Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Haziran '14

 
Kategori
Gezi Rehberleri
 

Kısa kısa Trakya; git, gez, gör..!

Kısa kısa Trakya; git, gez, gör..!
 

Mimar Koca Sinan'ın muhteşem eseri Selimiye'nin akla durgunluk veren kubbesi!!!


İstanbul ve çevresi için gezilip görülecek alternatif yer çok. Özellikle Marmara Denizi etrafındaki yerleşimler özellikle sahil turizmi açısından epey bir seçenek sunuyorlar. Ancak, gezmeyi sadece deniz ve sahil olarak düşünmeyenler ve tarih, kültür, doğa gibi diğer değerleri de önemseyen kişiler için Trakya biçilmiş kaftandır. Üç denize kıyısı bulunan Trakya, hem sahiliyle, hem doğası ve tarihi ile kısa haftasonu kaçışları için bulunmayacak nimettir. İleriki yazılarımda buraları tek tek ele alacağım için şimdilik fazla detaya girmeden gezmeye başlayalım.

Kıyı Kasabaları

Kıyıköy; Kırklareli'nin Vize ilçesine bağlı bir kasaba olan Kıyıköy, Karadeniz kıyısında, Pabuçdere ve Kazandere derelerinin denize döküldüğü iki dereağzının arasında denizden yüksek bir tepeye kurulmuş tarihi bir balıkçı Rum köyüdür. Tabi artık Rumlar yok! Eski adı Midye olan Kıyıköy, arkası Istranca Dağları önü ise Karaneniz'le çevrili mikro cennetlerden biridir adeta. Sahildeki temiz plajları ücretsizdir fakat boğulma vakalarına rastlanır. Pabuçdere üzerinde deniz bisikletlerine binilebilir, denizden taze çıkmış balıkları restoranlarda tadılabilir, küçük köy pansiyonlarında konaklanabilir, kayalıkların içine oyulmuş dünyanın en eski -6. yy- manastırlarından Aya Nikola Manastırı gezilebilir. Günübirlik ve bir gece konaklamalar için çok uygun olan Kıyıköy ve civarında rekreasyon alanları da mevcuttur. Özellikle Kıyıköy'e daha gelmeden Saray-Kıyıköy yolu üzerinden 6 km içeride, deniz kenarındaki Kastro Koyu bunlardan biridir. Ayrıca İstanbul'a su taşıyan Pabuçdere ve Kazandere barajlarında balık tutulabilir. Civardaki köyler de görülmeye değerdir. Kıyıköy'e İstanbul'dan TEM Çerkezköy ve Saray yolları takip edilerek ya da Çatalca üzerinden eski orman yoluyla ulaşılabilir. Yaklaşık 150 km'dir.

İğneada; Kırklareli Demirköy ilçesinin bir nahiyesi olan İğneada Karadeniz kıyısında bir kasabadır. Yazın özellikle nüfusu artar. Uzun plajları ve sahil şeridiyle denize girmek isteyenler için idealdir. Arkasını dayandığı Istranca Dağları ve Türkiye'nin ve dünyanın sayılı longozlarından olan İğneada longozuyla* da ilgi çekicidir. İğneada ile Bulgaristan hududu arasında kalan Limanköy ve sınırdaki son köy olan Beğendik köylerinin de plajları görülmeye değerdir. Ayrıca civar köylerde üretilen organik bal ve orman meyveleri ve ürünleri meraklılarını bekliyor. İğneada'nın bağlı bulunduğu Demirköy ilçesi de "Fatih Dökümhanesi" ile ön plana çıkmaktadır. İstanbul'un fethinde kullanılan topların burada döküldüğü biliniyor. Demirköy ilçe merkezinden Bulgaristan hududuna doğru ilerleyip varılan "Dupnisa Mağarası" da mutlaka gidilip görülmesi gereken doğal mekanlardandır. Bulgarca "delik" anlamına gelen dupnisa Sarpdere Köyü'nün 6 km güneyinde bulunur. Sadece yazın ziyarete açık olan mağara 3200 metre uzunluğundadır.

Trakya'nın Karadeniz kıyısında bunların dışında, İstanbuldaki Karaburun, Ormanlı, Yalıköy ve Çilingoz'u, Kıyıköy ile İğneada arasında kalan Panayır İskelesi plajlarını da sayabiliriz.

Silivri ve Marmara Ereğlisi; İstanbul'dan Tekirdağ'a doğru giderken Marmara kıyısı boyunca uzayıp giden sahilleri biliriz. Kumburgaz'dan başlayıp Selimpaşa, Silivri, Çanta, Semizkum, Gümüşyaka, Sultanköy, M.Ereğlisi ve Yenice binlerce yazlık ve villaya sahip yerleşimlerdir. Özellikle İstanbullular tarafından yakın olduğu için adeta istila edilmiştir bu kıyılar. Haftasonları yoğun bir göç başlar buralara. Kumburgaz'dan Tekirdağ şehir merkezine kadar aralıksız yazlık yapılar ve plajlar alabildiğine gider. Sessizten ve sakinlikten hoşlananlar için tavsiye edilmesi mümkün olmayan bu kıyılarda pansiyon ve hotel bulmak çok kolaydır. Tekirdağ şehir merkezi bu yapı dizisine son verir. Ancak Tekirdağ geçildikten sonra durum yine benzer bir hal alır...

Barbaros ve Kumbağ; Tekirdağ il merkezi geçildikten sonra Marmara sahili boyunca ilerlediğimizde, tatil köyleri ve yazlıklar yine boy gösterir. Barbaros Beldesi ve peşisıra gelen Kumbağ köyü plajları, yazlıkları ve mesire alanlarıyla Tekirdağ ve İstanbullulara kapılarını açarlar. İstanbul'a 160 km civarında olan bu yerleşimlere sürekli otobüs seferleri mevcuttur. Ayrıca Avşa Adası'na feribot seferleri de yapılır. Kumbağ'dan sonra sahil takip edilerek Mürefte'ye ulaşılabilir. Mürefte'ye varmadan önce sahildeki Uçmakdere Köyü görülmesi gereken yerlendendir. Üzümü ve dolayısıyla şarabı ile ünlü köye inerken Marmara'nın manzarası anlatılamayacak kadar güzeldir. Uçmakdere geçilip sahil boyunca Şarköy'e doğru ilerlediğimizde kıyıdaki köyler güzellikleriyle gözdoldururlar. Gaziköy ve Hoşdere geçildikten sonra Mürefte'ye varılır...

Mürefte; Şarköy'ün bir beldesi olan Mürefte, Türkiye'de şarabın başkenti olarak da bilinir. Ganos Dağlarının eteklerinde Marmara kıyısındaki bu sahil kasabasının toprakları üzüm ve zeytin yetiştirmek için çok uygundur. Üzümün bu kadar çok yetiştirilmesi beraberinde şarap üretimini de getirmiştir. Birçok şarap fabrikasının bulunduğu kasabadaki evlerde de insanlar amatörce şarap üretirler ve mahsenlerinde muhafaza ederler. Kasaba için söylenen "Mürefte'nin kurbağaları bile şarhoştur" deyiminin doğruluk payı mevcuttur. Çünkü şarap yapılırken kullanılmayan sular derelere deşarj edilidiğine göre kurbağaların da kafasının güzel olması kabul edilebilir oluyor :) Mürefte sahili ve çay bahçeleri ile de ayrı bir güzelliktedir. Hoşköy, Mürefte ve Şarköy sahili boyunca yüzlerce yazlık siteler uzayıp gider. Her ne kadar yazları kalabalık olsa da diğer mevsimlerde de romantizm için idealdir.

Şarköy; Tekirdağ'ın yazlıklarla dolu ilçesi Şarköy, Çanakkale yolu üzerindedir. Kış nüfusu yaz geldiğinde neredeyse 4-5 misli artarak yüzbini bulur. Plajlarıyla ünlü Şarköy'de şarapçılık en büyük sektörlerdendir. Nedense; Şarköy adındaki "şar" kökünün şarabın "şar'ı" olduğunu düşünürüm her zaman! Şarköy İstanbul'a 240 km uzaklıktadır.

Bolayır; Şarköy'den sonra Tekirdağ sınırlarını terkedip Çanakkale topraklarına varırız. Marmara Denizi'nin bitimi ile Boğaz'ın girişi de bu noktalarda başlar artık. Gelibolu'nun Bolayır Beldesi de bu noktadadır. Ünlü vatan şairi Namık Kemal'in mezarının da bulunduğu beldenin sahili, denizden biraz içerde olmakla beraber Demirtepe Köyü sahili ile beraber Gelibolu'na kadar yazlıklarla doludur. Gelibolu-İstanbul arası 280 km'dir.

Bolayır'dan sonra sırasıyla Gelibolu ve Eceabat ilçelerini de içine alan Gelibolu Tarihi Yarımada Milli Parkı da bu yazıya sığmayacak özellikleriyle yurdun gezilecek en önemli yerlerindendir.

Erikli ve Yayla; Karadeniz ve Marmara kıyılarından sonra Trakya'nın Ege kıyılarına ulaştığımızda bizi Keşan'ın sahil köyleri karşılar. Son yıllarda iyiden iyiye popülerleşen bu köyler Saroz Körfezi kıyısındadırlar. Sazlıdere, Gökçetepe, Mecidiye sahillerinden sonra gelen Erikli sahili; tertemiz denizi, altın renginde kumsallarıyla binlerce insanı kendine çeker. Deniz burada o kadar temiz ve berraktır ki ister istemez atarsınız kendinizi Saroz'a...Üstelik yaz sıcağında bile sepserin ve dalgası çok azdır. Buradaki plajlar Marmara ve özellikle de Karadeniz'le kıyaslanamayacak kadar güzeldir. Yoğun yapılaşma burada da kendini gösterir. Birçok sitede yazlıklar yapılmış ve yapılmaya devam ediyor. Erikli'den sonra Yayla sahili de aynı güzelliktedir. Buralara gelmek için Tekirdağ'dan sonra Malkara-Keşan istikametinden devam edilip Enez yoluna girilmelidir. Erikli sahili İstanbul'a 260 km civarındadır.

Enez; Edirne'nin en uzak ve güneydeki küçük ilçesi Enez, Yunanistan sınırında, Meriç Nehri ve Saroz Körfezi kıyısında bir sahil kasabasıdır. Kışın 2500 kişilik nüfusu yazın 10 misli artar. Uzun kumsalları ve plajları ile cezbedicidir. Kasaba içindeki Enez Kalesi ve Gala Gölü gezilip görülecek yerlendendir. Enez, İstanbul'a 300 km uzaklıktadır. Keşan yolunu takip ederek ulaşabilirsiniz.

Tarihi Mekanlar

Edirne; serhat ve ecdat şehri Edirne birkaç paragrafla anlatılamaz. Ancak bu yazı için bazı mekanları seçmem gerek. Selimiye Camii, Edirne'nin sembolüdür. Mimar Sinan'ın ustalık eserim dediği yapı Edirne'ye gidildiğinde mutlaka gezilmesi gereken bir mekandır. Camiye girdiğinizde insanı kaplayan uhrevi duygu insanın tüylerini diken diken eder. Hele o kubbesi...Üç Şerefeli Cami de görülmesi gereken ayrı bir yapıdır. Saraçlar Caddesi ise Edirne'nin İstiklal Caddesi'dir adeta. Şehrin ritmini, araç trafiğine kapalı bu caddede yakalayabilirsiniz. Tarihi Sarayiçi de şehrin görülmesi gereken yerlerindendir. Özellikle Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı bu tarihi mekanda, güreş zamanları yürüyecek yer bulunmaz. Karaağaç ve Meriç Boyu, Edirne'nin eğlence mekanlarının bulunduğu yerlerdir. Birçok gazino ve restoranın bulunduğu Karaağaç, Meriç'in karşı tarafında bulunan tek Türk toprağıdır. Lozan Anıtı da bu semttedir, gezebilirsiniz. Meriç Boyu ise içkili restoranlarıyla ünlüdür. Buralarda gezip eğlenirken yapmanız gereken en önemli şey ise meşhur sivrisineklerden kendinizi korumak olmalıdır. Edirne'ye gidildiğinde meşhur "tava ciğeri ve badem ezmesi" tadılmadan dönülmemelidir.

Uzunköprü; Edirne'nin ilçesi olan bu kent Ergene Nehri üzerinde kurulmuştur. Eski isminin de Ergene olduğu bilinir. Uzunköprü'ye adını veren ise Ergene'yi aşmak için 15.yy'da inşa edilen, 174 kemerli ve 1392 metre uzunluğuyla dünyadaki en uzun taş köprü olma ünvanını elinde bulunduran köprüsüdür. İstanbul'dan Uzunköprü 265 km'dir.

Lalapaşa ve dolmenler; Lalapaşa, Edirne'nin kuzeyinde küçük bir ilçedir. İlçede bulunan "dolmenler" tarihi nitelikte arkeolojik yapılardır. Kapaklı kaya da denilen dolmenler, mezarlık yapılarıdır. Karşılıklı dikilmiş iki taşın üstüne yatay oturtulan bir başka taşla inşa edilirler. Dünyanın birçok yerinde bulunan bu yapılara Trakya'da da rastlanır. Bunların içinde en ünlüsü ise Lalapaşa ilçe merkezinin hemen yakınında bulunan ve halk arasında Lalapaşa kapaklısı, kapaklıkaya yada Perikızı olarak bilinen dolmendir. Bunun dışında Lalapaşa'nın Süleymandanişment, Vaysal, Büyünlü, Hacılar ve Doğanköy köylerinin yakınla nlarında ve Kırklareli'nin Kapaklı Köyünde de dolmenler vardır. Yolunuz Lalapaşa'ya düşerse dolmeni görmeyi unutmayın. Lalapaşa İstanbul arası 265 km'dir.

Kırklareli; Trakya'nın en küçük vilayeti olan bu şehir, bozulmamış doğası ve temiz havası ile ilgi çekicidir. İstanbul'a 210 km uzaklıktaki şehir merkezinde İstasyon Caddesi, Hızırbey Camii, tarihi Arasta ve aslına uygun replika edilmeye çalışılan ilkçağ yerleşmeleri olan Aşağıpınar ve Kanlıgeçit yerleşim merkezleri görülecek yerlerdir. Kırklareli ziyeret edildiğinde kentin dört bir tarafındaki köftecilerden herhangi birinde yöreye özgü Trakya Kuzusunun eti ile yoğrulan meşhur köftelerden ve bu köfteyle beraber servis edilen koyun sütü ile yapılan yoğurdundan yenmeli ve Kırklareli'ne özgü hardal ile üzüm suyu  karışımından oluşan alkolsüz bir içecek olan "hardaliye" ve çarşı içindeki "dibek kahvesi" içilmelidir.  

Tekirdağ; İstanbul'a en yakın ve en büyük Trakya ili olan Tekirdağ, sahili, doğası, rakısı, kirazı ve köftesi ile namsalmıştır. Büyük ve gelişen Tekirdağ ve ilçeleri İstanbul'un hinterlandı durumundadırlar. Tekirdağ günübirlik gezilip görülecek birçok yere sahiptir.

Istranca Dağları; Trakya'daki en büyük dağ silsilesi olan Istrancalar, Yıldız Dağları ismiyle de bilinir. Trakya'nın güneyindeki ovaların aksine kuzeyde kalan bu kısım; İstanbul'un Karadeniz kıyılarında başlar ve yurdumuzu aştıktan sonra Bulgaristanda da devam eder. Birçok su kaynağı bulunan bu dağlarda; Türk-Bulgar sınırını çizen Rezve, Velika ve Istranca gibi tertemiz akan ve birçok balık türüne yaşam kaynağı olan ve artık İstanbul'u da besleyen dereler mevcuttur. Istranca Dağları birçok endemik bitki türüne ve çakal, tilki, yabani kedi, karaca, geyik, kırmızı pullu alabalık gibi yabani hayvan cinslerine de evsahipliği yapar. Ayrıca bilinen ve bilinmeyen birçok şelale ve mağaraya sahiptir. Istrancaların içindeki özellikle Bulgar hududu boyunca kurulu olan ve yöre halkının "Balkan Köyleri" diye söyledikleri köylerdeki eski yaşam tarzı ise modern çağ insanını eskilere geri götürür adeta. Halen eski tip ev ve koyun sayalarına, samanlıklara ve diğer geleneksel mimari öğelere sahip bu köylerde zaman sanki 50 yıl geriden akıyormuş hissi verir insana. Bu köyler içinde Sislioba, Sarpdere, Armutveren, Şükrüpaşa, Karadere, Çağlayık, Kula, Ahlatlı, Ahmetler, Topçular, Beyci, Malkoçlar, Devletliağaç vb. sayabiliriz.

Trakya'da bunların dışında; Kırklareli'nin Vize ilçesindeki, 2. yy'da inşa edilen Roma yapıları Vize Kalesi ile Trakya'nın tek antik tiyatrosu olan Antik Tiyatro ve Ayasofya Kilisesi ve ilçenin değişik yerlerinde bulunan tümülüsler tarihi nitelikleriyle öne çıkarlar. Tümülüsler, eski Trak krallarının mezalarının olduğu toprak tepelerden oluşmuş yapılardır ve Trakya'da birçok yerde rastlanır.

Trakya'da gidilecek yer bu kadar değil tabi ki. Çorlu, Çerkezköy, Lüleburgaz, Babaeski, Muratlı, Malkara, Hayrabolu, İpsala, Meriç, Havsa, Süloğlu, Pınarhisar gibi ilçe merkezleri de görülebilecek yerlerdir.

Uzun yazının kısası, gidilip görülecek birçok mekanı ve yapısı olan Trakya, İstanbul'a yakınlığı nedeniyle her zaman haftasonu planlarına girebilecek nitelikte bir coğrafyadır.

* Longoz: subasar ormanı

 

d??????????da GeliERİKLER

 
Toplam blog
: 34
: 10895
Kayıt tarihi
: 14.05.14
 
 

Kamu yönetimi ve sosyoloji öğrenimi... Tarih bölümüyle devam eden öğrencilik... Siyasetbilim, top..