Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Şubat '15

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Kişisel gelişim : zorlamak

Kişisel gelişim : zorlamak
 

haber5.com


Niye insanları zorluyorsunuz ki? Onlardan olmayacak şeyleri; yapamayacakları şeyleri istiyorsunuz ki?
 
İnsanlar yapamazlarsa yapamazlar. Yetenekleri yoksa yapamazlar.. Güçleri yoksa yapamazlar.. İnançları yoksa yapamazlar..
 
Onları zorla tutup, “arkadaş sen mutlaka benim dediğim gibi davranacaksın, başka türlüsünü istemem demek,”   bir çeşit faşizmin  açıklanmasıdır. İnsanlara bizim istemediğimiz şeyleri sürekli yasak yapalım… Sigara içmek yasak; içki içmek yasak; türban takmak yasak… O yasak, bu yasak … Rahmetli annem bu gibi durumlarda itiraz eder ve lafın sonunu : “Bari oss… ve sı… da yasak olsun,”derdi. Ellerinden gelse onu bile yasaklarlar.
 
Aslında o bile dolaylı olarak yasak. Büyük kentlerde doğru dürüst tuvalet bulamıyorsun.. Bulsan bile pis.. İğreniyorsun. Bütün bunlar uygarlık düzeyimizi gösteriyor. Tuvalet yapmasını gavur parasının yaptığı AVM’lerden öğrendik be… Neyse bu pis lafları bırakalım..
 
Herkes herkesi zorluyor. Erkek karısını zorluyor:
 
“Çalışmayacaksın. Evde oturacaksın”
“Dışarı çıkmayacaksın. Dışarı çıkarsan çarşaf takacaksın.”
“Gülmeyeceksin. Gülsen bile kahkaha atmayacaksın…”
“Hamileysen hiç dışarı çıkmayacaksın…” 
 
Daha neler neler. Aklınıza gelen gelmeyen yüzlerce yasak. Onun için bizim memleketimizde “Deli Hapları” korkunç derecesinde satılıyor. Çünkü zorlaya zorlaya milleti delirtiyorlar… Ondan sonra milletin gideceği iki yer var. Bir içki içmek; yada haplara düşmek ; üçüncüsünü söylemek bile istemiyorum. Çünkü Bakırköy’de filan artık yer kalmadı. 
 
Herkes herkese her şeyi yasaklıyor. Yasakçı Devlet hemen hergün , bir sürü insanları delirtecek yasaklayıcı yasalar çıkartıyor. O yasak, bu yasak, şu da yasak… (Ben kullanırsam , yasak değil!) Örneğin , biber gazı sıkmak polisler için serbest; isterlerse  kilolarca sıkabilirler. Biterse sonuçta Güney Amerika ülkelerinden ithal edilir. Orada bol (Niye bizim memleketimizde yapılmaz bilemiyorum.) Ama bir vatandaş kendini savunmak için bunu sıkarsa cezası var, altı aydan başlar. .. Anla memleketin halini. Özgecan’ı da mezarından kaldırıp “Niye biber gazı sıktın,” diye sorgulamaya geçerlerse hiç şaşmam. Bu memlekette çoğu kez ölen değil, öldüren suçludur. Vur abalıya, demişler…
 
Evet, niye milleti suçluyoruz; zorluyoruz ki : Vatandaş mini etek giyme… Hayda.. Yahu sen kimsin; vatandaş istediği gibi giyinsin. İster mini etek giyinsin; ister çarşaf taksın, ister türban… Komik olan kendisi. Sen ne karışırsın. Giysin bildiği gibi… İsterse de, çırıl çıplak dolaşsın… Elalemin memleketlerinde yüzlerce “Nü” plajları var.. İnsanlar fazlalıklardan kurtulmak istiyor. Sana ne?? Soyunmak istiyorsa, soyunur… Giyinmek istiyorsa giyinir… Yok, giyinirken iyi de , soyunurken niye:  “Namus, elden gidiyor…” diye feryat figan ediyorsun.
 
Başkalarına karışma. Sen nasıl istiyorsan öyle giyin. 
 
Başkaları da çıplak geziyorsa; bakmak istemiyorsan; Allah göz verdiyse, göz kapakları da vermiş. Kapat gözünü… Kafanı çevir… Yoksa, “Allahuekber…” diyerek adamın kafasını kesmeye çalışma… Sana ne??
 
Kendi ölçülerimize göre kadınlarımıza , insanlarımıza , çevremize ve bu yurdun güzel yurttaşlarına nizamat vermeye çalışmayalım. Kendi kendimize göre yasalar koymayalım. Yoksa bu yurt, bu topraklar yaşanacak yer olmaktan çıkar… Suriye gibi; Irak gibi  yobazların at oynattıkları, kendi kafalarına göre şeriat uyguladıkları yer olup çıkar.
 
Kendi kendimize bir sürü yasaklar, ayıplar; günahlar; caizdir; caiz değildir… Mübahtır, değildir… demelerle bu memleketi yaşanacak yer olmaktan çıkarıyoruz.
 
En son yasak: “İki genç insanın el ele tutuşarak gezmesi, yasaktır” Belki de günahtır, hatta ayıptır… falan filan… Aptal mıyız biz? En güzel çağlarında, birbirlerine yakınken, severken, bırakın el ele tutuşsunlar… Elli yaşından sonra zor tutuşurler el ele… Bırakın…
 
Bir sürü saçma sapan yasaklar, günahlar, ayıplar… insana bu dünyayı zehir etmeler. Kaş göz etmeler :”Oğlanın elini bırak.. Ya baban görürse..” Hey… Dünya böyle yaşamıyor artık..!
 
Dünyada yaşamanın aslı anlamı: Yasakları ortadan mümkün olduğu kadar kaldırmaktır. Bir, insanlara zarar vermeyeceksin; iki, kendine zarar vermeyeceksin… Sonra, istediğin gibi yaşa.. Gerisi bizim koyduğumuz bir sürü yasaklar, ayıplar, günahlar… Hep sizin uydurmalarınız. Korkutmalarınız… Biat için, baş eğdirmek için, insanları köpekleştirmek için…
 
Ama insan bir türlü biat etmez. Bazıları etmez. Öldür Allah etmez. Sen istersen, istediğin yasayı çıkar. O bildiğini okuyacaktır. Çünkü sen doğru yoldan şaştıysan; asıl hatalı sensin, artık herkesin senin peşinden gelmesini bekleme. İnsan o kadar da saf değil.. Unutma: Anadolu insanı:
 
“Suya götürür, susuz getirir,” Ne demek mi?
 
Bakalım görürüz… Ne demek… Şimdi Müslümanlara ne helal ne haram olduğunu gösteren şu fıkrayı dinleyin bakalım. Böylece bizim toplumumuzla, başka toplumların farkını anlarsınız.
 
“Vaktiyle Bursa’ da bir Müslüman, eski adı “Yahudilik Yolağzı”, bugünkü adı Arap …Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş:
 
“Her kula helâl, Müslüman’a haram!..”
 
Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye…
 
Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka-paça huzûra getirilmiş. “Bu nasıl fitnedir, dîni İslâm, ahâlisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a yasakla!.. Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?..” diye çıkışmışlar adama. Adam:
 
- “Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır…”dedikçe kadı kızmış:
 
- “Ne delili, ne ispatı?.. Sen fitne çıkardın, Müslüman ahâlinin huzurunu kaçırdın, katlin vâciptir!” demiş. Demiş ama, bir yandan da merak edermiş:
 
- “Nedir gerekçen?..” diye sormuş. Adam:
 
- “Bir tek Sultan’a derim…” diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş… Padişah da sinirlenmiş ama, diğer yandan o da meraklanırmış:
 
- “De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl, Müslüman’a haram yazarsın?..” Adam, başı önünde konuşur:
 
- “Delilim vardır, lâkin ispat ister.”
 
- “Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?..”
 
- “O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultânım…”
 
- “Eeee?!..”-
 
“Sultânım, herhangi bir havradan (sinagog) rasgele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak…” Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Mûsevîler, “ne oluyor, bu ne zulüm?.. Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…” Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş… Bir hafta dolunca, adam:
 
- “Sultanım, artık bırakmak zamanıdır” demiş. Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler… Az zaman geçmiş ki, adam:
 
- “Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım” demiş. Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka-paça alınmış Pazar ayininden ve aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutluluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar… Levantenler din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine… Sultan:
 
- “Bitti mi?..” demiş adama.
 
- “Sultânım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” demiş.
 
- “Şimdi nedir isteğin?..”
 
- “Efendim, pâyitahtımız Bursa’nın en sevilen, en sözü dinlenilen, itimat edilen âlimini alınız minberinden…” Adamın dediğini yapmışlar, Ulucâmi imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler…Ve ne olmuş bilin bakalım?.. Bir ALLAH’ın kulu çıkıp da, “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz?.. Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz”, gibi tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmamış… Geçmiş bir hafta, “Nerde imam” diye gelen-giden yok!.. Aptal ve cahil bir imam tayin edilmiş yerine, ne konuştuğunu kendi kulağı duymayan tam yobaz cinsinden biri… Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta derdest edilen koca âlim için:
 
- “Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…”
 
- “Kim bilir ne halt etti de tevkif edildi!..”
 
- “Vah vaah!.. Acırım arkasında kıldığım namazlara…”
 
- “Sorma, sorma…”
 
Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş:
 
- “Eee, ne olacak şimdi?.. Adam:
 
- “Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan.” “Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş. Adam başı önünde konuşmuş:
 
- “Ey büyük Sultânım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?..”
 
Sultan acı acı tebessüm etmiş:
 
- “Hava bile haram, hava bile!..” demiş…”
 
Gördünüz mü bu memleketin halini. !  Bu otoriter hava sürdüğü müddetçe, insan hakkı insana teslim edilmediği müddetçe , bu memlekette tas  kayıptır.. Tasss…. Siz istediğiniz kadar hükümler çıkartın; insanları içeri atmaya çalışın. Hak adalet olmayınca, neye yarar..?
 
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..