Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '12

 
Kategori
Deneme
 

Koku

Koku
 

Keşke içkiyi fazla kaçırmasaydım o akşam. Belki kontrolümü o kadar kaybetmez, kız arkadaşıma uzun uzun baktığını düşünüp, dövmeye kalkmazdım o genci. Meğer aklındaki çok başkaymış, gözleri boşluğa dalıp gittiğinde... Tesadüf seçeneği hiç aklıma gelmemişti ki....Çekip gitseydik keşke, yada yerimizi değiştirseydik.Nerden bileyim, Serhan'ın, Oktay'ı beklerken etrafa rastgele bakındığını. O zaman dayak yemem ile birlikte, burnuma aldığım darbeler sonrasında hayatım kayıp gitmezdi ellerimden. Burnumda o kalıcı hasar oluşmaz, yaşardım mutlu mutlu kendimce.

Doktor 'Kokuları bir daha duyamayacaksın hiç' dediğinde, gülümsedim önce, 'Oh yırttık galiba' dedim. 'Şansım varmış, o koca cüsseli adam, ya dümdüz etseydi burnumu, yada bir bıçak çıkarıp, alıverseydi beni aşağı. Niyazi mi olacaktım yani, 'Hiç yoluna giden Niyazi'...Ağır bir grip geçiriyor gibiydim, hani insanın burnu duvar gibi olur, kokular yok olur gider, tarçını koklarsın koklarsın gelmez kokusu. Karabiberi denersin sinirle, yok.... Alamazsın, sadece şiddetle hapşurursun ardarda. Nefesini içeri çekersin zorlayarak, sinir olursun çektiğin sıkıntıya. Ama bilirsin ki, belli bir süre sonra geçecek. İşin garip yanı, ben havayı derin derin çekebiliyorum içime, ama kokusunu almadan. Böyle olunca doymuyor ki insan havaya bile. Sanki derin bir boşluk çekiyorsun içine, anlamsız ve doyurucu olmayan. Meğer havanın da bir kokusu, bir tadı varmış. Meğer çöp kokusunu bile alabilen insan ne şanslıymış. Artık aşık bile olamıyorum. Meğer kokusuna aşık olurmuş insan, insanın. Sevemiyorum, özleyemiyorum, burnumda tütmüyor hiç birileri, burnumun direği sızlamıyor sevdiğimi anınca.

Kış geliyor, karın, soğuğun kokusu yok, kestanenin de. Bahar geliyor, görüyorum, doğa uyanıyor,çiçekler açıyor.Ama ben kokusunu alamıyorum... Yaz geliyor, yosunun kokusunu, rakı-balığın kokusunu alamıyorum. Deniz masmavi, akşam üzerleri köpürerek coşuyor. Dalgaları çocukların eve girmeden, güne veda edercesine tüm güçleriyle koşuşturmaları gibi. Çok canlı görünüyor, görüyorum, ama inanamıyorum. Benim için bir tablo, yada sinemada film izlemekten farksız. Oysa bir sinemada olsam, patlamış mısırın kokusunu bile almalıydım çoktan. Sonsuz bir hiçlik sanki. Acaba ben gerçekten var mıyım, yoksa bir rüyada mıyım?

Kız arkadaşımla kavgalarımız geldi aklıma, 'Arkın, yeni parfümümü beğendin mi? Bu geri zekalı soru bile ne kadar anlamlı şimdi. 'Güzel' derdim, öncekini hiç hatırlamadan. Şimdi olsa, herhalde öncekini hatırlamakla kalmaz, onunla kozmetik mağazalarını tek tek üşenmeden gezer, en güzelini alırdım. Oysa şimdi, kendi kokumu bile hatırlamıyorum ne acı....

Sabahları o kokusuna bayıldığım kızarmış ekmeği, naneli diş macunumun kokusunu, yıkanmış merdivenlerdeki Arap sabunu kokusunu....Üzerime sinmesinden nefret ettiğim kızartma ve balık kokusunu, soğan sarımsak kokusunu.... Sabah erken saatlerde işe giderken aldığım İstanbul'un kokusunu alamıyorum ne yazık. Duyguların kokusunu alamıyorum, o yüzden şimdilerde her zamankinden daha yalnızım.

Gözlerim yavaş yavaş ağırlaşıyor, bir huzur kaplıyor içimi sakince. Ellerim yazmaktan vazgeçmek üzere. Sadece nefes alıyorum derin derin. Aldığım nefeslerdeki hava, şimdiye kadar olanların aksine boş değil. Ağırlığını hissediyorum. Ben yine duymuyorum kokusunu ama biliyorum, bitişin kokusunu artık hissedebiliyorum. Alamadığım koku ise, bana sonsuz huzuru vaadeden, etrafımı saran gaz kokusu......

 
Toplam blog
: 46
: 826
Kayıt tarihi
: 07.08.12
 
 

Küçük bir gülümseyiş ya da farkındalıklar yaratacak atıştırmalık öyküler yazmayı planlıyorum, bun..