Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Eylül '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Konuşmak, dinlemek - yazmak, okumak

Konuşmak, dinlemek - yazmak, okumak
 

Konuşmak, kişinin kendisini bir insan olarak ifade edebilmesinin ilk ve en önemli yöntemidir. Bu eylem biçimini uygulayarak yaşantısına yön ve biçim vermek insana özgüdür. Düşünceleri, duyguları anlaşılabilir seslere çevirmek ve kime ifade edilmek isteniyorsa, onun anlayacağı dili ve sesleri kullanma zorunluluğu bulunur.

Yazmak ise, kendine ait olan şeylerin, uzakta bulunan başkalarına tek taraflı olarak anlatımıdır. Kendine ait düşünce ve duyguların, sentezlediğini
düşündüğü bilgilerin ifade edilebilmesi için, başkalarınca kabul edilmesi isteğiyle kurgulanmış bir eylem biçimidir.

Konuşmak ve Yazmak, kendilerinin karşıtları olmadan, yani dinleyici ve okuyucuları olmadığında, fazla anlam ifade etmeyen, insan egosuna bağlı olarak varolabilen iki eylem unsurudur.

Birey bu eylem biçimlerinin yalnızca ikisini (konuşma, yazma) yaparak sosyal bir varlık haline gelemez. Sosyal bir varlık haline gelebilmek için karşıt eylemleri(dinleme ve okumayı) gerçekleştirebilmesi bir mecburiyettir. İletişim iki ana unsurun, anlatmak ve anlamanın üzerine kurgulanır. Bu iki ana unsur; konuşma-dinleme ve yazma-okuma eylemlerinin nitelik gücüne dayanarak kendi niteliklerini oluşturabilir.

Bu düşüncelerin ifadesinden sonra asıl üzerinde durulması gereken şey, bizim iletişimin neresinde olduğumuzdur. Ne kadar konuşuyor, ne kadar dinliyoruz; ne kadar yazıyor, ne kadar okuyoruz, kendi içimizde bir sorgulama yapmak için kendimize izin vermeliyiz.

Kendime sorduğum çok eski üç sorum var; karşımdakinin 'anlayabileceği' dili kullanıyor muyum, söylediklerimi dinlemesi gereken 'kişi' bu insan mı, bana anlatılanlarla 'ne' denilmek isteniyor? Sorulara doğru cevaplar verdiğimde; kendime ait alanlar yarattığımı, düşünsel özerklik ve gerçeklik sağladığımı, en azından kendim uyguladığım sevgi türlerinin oluştuğunu gördüm. Ama bunların yetersiz kaldığını düşündüğüm veya hissettiğim anlarda az değil.

Sözünü ettiğim düşünce ve duyguların bir çok insan tarafından banzer biçimlerde yaşandığını biliyorum. İşte asıl sorun burada ortaya çıkıyor. İnsanlar iletişimleri sırasında, ifadeler zinciri kurabilmek için dayanak noktası olarak kullanabilecekleri değer yargılarına sahiptirler. Bu yargılar her birey için farklı olabilir ve öyledir de. Yalnız bu değer yargılarına kimin için sahiplendikleri, değer yargılarının niteliğini belirler; bu yargılar 'bugünkü' kendilerine mi yoksa 'eski' kendilerine mi aittir, iletişimin üretkenliği açısından belirleyici olan budur.

Bireyin değer yargıları ile içinde yaşadığı toplumsal yapının süreç içerisinde yarattığı değer yargıları arasında uyumsuzluk, genel olarak bütün sosyal yapılarda vardır. Çünkü toplumsal olarak yaratılan bir çok değer yargısı zamanla eskimiş olsa bile; o yargıları oluşturan bireyler grubu, sosyal yapı içerisinde etkinlik ve belirleyiciliğini sürdürdüğü için, 'yeni birey'in karşısına engel olarak çıkar.
İletişimin 'anlamak' unsurunu, yani dinlemek ve okumak eylemini, yaşamında gerçekleştirme şansını her insan elde edemiyor yada her insanın bunları elde etmesine 'eski yargılar' izin vermiyor veya zorlaştırıyor diyebiliriz.

Günümüzde geçerli olması gereken değer yargılarını; insanın özgür olabilmesi, iyi yaşayabilmesi, üretken bir kişilik kazanabilmesi amacı ve isteği belirlemeli. Çünkü söz konusu olan, varolabilme isteğini kendinde taşıyan ve bunu kendinden sonrasına aktarmak isteyen bir "insan" olgusunun varlığıdır.

Birey tek başına bulunduğunda düşüncelerini yalnızca kendine ifade edebilir. Bir araya gelen bireyler ise düşüncelerini birbirlerine ifade etme çabası içine girerler, düşüncelerini kabul edilebilir hale getirmek için biçimsel değişiklikler uygulamayı seçerler. Bütün ifadeler sergilendikten sonra birbirlerinden ayrılan bireyler, bu defa ortak ifadelerden farklı bir sentez yaratabilmeyi düşünmeye başlarlar.

Toplumsal=Bireysel bir döngü halinde devam eden bu devinim; insanın varlığını en iyi şartlarda sürdürmesi ilkelerine dayanan bilinçler düzeyinde uygulandığında, getireceği sonuçlar sürekli geleceğe dönük "ileri" ve "yeni" iletişimler olacaktır.

Değer yargılarımızı üç temel ilke doğrultusunda tekrar oluşturmamız ve yenileyebilmemiz gerektiğine inanıyorum, yapabilmeyi diliyorum.

"İnsanın özgür ve bağımsız yaşayabilmesi"

"İyi ve insani bir yaşam sürmesi"

"Üretkenliğini uygulayabilmesi"

 
Toplam blog
: 61
: 762
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Sosyoloji, psikoloji, kültürel alanlar ve ilişkiler, insan ilişkileri ve ekonomi-politik ilgi ala..