Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ekim '16

 
Kategori
Güncel
 

Kooperatif Devlet ve Diğerleri

Kooperatif Devlet ve Diğerleri
 

Kooperatif devlet de nedir denebilir, ancak bazı devletler tam da bu şekilde çalışıp kısmen demokratik devletlere göre daha hızlı karar alabilirken, krallık örneğinde devlet kavramı kralın adaleti, akıllılığı ve uzak görüşlülüğü ile doğru orantılı olarak varlığını devam ettirebilir.

16. yüzyılda başlayan sanayi devrimi özellikle bazı devletlerde birden çok ailenin soylunun, devreye girmesiyle bir kooperatife dönüşürken bunda ciddi başarılar elde etmişlerdir. Yazılı olmayan veya diğerlerinin bilmediği kurallarla yönetilen bu işletme yapısını andıran ve bu işletmenin tepesine akılı ve bilimi karşılıklı menfaati yerleştirebilmeyi başarmışlardır. İngiltere bunun en güzel örneğini oluşturur.

Türkiye gibi ülkelerde bir veya birden fazla aile Cumhuriyet kurulurken, Cumhuriyetin yanında yer alırken paylaşım konusunda ciddi sıkıntılar çıkmış olmalı ki, ayakta kalmayı başarabilenler mutlaka dışarıdan destek aramış ve aradığı desteği de bulmuş olmalılar. Hatta bazı cemaat grupları dahi ellili yıllardan sonra bunu keşfetmiş olmalı ki onlar da dışarıdan bazı gruplarla ortaklığa girmiş olmalılar.

Bir devlet bir grubun diğerlerini himayesine alması ile oluşur. Burada akrabalık, din, ırk, kültür, aidiyet gibi özellikler başlangıçta önem arz ederken paylaşım konusunda oluşan farklılıklar çoğunluk içinde azınlıkları daima avantajlı hale getirir. Azınlık pozisyonundakiler aslında hayatta kalabilmek için birbirlerine daha fazla kenetlenmek zorundadır. Aksi takdirde dillerini, dinlerini birliklerini kaybederek çoğunluklar arasında kaybolabilirler. Eğer onları doğru şekilde organize etme kabiliyetine sahip bir akıl, bilge bir kişilik olursa kısa zamanda bu toplumu bir arada toplaması söz konusudur. İnsanlar genellikle iddia ettikleri birçok şeyin aksine; menfaat elde etme peşindedirler. Azınlık durumunda olanlara büyük menfaat tedarik eden bu yapı onları toplumda kum tanelerinin arasında kaya gibi sağlam ve bir arada tutar.

“İngiltere’de Lordlar Kamarası” ülke ile ilgili kararları alır. Kimse bu lordları merak etmese de “avam kamarası” ile perdelenir. Aslında bu bir kooperatif, cemiyet usulü çalışan ve ülkenin saygın ailelerini bir araya getiren bir organizasyondur. Yani aslında bir nevi bir şirketler birliğidir. Kum tanelerinin arasında onları birlik yapan bu kurum sanayi devrimi, Amerika’nın keşfi sonrasında zenci köle ticareti ve Amerika’dan, Hindistan’dan ham madde ve geçerli sanayi kollarının ülkeye transferi ile (Hindistan ve Çin dokuma sanayinin ülkeye transferi gibi) ülke sanayi bakımından diğer ülkeleri katlayacak şekilde bir yapıya sahip olurken, belli bir yapıya ulaşmış oldular. Bir ada ülkesi olmaları sebebiyle karadan sınır saldırısı ile karşılaşmamaları diğer ülkelere nispeten ordu kurmakla harcayacakları enerjilerini ekonomilerini büyütmek ve diğer ülkelere hükmetmek için geçerli ideolojileri oluşturmakla ciddi zaman ve mesai harcamışlar ve kısmen de başarılı olmuşlardır.

Sistemlerinin dünyanın geçerli kanunu karşılıklı menfaat üzerine kurulu olması lordlar kamarası, yani “zenginler klubü sistemi” kurduktan ve hakemlik sistemini kurup diğer devletlere çağlar kadar fark attıktan sonra diğer devletlere yöneldiler. Ellerindeki sermaye gücü diğer devletlerarasında öne çıkmak üzere hazır olan grup veya grupları ele geçirecek geçerli sermaye ve varlığı ellerinde bulunduklarından ve sınırdaşların sürekli savaşmalarından ötürü uzun süreli bir üstünlüğün de temelini atmış oldular. Avrupa’da güçlü olmak isteyen her devlet diğer devleti yok etmek zorunluluğu hissederken kendileri bu saldırılarda daima dışarıda kaldılar ve savaşlara dışarıdan katılan ve parsayı toplayanlar oldular. Çarpışan yumurtalardan biri mutlaka kırılacağından, kırılmayan da onlar tarafından rahatlıkla kırılabilirdi ki, kırıldı zaten.

İngiltere gibi gelişimini erken tamamlayan ve etkin güçleri geçerli kural menfaat çerçevesinde bir araya getiren İngilizler daha sonra savaş finansörü, tedarikçisi oldular. Devlet yönetimi adına geçerli sermaye sağladılar. Eğitim sistemi ile diğerlerini eğittiler. Eğitimi onlar açısından eğitilen toplumların bağımsızlaşmasından ziyade bağımsızlığını artırmayı artırmaktan başka bir amaca hizmet etmeyen bu yöntem diğerlerini onlara daha da bağımlı kılmayı amaçlıyordu ki, bunu da İngilizceyi dünya çapında bilim, teknoloji ve ticaret dili olarak kabul ettirmesiyle dünya üzerindeki etkisini de perçinlemiş oldu.

Dünyayı birçoklarına göre güya gizli eller yönetir ve bu gizli eller bir elin parmaklarını geçmeyen bir yapıdan oluşur. Gizli ise; bizlerin bilmemesi, onlar hakkında fikir sahibi dahi olmaması lazım. Ama bizim birçoğumuzun fikir sahibi dahi olamadığımız şey; babamızdan önce ne olduğumuzdur. Türkiye’nin en büyük ailelerinden biri olan “Uzan Ailesi” Türkiye’den uzaklaşınca neden İngiltere, Rusya, Almanya, ABD, Çin değil de Fransa’ya sığınmıştır? Ya da Yıllarca Filistin Kurtuluş Örgütünü yöneten “Yaser Arafat’ın ailesi” neden bir Müslüman ülkeyi değil de yaşamak için Fransa’yı seçmiştir? Türkiye’de yönetici olmak için, güçlü ticaret erbabı olmak için hangi ülke veya ülkelerin şirketlerinin (ailelerinin) ortağı olmak gerekir? Türkiye’nin sadece İngilizce öğrenmek adına İngiliz menfaatlerine ödediği dolaylı veya dolaysız vergi miktarı nedir? Çocuk bakımı, hizmetçilik, düşük ücretlerle çalışmak, gönüllülük hizmetleri de buna dâhil midir?

Dünyada mükemmel çalışan kooperatif İngiliz Sistemi ve diğerleri vardır. 1. Sistem şu ana kadar menfaat sistemidir ve diğerleri vardır ve belki de en fazla karıştırılmaya müsait sistem ham demokrasidir…

Eskiden bir ülke için bir aile yeterliydi. Geleceklerini o ailelerin menfaatlerine göre şekillendiren, şekillendirmek zorunda kalan avam, söz konusu ailenin dinini din, sözünü emir kabul ederdi.  Ailelerin kurduğu ülkelerin en büyük düşmanı da yine o toplumda bulunan o aileye muhalif olan aileler ve o ailelerin hırslarıydı. Ya o aileler emir altına alınır ya da yok edilirdi. Ailelerde gelecekte başarısız, dengesiz kişilerin çıkması büyük olasıdır ki, bu hep böyle olmuştur. Bu durumda ise; ülkede bereket bozulur, halk fakirleşir, fakirleşen halk savaşma ümidini yitirir çünkü uğruna savaşacağı şeyler azalmıştır. Elinde olmayan, asla olmayacak şeyler için kimse savaşmak istemez.  Bu durumda ilk dış darbede yıkılacak hale gelen devlet gerçekten yıkılır. Yapılan ilk savaş; bir ailenin (krallığın) halkın da sonu olacaktır.  Nitekim böyle de olmuştur. Demokrasi ise; çok bilinçli bir toplum için ideal yönetim sistemi olup, akıllı ve mantıklılar arasında ilerleme kaydetmeye yararken, herkesin karar alma sürecine dâhil etmek demek, aslında karar alamamak demektir. Özellikle hızlı karar alamamak ve sabote edilmeye en müsait sistem oluşu dolayısıyla insanların gündelik menfaatler peşinde takılı olması dolayısıyla yanlış kararlar alması olasıdır. Kazanan tarafta olduğu sürece çok fazla şeyi dert etmeyen gruplar, kaybeden tarafa geçinceye kadar haksızlığı dahi alkışlayabilir. Böyle sistemleri en akıllıca yönetmenin yolu gruplara ayırıp mağdur gruplar oluşturmaktır. Amerika gibi demokrasi beşiği olan ülkelerde dahi kazananlar ve kaybedenler daima aynı grup olmasına rağmen, iki veya ikiden fazla grup çarpışıyormuş gibi yapılır. Zenciler, beyazlar veya Cumhuriyetçiler ile Demokratlar esasında kazanan ve kaybedenler daima aynıdır. Az bir grup kazanır, herkes kaybeder. 3. Dünya ülkelerinde yönetim şekli ne olursa olsun, kooperatif üyesi tarafından yetiştirilmek zorundadır. Devlet yönetmek için oluşturulan birçok argüman diğerleri tarafından üretilir. Kanunlar da buna dâhil. 3. Dünya devletlerinin yöneticilerinin yapacağı tek şey; kooperatifin vereceği emirleri harfiyen yerine getirmektir. İş sadece bu emirlere isimler vermeye kalır. Bu 1996 yılında ülkemizde denenen ve uygulamaya konan “Gümrük Birliği Antlaşmasıdır”  O zamanlar düğün bayram coşkusu ile karşılanan söz konusu anlaşma günümüzün bazı vatansever uzmanlarınca Türkiye Cumhuriyeti’nin 500 milyar dolarlık kaybına neden olan bir antlaşma olarak tarihe Türkiye’ye, Türk Milletine, Türk Sanayicisine vurulan en büyük kazık olarak geçmiştir. O halde bu ülkenin vatandaşları ülkelerine kazık atmalarına imkân tanıyan birini demokratik yollardan başbakan olarak seçmiş, seçme seçilme hakkını kullanabilmiş, denetim zamanı da söz konusu partiyi iktidardan uzaklaştırmış ancak kazık baki kalmış ve kalmaya devam etmektedir. İnsanların büyük bir çoğunluğunun günlük işlerinden uluslar arası anlaşmaları yorumlayabilmek için ne zamanı ne de anlayabilme kabiliyeti vardır. Bu durum zaten uzmanlık gerektiren bir durumdur ve insanlar 1944 yılında Turancılık davasında nasıl konuya dair gerçek bilgiden mahrumsalar bu kısmen çok kanallı, çok partili dönemde aşılmışsa da 1996 yılındaki Gümrük Birliği Anlaşması muhaliflerinin sesinin duyulmasını önlemeyi başarmış, hezimeti başarı olarak sunmayı başarmıştır. Halk mı? Halk Türkiye’de o zamanlar ya doğuştan Adalet Partili ya Cumhuriyet Partili ya da Milliyetçiydi. Halk ise kazıktan bihaber iki anahtar hayali kuruyordu değil mi? Hâlbuki en ideal sistem olan demokrasi ile yönetiliyorduk. Hâlbuki bu ülke o zamanlar hayali Büyük Türkiye olan yerli sanayiciler tarafından yönetiliyor olsaydı, kendi çıkarlarına bu kadar zarar veren bir anlaşmaya asla imza atmaz ve 1996 yılından günümüze bedeli 79 milyonca ödenen ve kendi zararlarına da olan bu anlaşmaya imza atmazlar dolayısıyla kişi başı 6300 dolarlık bir Avrupa aleyhine dolaylı vergi, kayıp demek olan bu anlaşmaya imza atmazlar, atamazlar, herkes kazanabilirdi. Peki, böyle bir anlaşmaya imza atanlar pardon deme hakkına sahip olabilir mi veya bu kişiler gerçekte komisyoncu, görünüşte siyasetçi miydiler?

Demokrasi süslü bir laftır, herkes kendini önemli zanneder. Gerçekte yönetimlerin en güçlüsü her türlü çıkarı çerçevesinde birlik olmuş insanların hem kendi insanlarını hem de kendi yöneticilerini bu amaç uğruna bir araya getirebilmesinden ibarettir. Denetim çoğu zaman yasalar tarafından değil, menfaat grupları tarafından yapılır, yapılmak zorundadır. Aksi takdirde kooperatif zarar görür ve yıkılır. Yıkıntıdan sonra moloz yığını ortaya çıkacağını her akıl kabul eder.

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..