otlar büyüyor"; nerdeyse kimse gerçeği kabul etmez, ama herkes bilir. Basit bir gözlemde tartışılmaz bir kanıt vardır: "oyunda" kalmaya hevesli olan insanlar, mümkün olduğunca çekici kalır. Öyleyse, aynaya bakınız.

 

Okuduğum son veriler, Batı'daki yetişkinlerin %37.5'inin obez olduğunu göstermektedir. Bu da nüfusun üçte birinden fazlasıdır o halde bir problemimiz  var, kabul etmeyi seçsek de seçmesek de. Görünen o ki, "şişman ölçeğine" uzanan herkes "oyunun dışında olduklarını" düşünmüyor; aslında, rakamın nerdeyse yarısının, kendilerini hala hareketli ve oyunda sandıklarına iddiaya girerim. Mümkün değil. Bir insan aşırı şişman olduğu zaman, aslında hükmen oyunun dışında olur. Kiminle oynamayı umuyorlar ki? Kendilerine en iyi şekilde bakmayan insanlara şansın uğrama ihtimali çok azdır; fiziksel görünüş cinsel çekim için en önemli şeydir. Her zaman, çoğu şey için tercih edilenler dikkat çekenlerdir ve sadece cinsel oyunlarda değil. O halde kim son seçenekler arasında olmak ister? İşte burada "olumsuz sonuçlar" olasılığı olumlu sonuçlar vermeye başlar. Uzak durulmayı reddetme oyuna teşvik katar. İnsanlar kendine çeki düzen verme programlarına katılır, daha iyi hissetmeye başlar ve cinsel hayallerin sihri etkisini gösterir. Seks güdüsü ilk teşvik edici güdü olur. Bu meydana geldiği zaman, uyuşukluğa yol açan kötü alışkanlıklar yeniden kontrol altına alınır. Sağlamlaşırız, daha fazla egzersiz yaparız, daha az yer ve içeriz ve güven de kişisel görünüş ile birlikte gelişir. Olağanüstü durumlar olmadan, motive edilmiş bireyler avda geride kalırlar. Daha önemlisi, her birimiz ve hepimiz daha iyi bir sağlığa giden yolda oluruz.

 

Beynin (bilincin) en güçlü müttefikimiz olduğunu savunuyorum. Ve, nerdeyse 50 yıldır hayatın gerisinde kaldığımız halde, güçlü seks dürtülerimizi etkin kalma güdüsü olarak kullanabiliriz. Bu şekilde, bizler bilinçli olarak hararetli kalırız; vücut sistemlerimiz hala "gençmiş" gibi çalışmaya devam etmek için zorlanır. Kısacası, kazanç, içimizdeki cinsel güdü ile "bilinçli kararlılığı" birleştirmekten ileri gelir. Bu da, toplam etkinin bağımsız bir şekilde hareket eden faktörlerin toplamından daha büyük olduğu yerdeki biyolojik sinerjinin bir diğer halidir.

 

Buradaki mantık, eğer irade tek başına bizi sağlıklı tutabilseydi, zamanından önce yaşlanmış, tükenmiş insanlar daha az olurdu. Batıdaki kum tanelerinin savrulması gibi, beynin fırsatları nasıl ortaya çıkardığını açıklayan sayısız kitap, seminer, konferans ve akademik forumlar vardır. İyi fikirler çok fazladır ve gelmeye devam etmektedir. Aslında, düşüncelilik her karmaşık insan etkinliği için evrensel olarak geçerlidir. Yine de, sağlıklı kalmak yararlı olduğu kadar bu kadar gerekliyken, "iyi niyetler" yeterli değildir. Fakat cinsel ateş ile keyifli hale getirildiği zaman, olasılık dramatik bir biçimde artmaktadır. Düşünceye yeniden odaklanması beklenen kesin bir "akıl oyunu" hevesi (dikkatin dağılmasını azaltır) Farkındalık ile Stres Yönetimi.... ve "iyi sağlığın" sürdürülmesi için yardımcı olabilir. Bence derin düşünmenin her türlüsü değerlidir. Ama tatlı cinsel başarıların potansiyeline karşı olmayanlar; yakınından bile geçmez.

Eğer monogami din ve ahlak kurumuna insan cinselliği üzerinde kontrol sağlamak dışında her hangi bir amaca hizmet etmiş olsaydı geriye hiçbir şey kalmazdı.H Din ve ahlakın seksi ele geçirmesini ne zaman düşünsem onu kaybediyorum; son atalarımız nasıl oldu da cinsel özgürlükten elini ayağını çekebildi ? Mantık şunu söylüyor " sonsuza dek cehennem ateşinde yanma tehdidi. " Ama bu kadar aptallar mıydı ? Hayır, hayır, deneyimi olan insanlar her zaman aldatma amacı gütmüşlerdir. Söylediğim gibi aksi halde monogami fırsat ile sona erer. Bu gerçek asla değişmez, ama bilim ve teknoloji nerdeyse bunun dışında her şeyi değiştirmiştir. Şu anda bizler en eski sosyal geleneklerin demode olduğu bir döneme ulaştık; ve monogamide ilk örnektir. Kazara hamile kalmak önlenebilmektedir. Ama monogami laneti hala batı toplumu üzerinde siyah uğursuz bir bulut gibi durmaktadır. Her zaman monogami mide bulandırıcı bir din politikası olmuştur, evrensel olarak ( ama gizlice ) reddedilmiştir, doğaya aykırıdır, yaygın bir şekilde empoze edilmiştir ve sembolik bir kısırlaştırmadır. Yine de toplumsal olarak ayaklanma cesaretinin asla gösteremedik. " Cesarete ve görkeme hayır mı yine de ? "

 

Hasar hesaplanamaz. Dayatılan cinsel ayrıcalığın kontrolünde, insanlar genellikle evliliğin pek çok avantajı olmasına rağmen evlenmeye gönülsüz olurlar. Evlenmeden ve sabit ev hayatı birimlerine başlamadan önce israf edilen yıllar ekonomik olarak maliyetlidir ve çocuk yetiştirme yıllarını daha zor bir hale getirir. ( Bu savın muhalifleri vardır... Bir şeyin değeri kullanıldığında anlaşılır. İlk çocuk doğumu doğaldır; atalarımıza 7 milyon yıl boyunca hizmet etmiştir. Açıkçası genç annelerin daha uysal daha az stresli olduğu gerçeği hala aynıdır. Ama şunu unutmayın ki daha yetenekli olduklarını söylemiyorum. Ve geçmiş zamanlardan farklı olarak, kadınlar şimdi çocuk doğurma ve mesleki kariyerlerin arasında ki çatışmalarla karşılaşıyorlar; burada ki ciddi görevlerin abartılması zordur. ) Denklemin ikinci kısmı, tek eşli evliliğin rahatlık ve tembelliğe açık bir davetiye haline gelmesidir; hasar meydana gelir çünkü sinsidir ve kolay kolay fark edilemez - bir güne kadar, eski aşıklar şişman insanların olduğu bir şehirde berbat hissederek uyanırlar. Ölümcül aldanma, evliliğin bundan sonra belirsiz bir cinsel haz sağlayacak olan sahip olunan bir eş anlamına geldiğiydi. Sonsuz duygusallığın yanına uzanarak fiziksel avantajlarını devam ettirmek ile ilgili kim endişelenebilir ? " Bir kaç fazladan kilo ne gibi bir fark yaratacak ? " Yine de hepimiz bunun neyle sonuçlandığını biliyoruz.

 

" Aynı seks evliliği " üzerindeki anlaşmazlık büyük ölçüde nesnel gerçekliği gizler. Hadi bir kaç gerçeğe göz atalım. " Evlilik " yapay bir sosyal yapıdır. Atalarımız evlilik icat edilmeden nerdeyse 7 milyon yıl boyunca çoğalmıştır. Evliliğe hükümetin dahil edilmesi için fiilen bir sebep yoktur. Evlilik bir aile ilişkisini paylaşmak için taraflar arasındaki bir anlaşmadan ibarettir. Dahil edilen insanların ne sayısı ne de cinsiyeti başkalarını ilgilendirir.

 

Doğal hukuk, bu sürece, hükümetin dahil olmasını, o süreci imkansız kılmalıdır. Aslında evliliği olumlu etkileyen ve olumsuz etkileyen vergi yasaları etnik olarak uygun değildir. (Ama birileri bildirileri alırsa, bildirileri verenler kuralları belirler. ) Evlilik anlaşması sözleşme haline geldiği zaman ( örneğin; evlilik yetkisi tarafından tasdik edildiği zaman ) yasal duruşu farz etmektedir. Yürürlükteki " sözleşme " gizli kapaklı ve dürüst olmayan yollarla hükümetin haksız müdahalesine izin vermektedir ve rutin iş sözleşmeleri ile aynı duruma sahiptir. Evlilik üzerinde dinin düzen sağlama talepleri birinci yasa değişikliğini ihlal etmektedir: " Cumhuriyet, laikdir, meclis, bir dini düzene saygı gösteren bir yasa hazırlamayacaktır,"... Evlilik için özel kurallar yoktur; katılımcılar arasındaki aile ilgili anlaşmalar değişken ve istikrarsızdır. O halde, bu koşulları içeren anayasada ki liste insanlar tarafından alı koyulan başka şeyleri kötülemek veya inkar etmek için tefsir edilmemelidir. Bu kelimler ihlal edilemez.

 

Evliliğin temel kriteri olarak monogaminin öne sürülmesinde ki büyük ironi, düşüncenin saçmalığı ile pek ilgili değildir, bizim monogamiye olan hayranlığımız boşanmanın en büyük sebebidir. Bunu tekrar söylüyorum; "  monogami hayali " evliliğe kısa devre yaptırır. Kabul edilen şekilde, bazı evlilikler başarısız olur ve katlanılacak çok fazla mutsuzluğa sebep olur. Köprüden aşağı atlanmasının dışında, boşanma en iyi ve en uygulanabilir çözüm olabilir. Fakat toplumun ihtiyacı olan son şey daha fazla boşanmadır; başarısız olan evlilikler tarifsiz sorunlara yol açmaktadır - parçalanma, ekonomik güvenliğin kaybedilmesi, tek ebeveynli aile hayatları ve çocuklar için daha fazla problem. Ama bizler kendi riyakarlığımızı solumaktayız; geçmişimizde bu vardır. Tutkunun alevleri soğuduğu zaman, cinsel ayrıcalığı sürdürmekte başarısız olmanın evliliğin kalitesi üzerinde bir ilgisi yoktur. ( Şu anda çığlıklarınızı duyuyorum; ama haklıyım, o yüzden sakinleşin ve okumaya devam edin.) İşte size basit bir kanıt. Evliliğin dışında kullanılmamış cinsel ilişkiler soruna yol açmaz - asla yol açmamıştır ve yol açmayacaktır.

 

Ve söylediğim gibi, " insanlık tarihi boyunca, monogami yeni cinsel fırsatlarla son bulmuştur. " Ve ister beğenin ister beğenmeyin bu gerçektir. Somut veriler bulunmasa da ( dürüst olabilecek insanlar için ) doğaçlama seçimler yetişkin insanların bulunduğu nüfusun yarısından fazlasının evli iken yeni ilişkileri kabul ettiğini göstermektedir. Sorun hiç bir zaman ilişki olamamıştır; cinsel kapasite tükenmiş veya yıpranmış olamaz. Sorun herkese duyurmaktır, utanma duygusudur ve onur kırıcı davranışlardır !

 

Kelimelerden, bazı insanların ilişkideyken yakalandığı anlaşılmaktadır. Ve kızılca kıyametin koptuğu an. " Yaralı olan " taraf paramparça edilir onuru kırılır. Eğer yöresel, sadece normal insanlar ise arkadaşların ve ailenin sorduğu ilk soru " Ne zaman boşanacaksın ? " , " Bunu sana nasıl yapabildi ? " İntikamını al. Evi al çocukları al ve geri kalan ne varsa al; bu suçlu günahkarın korkunç bir bedel ödemesini sağla. Yıkılmışsındır ! Ve böyle bir abartı devam eder gider, zamana ve insanlara yayılır. Boşanma avukatları hizmetlerini sunmayı teklif eder. Korkular, " acı çeken tarafın " dış düşünceler tarafından ezip geçilmesidir. Cinsel ayrıcalık gerektiren din ve ahlak dayatmasına bağlı olmayan insanlar üzerinde ise bu yaygaranın tamamının, insanların sağduyu üzerinden skandal değerlenmesi yapmasına sebep olduğunu göstermektedir. Mantıklı olarak düşünün: Avaz avaz bağırıp duran bu iki yüzlü insanların bir şansı olduğu zaman kaç tanesi yoldan çıkamamıştır ? Cevap tabi ki hiç biri, 0. ( " Aaaa, karanlıkta gizlice gerçekleşti, kimse asla farkına varamaz. " ) Ve anlaşılan o ki, keşfedilmeyen anlatılmayan olaylar asla gerçekleşmemiştir. Ve söz konusu evliliğin gerçekliği ile ilgili olarak, ekonomik değeri, tutarlılığı ve toplum yapısına olan katkısı beyle ilgilidir. Görünen o ki, bir günahkarın toplumdan dışlanması daha önemlidir. Bazen " toplumsal zihinlerimizin dışında " var olup olmadığımızı merak ediyorum.

 
Toplam blog
: 46
: 361
Kayıt tarihi
: 21.03.12
 
 

Halk Sağlığı Profesörü, Kamu Yönetimi ve Avrupa Birliği Uzmanı   ..