Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '09

 
Kategori
Blog
 

Köle tartışması üzerine...

Köle tartışması üzerine...
 

Sayın Yeşilzerzevat'ın yazdığı bir yazı, blog ortamının gündemine oturdu.

"Kökler" kitabını okuyalı yıllar oldu. Aynı kitabın televizyona uyarlanmış dizisini de, siyah beyaz televizyonlardan izlemiştik. "Kunta- Kinte bizi çok etkilemişti.

Önce, köle kavramı üzerinde durmak istiyorum. Kölenin bir çok anlamı var. Paranın kölesi olmak, içkinin kölesi olmak, seks kölesi olmak vb. Bizim konumuz bunlar değil. Gelelim gerçek anlamına:

Birinin buyruğu altında bulunan, özgür olmayan kimseye köle deniyor.

Yeşil Zerzevat'ın, "Düm tek tek" şarkısıyla ünlenen Hadise'nin, Sivas'tan Avrupa'ya işçi olarak giden bir gurbetçimizin kızı olduğunu belirterek, Avrupalı işçilerimizin köle olduğunu çağrıştıran yazısına çok sayıda yorum yazıldı. Yorumcular da birbirine düştü. Ben de bu yazıya bir yorum yazdım. Doğrularla yanlışlar, sapla saman birbirine karıştı.Çok sert tartışmalar yaşandı. Herkes birbirini suçladı. Ortam gerildi.

Kölelik tarihsel süreç içinde değişimlere uğrayarak günümüze kadar gelmiştir. Kölelik dün vardı, bugün de var.

Gerçek anlamda herkes bir köledir. Tam olarak özgür olduğunu söyleyen biri var mıdır ?

Bekir Yıldız'ın "Halkalı KÖLE" kitabı, evliklerin de aslında birer kölelik olduğunu anlatan bir kitap.

Öncelikle bizim beyinlerimiz özgür mü, bunu sorgulayalım. Bir kültürün, bir dinin içinde doğduk. Her ne kadar kendimizi geliştirmeye, özgürleştirmeye çalışsak da, bir ölçüde yaşadığımız toplumun esiriyiz.

Adımız İsa, adımız Musa, adımız Muhammed. Doğduk, Hıristiyansınız dediler, doğduk Musevisiniz dediler. Doğduk, kulağımıza, Müslüman olduğumuz söylendi. Kimse bize sen bilirsin demedi.

Gelelim gurbetçilerimizin durumuna. Onlar ekmek parası kazanmak, üç beş koyun, üç inek almak için hazırlıksız olarak, değişik bir kültürün içine gönderildiler. Bunlar bizim amcamızdı, dayımızdı, komşumuzdu, köylümüzdü. Çoğu büyük şehir bile görmemişti. Çiftini çubuğunu bırakıp gitmişti. Onlar gittikleri yerlerde bir kültürel şok yaşadılar. Bu yaşadıkları şok, onların davranışlarını etkiledi ve Almanya'da bir Türk imajı oluştu. Bu onların suçu değildi, bu suç ülkemizi yöneten anlayışın suçuydu. İşçilerimizi sadece döviz kaynağı olarak gören anlayışın suçuydu. Aynı dönemlerde, Yunanistan, İtalya, İspanya, Portekiz de Almanya'ya çok sayıda işçi gönderdi. Bu ülkeler ikili antlaşmalarını çok sağlam yaptılar. İşçilerinin geri dönüşlerinde tüm haklarını kredilerini güvencelerini sağladılar. Bizim yönetimler ise o zamanlar uyudular.

Milliyet yayınlarından çıkan, Günter Wallraf'ın, "En Alttakiler" kitabını içimiz burkularak, üzülerek okuduk. Tepki gösterdik. Alman aydınları da tepki gösterdi. Bu kitabın, Türkler'in çalışma hayatına olumlu katkısı oldu diye düşünüyorum.

Birinci Kuşak'ın bir ayağı hep ülkemizdeydi. Ülke özlemi, para biriktirme hırsı onları çok sıkıntıya soktu. Ülkemize devamlı para akıttılar, kendileri pek yaşamadılar. Ülkemize yaptıkları yardımlar, yatırımlar çarçur edildi. "Alamancı" kavramı doğdu. Yaz tatilerinde Anadolu'da, bu insanlarımızın yolu gözlendi. Bu işçilerimizin getirdiği paralarla çevresinde bir canlanma oldu. Ne yazık ki, çoğu kandırıldı. Hala da kandırılmaya devam ediliyor. Deniz Feneri ve benzeri bir çok soygununun örneklerini hepimiz biliyoruz.

Almanya'yı bir güç haline getiren gurbetçilerimiz aşağılandı, hor görüldü en kötü işlerde çalıştırıldı. Bu gurbetçilerin suçu değildi. Bazı Almanların tutumlarından davranışından ve önyargılarından kaynaklanan bir durumdu.( Almanların, Türkler hakkındaki önyargıları isimli yazıma bakabilirsiniz. http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=109197 )

Aklı başında, Sosyal Demokrat Almanlar, ülkelerine Türklerin katkılarını bilmektedirler. Bunun yanında ırkçı Almanların Türklere bakış açıları da kabul edilir gibi değil.

Gurbetçilerimizi asıl sömüren güç, hep Türkiye bağlantılı olmuştur. Gurbetçilerimizin en büyük korkusu kimliklerini kaybetme korkusuydu. Bu konuda Türk Hükümetleri gerekli çalışmayı planlamayı yapmadığından, yapmak istemediğinden, meydan "Din Cemaatlarına" kaldı. Gurbetçilerimiz, kimliğini kaybetme korkusuyla, bu cemaatların içine düştüler, bu cemaatların çoğunluğu da iyi niyetli değildi. Bazıları Türkiye destekliydi. Bu Cemaatlar, insanlarımızı duygusal, parasal yönden sömürdüler, sömürmeye devam ediyorlar. Gurbetçilerimizin paraları bu yolla çarpıldı, çarçur edildi.

Acı vatan dedik, el kapıları dedik, gurbetçi dedik, Alamancı dedik.

Türkiyeden gelen damatlara, ithal damat, gelinlere ithal gelin dedik.

Çarıklarıyla bu ülkeye gelen insanımız her şeye rağmen buralarda tutundular ve bir güç oldular. Milletvekili oldular, parti başkanı oldular, işveren oldular. Bulundukları ülkenin ekonomisine ve ülkemizin ekonomisine büyük katkıda bulundular.

Almanlara, döneri, kebabı, pideyi, sebze yemeklerini tanıttılar. Birinci, ikinci, üçüncü derken dördüncü kuşağa sıra geldi. Birinci kuşak her yönüyle Türkiye'ye bağlıydı. Bir ayakları Türkiyedeydi. On koyun, üç inek parası kazanırım dönerim amacındaydı. Ama çol çocuğa karışınca durum değişti. İkinci kuşak, üçüncü kuşak ise gurbetellerde kalıcı olduklarını gösterdiler. Okudular, iş kurdular, kendilerini geliştirdiler.

Yeşilzerzevat'ın söylediklerinde de doğrular vardı. Biraz yanlış anlaşıldı. Yazısı amacına ulaştı. Enazında bu konu tartışıldı gündeme geldi. Bu yönüyle çok yararlı da oldu.

Tahammüllü, hoşgörülü olmak zorundayız. Öküzün altında buzağı aramamıza da gerek yok. Sayın Yeşil zerzevat'ın da kötü niyetli olduğuna inanmıyorum.

Herkes biraz haklı. Bu nasıl oluyor diyorsanız, siyah, beyazın dışında gri renklerinde olduğunu unutmayalım.

Almanya'da beş yıl görev yapmış biri olarak, yaşanan sıkıntıları gelişmeleri biliyorum.

Avrupa, özellikle Almanya'da çalışan, yaşayan gurbetçilerimizi aşağılayan, küçük gören anlayışları çok yanlış buluyorum.

Onlar emekleriyle, alın terleriyle Almanya'yı Almanya, Türkiye'yi Türkiye yaptılar.

Yeşilzerzevat ve yorumcu arkadaşlarım bu yazıyı yazmama vesile oldukları için hepsine teşekkür ediyorum.

 
Toplam blog
: 1410
: 1053
Kayıt tarihi
: 04.11.06
 
 

Emekli öğretmenim ve  emeklemeye devam ediyorum.  Emeklilik yaşamın sonu değil, yaşama yeni amaçl..